Ulaş Tosun: Belgesel Türkiye’de konfor sunan bir üretim alanı değil
Yönetmen Ulaş Tosun'la belgesel sinemayı konuştuk. Tosun, "Belgesel şüphesiz Türkiye’de konfor sunan bir üretim alanı değil zaten memleketin hali de ortada" dedi.
DUVAR - İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra on yılı aşkın bir süre çeşitli yayınlarda muhabir ve fotomuhabir olarak çalışan Ulaş Tosun, dezavantajlı grupların belgesel fotoğraf bakışıyla hayatlarını anlatmalarına dayanan dört projede koordinatörlük yapar. Bu çalışmalar Öteki İstanbul adıyla yayına dönüştürülür. Suriyeli savaş mağdurlarının İstanbul’unu anlatan ilk fotoğraf sergisi “Permanently Temporary” 2015’de Avusturya Konsolosluğu'nda açılır.
İlk belgeseli "Afganistanbul"u 2018’de, ilk uzun metraj belgeseli "Merhaba Canım"ı bu yıl tamamlayan Tosun’la bir araya geldik ve belgesel sinema anlayışını konuştuk.
Kavramsal olarak bakıldığında belgesel sinema, diğer sanat dallarına nazaran gerçeğe sadık kalmasıyla öne çıkıyor. Zihninizde belirlemeye başlayan bir fikir belgesele varmadan önce, tıpkı bir ağacın dalları gibi kurmacaya, hayali olana uzanıyordur muhakkak. Bu durum bir sanatçıyı kısıtlamaz mı?
Bence gerçeğin kendisi çoğu zaman aynı zamanda kültürel olarak oluşturulan kurgusal rollerin eylemlerinin sonucudur. Gerçek tespitiyle kaydettiklerimizin kolektif kurmacayla ilişkisi merkeze alınırsa, sınırları geniş bir hareket alanı da doğmakta. Kolektif kurgu karşısında belgesel yönetmeninin tavrı “sanatçı tavrı mıdır?” sorusu da varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’de belgesel sinema pek önemsenmez. Festivallerde geri planda kalır, TV satışı yapılmaz, kaynak yaratmada sıkıntı yaşanır. Kendinizi “üvey evlat” gibi hissediyor musunuz?
Tespitinize ek olarak belgesel dünyası içinde de üvey evlat muamelesi gören belgesel türleri olduğunu gördüm diyebilirim. Belgesel şüphesiz Türkiye’de konfor sunan bir üretim alanı değil zaten memleketin hali de ortada. Bunları çok önemsememek eldeki olanaklarla etkilendiğiniz hikâyeye dönmek bence uygun bir seçenek.
Bir estetik tercih olarak belgesel için, sinemanın özü, kaynağı diyebiliriz. Zira çekilen ilk filmler belgeseldi. Tarihsel bağlam içinde, belgeselin bugüne ulaşma serüvenini, geçirdiği değişimleri nasıl yorumluyorsunuz? Kendinizi bu gelenek içinde nerede görüyorsunuz? Özellikle sosyal medyada, hazır bilgi veren birtakım Youtube içerikleri belgesel olarak tanımlana geliyor. Bu noktadan yola çıkarak iki ayrı soru soracağız. İlki, belgesel bilgi taşıma aracı mıdır? İkincisi, bu içerikleri estetik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Buradaki iki soruya ve bir önceki soruya birlikte cevap verebilirim. Biçimsel olarak "Afganistanbul" ve "Merhaba Canım"ın klasik anlatısı var diyebilirim. Ancak “belgesellerin sadece klasik anlatımı olmalıdır” fikrine sahip değilim. Belgeselin ve misyonunun ne olduğunu tanımlama çabasını kendimle ilişkili görmüyorum. Belgeselin genel geçer bir tanımına ulaşmaktan daha çok kendisini belgesel olarak adlandıran kayıtların yarattığı etki ile ilgilenmeyi anlamlı buluyorum. İnternette ya da festivallerde yayınlanan yapımlara ilgimi, ulaştırdıkları hisler belirlemekte. Her iki mecra içinde de değerli bulduğum yapımlar var.
Belgesel sinema, gerçekle olan doğrudan ilişkisinden dolayı, sık sık egemenlerin hışmına uğruyor. İdeolojik bağlamda bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece engelleri ile değil destekleriyle de egemenlerin belgeselle ilişkisini problemli bulmaktayım. Örneğin Nazi Partisi'nin Nürnberg mitinglerini kendisine sağlanan sınırsız olanaklarla filme dönüştüren Leni Riefenstahl hem belgesel yapmış hem de Nazi Partisi'nin sevgisini kazanmıştır ancak insanlık suçlarına da ortak olmuştur. Bu tarihi örnekten günümüze benzer binlerce örnek daha bulunabilir. Diğer taraftan doğrudan baskı gören insanlar da bir o kadar vardır.
Son günlerde, filmler/diziler yayımlayan çeşitli internet mecralarının daha aktif kullanılıyor olması hasebiyle, birkaç sermayedarın “piyasaya” gireceği konuşuluyor. Bu durum sadece dizi sektörü için değil, sinema sektörü için de heyecan yarattı. Peki, belgesel sinemacılar bunun neresinde? İnternet mecralarından destek alarak iş üretebilmek, geçmişteki üretim koşullarına nazaran sizi özgürleştirir mi? Ne düşüyorsunuz?
Yayın mecralarının çeşitlenmesi belgeselciler için de olumlu sonuçlar yaratabilir. Diğer taraftan eğer belgeselcinin problemi sansür ya da belgesel türleri içinde oluşan hiyerarşi ile ilgiliyse yeni mecraların değişiklik yaratması mümkün değil. Belgeselcinin belgeseli nerede yayınlayacağını merkeze alması da sorun oluşturmakta. Fikirden konuya, teknikten kurguya her şey hedeflenen mecranın beklentisine göre şekillenmesi yapımın ödüle boğulmasını mümkün kılabilir, izleyici de “bol ödüllü film” koşullanmasıyla bir süreliğine bu oyuna eşlik edebilir ancak aynı hızla hiç olmamış gibi unutulur.
Hazırladığınız yeni bir proje var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?
"Merhaba Canım"ın izleyici ile buluşmasını sağlamak için festival başvuruları vb. halen çok vaktimi alıyor. Denilebilir ki bir belgesel ancak gösterimleri bittiği zaman tamamlanır son gösterime kadar iş çıkarmayı sürdürür.