Ukrayna Savaşı-1: Putin’in hamlesi herkes için riskli, kendisi için de

Rus liderin 22 yılı aşkın iktidar süresinin ardından artık "ülkenin en alıngan insanı" olduğunu savunan siyasi analist Vladimir Pastuhov, Ukrayna’yla ilgili kararıyla Putin’in "her şeyi ince ince hesaplayan soğukkanlı bir KGB subayı gibi değil, her istediğini yapan bir Ayetullah gibi davrandığını" dile getiriyor.

Hakan Aksay haksay@gazeteduvar.com.tr

Rusya tarihsel bir hamle yaptı. Ne umduğunu, nasıl planladığını net olarak bilemiyoruz. Ancak Rus askerlerinin Ukrayna’nın hiçbir kentinde çiçeklerle karşılanmaması gibi, birliklerin ilerlemesinin pek öyle hızlı gitmediği de ortada.

Neler oluyor?

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında yapılan yorumların bir kısmı oldukça garip ve isabetsiz. Savaş neden başladı, nasıl gidiyor, ne olabilir gibi bir dizi konuyla ilgili, bilen bilmeyen herkes bir şeyler söylüyor; bunların bir bölümü yıllanmış siyasi ve ideolojik şablonlarının üzerinde "küçük dokunuşlarla büyük analizler" yaratıyor.

Her şeyden önce şunu soralım: Bu savaşın başlaması kaçınılmaz mıydı?

Bu soruya bir solukta evet diyenler eğer Kremlin propagandisti değilse, ancak pek anlamadığı konularda "burası çok önemli" türünden saptamalar yapmaya bayılan "siyaset dehaları" olsa gerek.

Savaş elbette kaçınılmaz değildi. Savaşı kaçınılmaz hale getiren, başlatan ve Kiev’i hedef alan bir askerî stratejiyle yürürlüğe koyan tek bir kişi var: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. (Tabii ki çevresinde çok sayıda siyasi ve askerî danışman ve üst düzey görevli var. Ancak kötü bir senaryo ile "canlı yayın" gibi gösterilmeye çalışılan Rusya Güvenlik Konseyi toplantısında birer çocuk gibi "tahtaya kaldırılan" önemli Rus yöneticilerin konuşmalarında bile nüanslar fark ediliyordu. Savaşı protesto için sokağa çıkan ve 4 bin kadarı gözaltına alınan Rusya yurttaşlarından bahsetmesek bile, dün ülkenin en zengin oligarklarından Oleg Deripska'nın barış çağrısı yapması, Mihail Fridman’ın ise "Ukrayna’daki olaylar Ruslar ve Ukraynalılar için bir trajedidir" demesi tepkilerin yaygınlaşacağının ilk işaretlerindendi.)

'ÖZEL HAREKÂT' FALAN DEĞİL, KANLI BİR SAVAŞ

Putin bir savaş başlattı. Evet, bu bir savaş; kendisi ne kadar "savaş" kelimesini yasaklıyor ve Rus gazetecileri "özel harekât" demeleri için zorluyorsa da gerçek ortada. Rusya’da iktidarı eleştiren medyanın işi giderek zorlaşıyor, bu arada sosyal medyaya da kısıtlamalar geliyor. Daha henüz yasaklanmayan çok sayıda paylaşım ve analizden son günlerde edindiğim bazı bilgileri burada aktaracağım.



"Neden Ukrayna’ya savaş açıldı?"
Bu soruya verilen cevaplar arasında Putin’in kişisel özelliklerini vurgulayanlar az değil. Onun 2004’teki “Turuncu Devrim”i, 2014’te Kiev’de yaşananları, bu arada Rusya karşıtı eylemleri, Ukraynalı Nazileri, Moskova ile ilişkileri geliştiren Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in devrilmesini asla unutmadığını hatırlatıyorlar.

Rus liderin 22 yılı aşkın iktidar süresinin ardından artık "ülkenin en alıngan insanı" olduğunu savunan siyasi analist Vladimir Pastuhov, Ukrayna’yla ilgili kararıyla Putin’in "her şeyi ince ince hesaplayan soğukkanlı bir KGB subayı gibi değil, her istediğini yapan bir Ayetullah gibi davrandığını" dile getiriyor.

Rusya Devlet Başkanı, Batı’nın Ukrayna’yı Rusya’dan koparmak için her şeyi yaptığını ve yapacağını düşünüyor ve doğrusunu isterseniz bu konuda son derece haklı. Dahası, Putin, Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerdeki Batı yanlısı hamlelerin giderek Rusya’ya ve kendi iktidarına yöneleceğini de her daim aklında tutmaya özen gösteriyor. Kırım ve özellikle de Donbass’ta 8 yıldır bitmeyen gerilimleri de bunların üzerine ekleyebilirsiniz.

Bütün bunlar sizce Kiev’e (ve dolayısıyla Batı’ya) karşı böylesi topyekûn bir savaş başlatmak, yüzlerce ve binlerce insanın ölümünü ve düşmanlıkların her yerde çok daha kuvvetli ve uzun süreyle yaygınlaşmasını göze almak için yeterli neden miydi? Sizi bilmem ama Putin’in cevabının olumlu olduğunu söyleyebilirim.

24 Şubat’ta başlatılan ve nelere yol açacağı belli olmayan savaş oldukça riskli bir hamle. Hemen herkes için. Putin’in kendisi için bile.

BATI'NIN MOSKOVA DÜŞMANLIĞI VE ÖNGÖRÜSÜZLÜĞÜ 

Kuşkusuz, savaş sadece Putin’in Ukrayna’yla ilgili duygularıyla açıklanamaz. Dahası Ukrayna’ya karşı başlatılan savaşın sadece Rusya-Ukrayna ilişkileri ekseninde kurgulandığı da savunulamaz. Rusya’nın uluslararası iklimi değiştiren bu tarihsel hamlesinin hedefinde, Kiev yönetiminden çok daha fazlası var.

Sıkılmazsanız biraz geriye gidelim. Soğuk Savaş Moskova’nın yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin iktidarlarının Batı’ya karşı gelgitli tavırları, ABD ve diğer Batılı devletler tarafından ustaca kullanıldı. Dahası Kremlin’e yalanlar söylendi. Sonuçta SSCB’nin yerine şimdi de Rusya’nın zayıflatılması ve çökertilmesi hedefinden vazgeçilmedi. Bu konuda "NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemeyeceği" aldatmacasının önemli rol oynadığının altını çizelim.


Putin iktidara geldikten kısa süre sonra Batı ile gerginliklerin Rusya’ya çok şey kaybettireceğini gördü ve hem ABD hem de AB ile ilişkileri geliştirmek için birçok girişimde bulundu. Bunlar arasında Bill Clinton yönetimine ilettiği "Rusya’nın NATO’ya üye yapılması" önerisi de vardı. Ama Batı esnek davranmak istemedi, bildiğinden şaşmadı ve Rusya’nın altını oymayı temel görevlerinden biri olarak görmeye devam etti.

İlerleyen zikzaklı ilişkiler sürecinde 1997 yılında NATO-Rusya Kurucu Senedi’nin imzalanması ve 2002 yılında Roma Bildirgesi olarak adlandırılan NATO-Rusya Konsey Sözleşmesi de vardı. Ancak bu çabalar ve NATO-Rusya Konseyi fazla işe yaramadı. İki tarafın da birbirine güveni yoktu. 2004’te NATO’ya eski Sovyet cumhuriyetleri olan Baltık ülkelerinin (Litvanya, Letonya ve Estonya) üye yapılması Kremlin açısından önemli bir darbeydi.

Batı Bloku’nun Ukrayna, Gürcistan ve diğer eski Sovyet ülkeleriyle ilişkileri geliştirmesi, özellikle de askerî işbirliği yolundaki adımları Moskova’yı iyice ürküttü. 2008 Rus-Gürcü Savaşı ve Ukrayna’daki gelişmeler, Kremlin’in yakın çevresinde daha fazla NATO üyesinin ortaya çıkmasına izin vermeyeceğini gösterme denemeleriydi.

BATI'YA ÇEKİDÜZEN VERME VE 'BÜYÜK RUSYA' HEDEFİ 

Son dönemde bir taraftan ABD ve Avrupa’da yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlar ve Putin’le baş edecek kapasiteye ve deneyime sahip bir liderin olmaması (belki Angela Merkel farklıydı ama artık o da yok), Rusya yönetimini daha güçlü hamleler yapmak için yüreklendirdi.

Moskova, Suriye, Libya ve Kafkasya gibi bölgesel başarılarının yanı sıra askerî sanayi alanında ilerlemeye büyük önem veriyordu. (Yanlış anlaşılmasın, ABD’nin 740 milyar dolarlık yıllık savunma bütçesinin yanında Rusya’nın 48 milyar dolarlık bütçesinin lafı olmaz elbette. Ancak Rusların son yıllarda geliştirdiği savunma ve saldırı silahlarının üstünlüğüne dikkat çekmek istiyorum.)

Sonunda Putin bir dizi faktörü (enerji fiyatlarının yükselmesi, yaptırımlara karşı kendini yeterince dayanıklı görmesi, Batı içindeki zaafları ve ayrılıkları kullanma niyeti, bu arada Amerikan lider Joe Biden’ın ülkesinin yabancı topraklar için savaşmayacağını defalarca ifade etmesi) göz önüne aldıktan sonra, güçlü ve hatta tarihi bir hamle yapmak için zamanın gelmiş olabileceğini düşündü.

ABD’ye "yeni uluslararası düzen" ile ilgili bazı taleplerini iletti (kimi söylentilerde bu "gizli bir yazılı talepler listesi" olarak geçti). İçeriğini bilmiyoruz ama bunlar arasında Ukrayna başta olmak üzere eski Sovyet coğrafyasıyla ilgili bazı garantilerin istenmiş olduğu, ayrıca üç Baltık ülkesinin de silahlardan (ve belki NATO üyeliğinden) vazgeçerek "tarafsız statüye alınması" gibi talepler de olabileceği sanılıyor. ABD reddetti. Hatta belki de pek önemsemedi.

Ve Putin Ukrayna savaşıyla harekete geçme kararı aldı.

Kremlin’de hazırlanan planlar arasında Kiev’de kendine bağlı bir yönetim ve Ukrayna’da federatif yapı oluşturulmasının dışında, belki yakın zamanda Belarus’un Rusya’ya katılması da olabilir (bilmem Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelere yönelik adımlar da gündeme gelir mi yakın gelecekte). Sonuçta tam olarak eski Sovyetler Birliği’nin diriltilmesi olmasa da, yine de "Büyük Rusya’nın kurulması" hedefinden söz edilebilir.

Peki, özellikle Avrupa’yı hallaç pamuğu gibi atan Ukrayna hamlesinde bir "Amerikan parmağı" olabilir mi? Bu ve diğer konulara yarın devam edelim.

Tüm yazılarını göster