Ülke Bu

Cemil Meriç bir muammadır, 'Bu Ülke' onun polemiğidir. Bir topaçtır, çünkü nereye temas edeceği bilinmeksizin kendi etrafında döner. Huzursuzdur, çünkü bu ülkede huzurlu olunamaz.

Abone ol

Cemil Meriç’in Bu Ülke’si yüzbinlerce baskı yapmış. Sonuncusu, İletişim yayınlarından 50. Baskı, Eylül 2016. İlk baskının (1974, Ötüken) üzerinden 40 seneden fazla bir süre geçmiş. Bu ülkenin ne derdi var? Merak etmeye başladım.

"Ezik" sol da "sevimsiz" sağ da –öyle diyor Meriç- bu adamı, Bu Ülke’yi niye bu kadar sevdi, sevmeye devam ediyor, niye?

Fırat Mollaer’in son kitabı Tekno Muhafazakârlığın Eleştirisi, Osman Özarslan Hovarda Âlemi diye mühim bir eser yazdı. İkisinin de Cemil Meriç’e ilgisi var. Onlara sordum. Madem sizin de ilginiz var, oturup bir konuşalım bunu dediler.

“Cafe Botanica – Anason Meyhane” nam mekanda toplandık. Ayık kafayla konuşmaya karar verdik, anasonsuz tarafa geçtik. Üç saatlik hasbihalin hulasası şu: Cemil Meriç bir muammadır (Fırat), bir topaçtır (Osman), bir huzursuzdur (ben).

Muammadır çünkü bilinci yaralıdır: Shayegan’ın Yaralı Bilinç’i nasıl bir polemik kitabı ise Bu Ülke de Meriç’in polemiğidir. Topaçtır çünkü nereye temas edeceği bilinmeksizin kendi etrafında döner. Bir topaç olarak Meriç tektir, önemi de oradan gelir. Huzursuzdur çünkü bu ülkede huzurlu olunamaz. Ahir zamanlarda yaşadığımız için de huzursuzluğumuz son haddindedir.

Bir ay geçmiş aradan. 12 Aralık 2016 Cemil Meriç’in 100. Doğum günü! Ama bunu sonra fark ettik. Artık 2017 olduğuna göre 40. Ölüm yıldönümüne de girmişiz. Çok sevdiğim insanların en mühim günlerini hiç aklımda tutamam.

Onlar ne doğmuşlardır ne de öleceklerdir. Haklarında bir iki kelam etmem icap ettiğinde kronolojik biyografilerine ihtiyacım mübremdir. O iş kolay şimdi. Bu Ülke’nin girişinde Mahmut Ali Meriç’in hazırladığı babasının kronolojisine daha sık bakıyorum.

Tim Parks’ın Ben Buradan Okuyorum adlı denemelerini henüz bitirdiğim için, bir taraftan da kendimi inceliyorum. Benim kuşağımın (kolaylık olsun diye '78 nesli') “sağ”ı için Necip Fazıl ve Cemil Meriç haddinden fazla önemliydi -ne kadar anladığımız bahs-i dîger.

GENÇLİK

Bu Ülke’yi kendimden geçerek okuduktan bir yıl sonra, 19-20 yaşlarımdayken, Meriç’le şahsen tanıştım. Ona büyük büyük sorular sordum. ‘Türk aydını hakkında ne düşünüyorsunuz efendim?’ Küçük küçük cevaplar aldım. “Türk aydını kırk adada kırk Robenson’dur.” 1978'den söz ediyorum.

Göztepe/Erenköy'deki evinde ziyaret sebebim hem çok sevdiğim bu yazarla tanışmak hem de çıkarmaya niyetlendiğimiz dergi adına röportaj yapmak. Beşir Ayvazoğlu'nun idaresinde Divan dergisinin ilk sayısını hazırlamaktaydık. Benim röportajım değil benden sonra giden Ahmet Turan Alkan'ınki yayımlandı. Çünkü o daha iyiydi: Divan, 1, Kasım 1978, s.3-4.

SEVDİĞİMİZ YAZARLAR YAŞIYORDU, “ÜÇ FİLM DEVAMLI”YDI

Necip Fazıl Kısakürek

78’de Necip Fazıl 74 yaşındaydı, 1983'te 78 yaşında öldü. Meriç 64 yaşındaydı, 1987'de 71 yaşında öldü. O yıl, Necip Fazıl'ı Maltepe'deki Kerem sinemasında dinledim. Kerem ile şimdi üstgeçidin ayağı altında kalan Eti “Üç Film Devamlı” gösteren sinemalardı.

Hiç gitmedim, o "zevk"i tatmadım. Kuşağımdan giden ülkücüler arada bir reislere yakalandıklarını anlatırdı. Reislerin denetlemek için değil seyretmek için gittiğini sonra sonra anlamışlar. Bu arada, Eti'de de ülkücü hareketin “Çağlar Sanat Tiyatrosu”nun oyunları olurdu. Bir iki defa ben de çıktım sahneye, figüran olarak.

Kerem sinemasındaki Necip Fazıl'ın konferans başlığı “Dünya Bir İnkılâb Bekliyor” idi. Ondan da çok şey okumuştum ama asıl şiirlerini severdim, mizacı bana göre değildi. Yine de gidip dinledim. Dan dun edip durdu.

Kısaca bu iki isim de hayattaydı. Bir iki isim daha ilave edilebilir ama üç olsun diyeceksem tercihim Erol Güngör’dür (1938-83). 78'de 40 yaşındaydı mahallemin duygu-düşünce dünyasına dengeli hitap ederdi.

Güngör gençti, genç öldü, büyük kayıptır. İlk ikisi ise yaşları itibariyle son sözlerini ediyordu. (O yaşların psikolojisi ve ettikleri lafların "tarihsel" değeri için: Douwe Draaisma, "Sıla Hasreti Fabrikası. Bellek Yaşlılıkta Nasıl İşler", YKY, 2016.)

BUGÜN

Şimdi 18-20'liler başta olmak üzere gençler bu isimleri bir daha okuyorlar, epey bir kısmında da bilhassa Necip Fazıl’a yahut Cemil Meriç'e aşkuşevkle bağlılık var. Nedir bu “devamlılık”? Terk ettiğim mahallenin gençleri, yaşayanlar varken niye ölüleri bu kadar seviyor?

Cemil Meriç kronolojisi, “huzursuz” yazarın bütün yazdıklarının tarihsel metinler olduğunu hatırlatıyor. Değeri de orada, değer oradan artabilir. Tarih dışı okumalar Meriç'i eksiltir.