‘Ulu Hakanınız’ Abdülhamid’in 100 cariyesine devletten maaş

Reisin, “Cariyelerin evlenmesi halinde maaşın ne olacağı?” sorusunu, Düyunu Umumiye Şubesi Müdürü Hamit cevapladı: “Efendim, maaşlar kaydı hayat şartıyla tahsis olunur. Fakat 500 kuruş maaşı olan bir kadın 200 kuruş maaşlı bir zevce[ye] varırsa, 200 kuruşunu keseriz. Yani yekûnu 500’ü geçmez. Çünkü 1325 senesi Muvazene Kanununun 21’inci maddesi bunu gösteriyor.”

Nevzat Onaran nevzatonaran@gmail.com

Sünni İslamcılar, Abdülhamid’i pek seviyor; her fırsatta cilalıyorlar.

Sanki, 1876 Anayasası’nı ilga eden, 1878’de Meclisi Mebusan’ı kapatan, Osmanlı’yı 5 kuruşa muhtaç eden, 1881’de Düyun-ı Umumiye’yi kuran, 1890’larda Ermenilerin evini-barkını yıkan, o değilmiş gibi…

Derdi, Yıldız Sarayı’ndaki hayatıydı…

Denize bakan Yıldız Sarayı’nın (yani Osmanlı’nın) emrinde, ne acı ki savaş gemisi yoktu, var olanlar da çürütülmüştü. Çünkü, sarayın boğazdan vurulacağından korkuluyordu.

Yalın gerçeği Harbiye Nazırı Mahmut Şevket (21 Aralık 1910’da) açıklamıştır: “Bir yerde ihtilal çıkıyor, çabucak asker sevki lazım geliyor, taşıyacak gemilerimiz yoktur. Yok oğlu yok. […] Bugün hiçbir vapurumuz yoktur. […] O eski gemiler kâmilen çürüdü.”(1)

Osmanlı’yı denizde ‘sıfırlatan’ Abdülhamid’in külfeti yetmezmiş gibi bir de 100 cariyesi ve üç kızı da devlete fatura edildi.

Abdülhamit

Kanunla 100 cariyenin her birine 500 ile 150 kuruş arasında değişen miktarlarda maaş verildi; hem de ‘kaydı hayat’ şartıyla, yani ölene kadar. Hatta iki cariyeye de 150 kuruş çok görüldü.

Aynı günlerde bir başka kanunla da Abdülhamid’in kızlarının maaşı 20 bin kuruş arttırıldı.

Abdülhamid’in cariyeleri ve kızları, sanki ‘devlet çalışanı’ydı!

Ne acıdır ki, Abdülhamid’in cariyesine ve kızlarına maaş verilmesi kanununa hiçbir mebus “hayır” demedi.

Abdülhamit'in cariyeleri

Abdülhamid’i parlatan Sünni İslamcıların bir söylemi de, “Lozan Antlaşması’nda TC egemenliğini ihlal eden gizli maddeler vardı ve 100 yıl sonra ortaya çıkacak”tı. Ne garip tecelli ki, 2023’te, destekledikleri 22 yıllık AKP iktidarında “gizlenen buydu” diye oraya bir ‘nokta’ dahi koyamadılar. Olsun, 100 yıllık malzeme kullanıldı ve kenara atıldı.

100 yıllık yalan için yazan-konuşan kimse, özür dileme erdemini göstermedi ve sorun da etmedi; zaten beklemek de saflıktır.

Ne tür temizlik malzemesi kullanıyorlarsa…

Abdülhamid’in cariyelerine ve kızlarına maaş verilmesi kanununu, Osmanlı Meclisi Mebusan tutanağını sayfa sayfa karıştırırken buldum.

Öncesinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanağını karıştırmış, Türk milliyetçiliği ekonomi politiğini araştırmama yöneltecek kanunu bulmuştum.

31 Mayıs 1926 tarih ve 882 no’lu(2) kanun, Osmanlı’yı batırdığı için kaçmış ve dışarıda öldürülmüş, içeride Ermenilere yaptıklarından dolayı yargılanmış ve idam edilmiş 12 İttihatçının ailesine 20 bin lira değerinde Ermenilerden metrûk emvâl verilmesiyle ilgiliydi.(3)

Kanunda ailesine Ermeni mülkü verilecek isimler şöyle sıralanmıştır: Talat Paşa, Cemal Paşa, Cemal Azmi Paşa, Bahattin Şakir Bey, Cemal Paşa’nın Yaveri Süreyya Bey, Cemal Paşa’nın Yaveri Nusret Bey, Sait Halim Paşa, Muş Mutasarrıfı Servet Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Muhakemesinin hini cereyanında firar ve intihar eden Dr. Reşit Bey, Erzincanlı Hafız Abdullah Bey.

Saygıyla andığım Hrant Dink’e gönderdiğim kanunla ilgili yazım, Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılacak Ermeni Konferansı’nın iptal edildiği günlerde AGOS’ta(4) yayımlanmıştı, 27 Mayıs 2005’te.

Bu, ekonominin Türkleştirilmesi araştırmamın temeli oldu ve sonrasında gayret ettim.

Bugün de Meclisi Mebusan zabıtlarını sayfa sayfa karıştırırken benzer önemli konuları not ettiğimi belirtmeliyim. Bunlardan birisi de değindiğim gibi, halledilen (tasfiye edilen) Sultan Abdülhamid’in 100 cariyesine maaş bağlanması ve üç kızının maaşının arttırılmasıydı.

Devlete fatura edilen Abdülhamid’in 100 cariyesi (MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, s. 629)

İRFAN DİL’E 500, AŞKI NİYAZ’A 150 KURUŞ

Aralık 1910’da Abdülhamid’in 100 cariyesine maaş bağlanmasının Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi’ndeki kaydını özetle aktaracağım.

Kanun ekinde Abdülhamid, ‘Hakan-ı sabık’ yani ‘önceki hakan’ olarak tanımlanırken, müzakerede ismi hiç anılmadı. Cariyeler de “Yıldız Sarayı’ndan muhreç [çıkartılan] cariyeler” olarak tanımlandı.

Şifre, Yıldız Sarayı’ydı.

İlgili kanunun yürürlüğe konmasından altı ay sonra yapılan hazırlığın üç maddesi şunlardı: 1- Cariyelerin maaşları belirlenecekti. 2- Cariyelere geçmiş alacakları toplu ödenecekti. 3- Cariyelere maaşları, ölene kadar ödenmeye devam edilecekti.

Hükümetin 19 Aralık 1910 tarihli ‘Cariyelere maaş’ layihası (tasarısı), iki gün sonra meclis gündemindedir.

Sadrazam İbrahim Hakkı’nın 19 Aralık 1910 tarihli yazısıyla meclise gönderilen kanun layihası/tasarısı, 21 Aralık’ta encümene havale edildi.(5)

Beş gün sonra encümen mazbatası mecliste okundu.

Muvazenei Maliye Encümeni’nin 25 Aralık 1910 tarihli mazbatası: 20 Haziran 1326 tarihli kanun gereği, kaydı hayat [ömür boyunca] ödenecek maaş talep edilmiştir. Cariyelerin “sarayda iken dâhil oldukları sınıflara” göre belirlenen maaşın aylık toplamı, 17.300 kuruştur. 8 ay 11 günün tutarı da 144.825 kuruştur. Sadrazam yazısında 300 bin kuruş istenmektedir; bu, olması gerekenden 155.275 kuruş fazladır. Fark için ileride tahakkuk edeceklerin tahsisatı cevabı verilmiştir. Encümen bütçeye eklenecek tahsisatı, 144.825 kuruş olarak kararlaştırmıştır.(6)

Encümen mazbatasından öğreniyoruz ki, cariyelere maaş verilmesi için altı ay öncesinde 20 Haziran 1326’da [3 Temmuz 1910] bir kanun(7) hazırlanmıştır: Hakan-ı sabıkın [önceki, geçmiş] harem mensûbatı [hareme ilişiği olanların] maaşatından olan matlubatın terkin kaydıyla ashabına maaş tahsisi hakkında kanun.

Kanun, Meclisi Mebusan 16 Haziran-1 Teşrinisani 1326 [29 Haziran-14 Kasım 1910] tarihleri arasında çalışmadığı dönemde 3 [veya 4] Temmuz 1910’da hükümet tarafından hazırlanmıştır.

Yeni düzenlemeyle maaşın verilmesi sağlanacaktır. Kanun tasarısı mazbatayla birlikte gündeme alınır.

Sadrazam İbrahim Hakkı ve Maliye Nazırı Cavit imzalı Maddei Kanuniyye layihası/tasarısı (tarihinde, encümen yazısı tarihiyle tutarsızlık var): “Yıldız Sarayından muhreç [çıkartılan] cariyelere Kanunu Mahsus mucibince tahsis edilmekte olan maaşatın temini tesviyesi için 20 Haziran sene 1326 tarihinden sene nihayetine [1 Mart 1327/14 Mart 1911] kadar sarfına lüzum görülen 144.725 kuruşun 1326 senesi Düyunu Umumiye Bütçesinin 18 inci faslına 9 uncu madde olarak ilâvesi için Maliye Nezaretine mezuniyet verilmiştir.”(8)

Sadrazam ve nazırın ortak imzalı yazısının eki, 22 Aralık 1910 tarihli Maliye Nezareti Düyunu Umumiye Şube Müdürlüğü’nden ve Maâşâtı Zatiye Kalemi Mümeyyüzi’den ilgililerin imzaladığı 100 cariyenin isim ve hayat boyu ödenecek maaş listesidir. Ve maaş alacaklar, “Hâkan-ı Sabık [önceki hakan Abdülhamid] cariyeleri” olarak tanımlanmıştır.(9)

Listeden bazı isimler ve maaşı: İrfanı Dil (500 kuruş), Yarı Cenân Hanım (400 kuruş), Dilberaki Hanım (400 kuruş), Melekcân Hanım (400 kuruş), Dilsitan Hanım (300 kuruş), İrfan Hanım (200 kuruş), Vuslatnâz namı diğer Arzunâz Hanım (150 kuruş), Nâr Nûr Hanım (150 kuruş), Cenânı Yâr Hanım (150 kuruş), Andelip Hanım (150 kuruş), Aşkı Niyaz Hanım (150 kuruş)…

Ekiyle birlikte tasarı, Yıldız Sarayı’nda haremden çıkartılan cariyelerin maaşının belirlenmesi ve alacağın toptan ödenmesi hakkındadır. Zaten Haziran’daki [Temmuz’daki] yasa gereği maaşın, ömür boyunca ödenmesine de devam edilecektir.

Maaşların nasıl belirlendiğinin kuralı yazılmamıştır. Bu halde maaş ya Abdülhamid’in ya da Yıldız’da Harem Ağası denilen kişinin verdiği bilgiye/tercihe göre belirlenmiş olmalıdır.

Müzakereye beş gün sonra 31 Aralık 1910’da devam edildi. Encümen mazbatası okundu ve söz alan olmadı.

Reisin, “Cariyelerin evlenmesi halinde maaşın ne olacağı?” sorusunu, Düyunu Umumiye Şubesi Müdürü Hamit cevapladı: “Efendim, maaşlar kaydı hayat şartıyla tahsis olunur. Fakat 500 kuruş maaşı olan bir kadın 200 kuruş maaşlı bir zevce[ye] varırsa, 200 kuruşunu keseriz. Yani yekûnu 500’ü geçmez. Çünkü 1325 senesi Muvazene Kanununun 21’inci maddesi bunu gösteriyor.”

Şube Müdürü Hamit, Antalya Mebusu Ebüzziya Tevfik’in eşlerin ayrılması halinde maaşın ne olacağı sorusunu da, “Vermeyeceğiz. Bu tekaüt maaşı gibi değil efendim” diye cevaplandırmıştır. Hamit, şunu da eklemeyi unutmamıştır: “Böyle bir müsaade varsa, Encümenin kararını biz de kabul ederiz.”

Maddei Kanuniyye okundu ve oylandı, itiraz eden olmadan kabul edildi.(10)

Maalesef, 1908 Devrimi’nin meclisi, Abdülhamid’in 100 cariyesine maaş verilmesini itirazsız kabul etti!

100 cariye listesini, Maliye’den ilgililer hazırladı (MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, s. 630).

AYLIK, ABDÜLHAMİD’İN KIZINA 20 BİN (ZAM) VE RESNELİ NİYAZİ’YE 4 BİN KURUŞ

Hakanı sabık Abdülhamid’in sadece cariyelerine değil, üç kızına da maaş bağlanmıştır. Hatta Ocak 1911’de, maaş yetersiz bulunmuş ki, 20 bin kuruş arttırılmıştır. Aynı günlerde 1908 Devrim ateşini yakan, birliğiyle Manastır Ohri’de dağa çıkan Resneli Niyazi’ye verilen aylık maaş ise 4000 kuruştur. Diğer bir deyişle Yüzbaşı Niyazi’nin maaşı, kızlara verilen maaş artışının beşte biridir.

Anlaşılan, Ocak 1911’deki bu garip vaziyet, 1908 Devrimi’nden sapmanın önemli göstergelerinden biriydi.

Abdülhamid’in kızlarının maaşının arttırılmasını öngören kanun layihası/tasarısı 16 Ocak 1911’de encümene havale edildi.(11) 

Muvazenei Maliye Encümeni mazbatasında, onaylanması önerilen Sadrazam İbrahim Hakkı ve Maliye Nazırı Cavit’in imzaladığı tasarı şöyledir: “Hakanı sabıkın [önceki hakan Abdülhamid’in] kerîmeleri [kızları] Şadiye ve Refia ve Ayşa Sultanlar hazeratı maaşlarına Kânunisani iptidasından [Ocak başından] itibaren 20’şer bin kuruş zam ve Selâhattin Efendi Hazretlerinin kerîmeleri Behiye ve Rukiye Sultanlar hazeratına da müceddeden [yeni bütçeden] 10’ar bin kuruş maaş tahsis olunarak Zâtı Hazreti Padişahi ve Hanedanı Saltanat bütçesinin ikinci fasıl, ikinci maddesine ilâveten tediyesi [ödenmesi] için Maliye Nezaretine mezuniyet [yetki] verilmiştir.”

Okunan tasarı oylanmış ve kabul edilmiştir.(12)

Ocak ayı başından itibaren Abdülhamid’in üç kızı Şadiye, Refia ve Ayşa’nın maaşları 20’şer bin kuruş arttırıldı ve statüsü yazılmayan Selâhattin’in iki kızına da (Behiye ve Rukiye) 10’ar bin kuruş maaş bağlandı. İlgili tahsisatın Zâtı Hazreti Padişahi ve Hanedanı Saltanat Bütçesine ekleneceği belirtildi.

Aynı günlerde de Yüzbaşı Resneli Niyazi emekli olmuştur.

İlgili tasarı 9 Ocak 1911’de encümene havale edilmiş(13) ve encümenin mazbatasında da tasarının onaylanması önerilmiştir.(14)

Tasarı maddeleri 30 Ocak 1911’de müzakere edilmiştir. Mazbatadan sonra Sadrazam İbrahim Hakkı’nın, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket’in ve Maliye Nazırı Cavit’in imzaladığı tasarının 1’inci maddesi okunur: “Müddeti hizmeti askeriyesini ikmalî etmeksizin [süreyi tamamlamadan] icrayı tekaüdünü istida eden Kolağası [Yüzbaşı] Niyazi Beyin istidasının [dilekçesinin] kabulüyle beraber istihsali Meşrutiyet uğrunda vaki olan hidematı meşkûresine [hizmetinden şükredilen] binaen kaydı hayat şartiyle hidematı vataniye tertibinden şehrî [aylık] 4000 kuruş maaş tahsis olunmuştur.”

İkinci maddeye göre, kanun icrasından Harbiye ve Maliye nazırları sorumludur. Oylanan tasarı, kabul edilmiştir.(15)

Kanunla Yüzbaşı Resneli Niyazi emekli edilmiş ve 4000 kuruş maaş bağlanmıştır.

Meclisi Mebusan kanunla, istibdadın Hakanı’nın kızını ve cariyesini ‘devlet çalışanı’ gibi kabul edip, maaş bağlamakla, aslında varlığını ve devrimi inkâr etmiştir.

Aynı günlerde birer kanunla, devrimin fedaisi Yüzbaşı Resneli Niyazi’ye, Abdülhamid’in kızlarından daha az maaş bağlanması da rotanın iyice kırıldığının bir diğer göstergesidir.

Resneli Niyazi, birliğiyle dağa çıkma anılarını(16) yazdı: Resneli Niyazi Hatıratı.

İttihat ve Terakki teşkilatı, Resneli Niyazi’nin çalışmasını inceledi ve yayımlanmasına izin verdi.(17) Bundan bir ay sonra yapılan 1908 Ekim kongresinde alınan kararla anı yazmak da yasaklandı.(18)

Ohri’de askeri birliğiyle dağa çıkan Kolağası/Yüzbaşı Resneli Niyazi’nin kitabı.

ABDÜLHAMİD’İN HAL’İ/TASFİYESİ

Cariyelerine ve kızlarına devletten maaş verilen Abdülhamid, Temmuz 1908 Devrimi’nde alaşağı edilmemiştir, ta ki Nisan 1909’a kadar.

Nisan’da gerçekleşen İstanbul’daki şeriatçı kalkışmaya ve Adana’da Ermenilerin imha edilmesine kısaca değineceğim.

Tahttan indirilmesi sürecini Tarık Zafer Tunaya’dan özetle aktarıyorum: 31 Mart 1325’te [13 Nisan 1909] Sultanahmet Meydanı’nda toplanan 5-6 bin asker isyan etti. “Şeriat isteriz” diye ayaklanan grup, meclis binasını bastı. Mebusan Reisi Ahmet Rıza’ya benzediği için Adliye Nazırı Nazım ve Lazkiye Mebusu Arslan da Hüseyin Cahit sanılarak öldürüldü. Olaylar, Derviş Vahdeti’nin Volkan gazetesinin kışkırtması ve İttihad-ı Muhammedî Fırkası’nın örgütlemesiyle olmuştur. Hükümet istifa etti ve yeni hükümet atandı. ‘31 Mart/13 Nisan’ kalkışması, 11 gün sürdü. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu, İstanbul’a 24 Nisan 1909’da girdi ve kalkışmayı bastırdı. İttihat ve Terakki iktidarı, sıkıyönetim ilan etti.(19)

Yusuf Hikmet Bayur’un aktardığına göre, 14 Nisan’da Derviş Vahdeti’nin Volkan gazetesinde Padişah’a [Abdülhamid] hitaben yazılan şudur: “Bugün Meşrutiyet’i refetmek [kaldırmak], Meclisi Mebusanı kapatmak yedi kudreti şahanenizdedir [iktidarınızın elindedir].”(20)

Kalkışmada talep edilen Abdülhamid’in istibdadıdır.

İstanbul’da kalkışmanın olduğu günlerde (14-27 Nisan), Adana’da da Ermeniler katledilmiştir. Adana’ya vali olarak atanan Cemal Paşa’nın yazdığına göre, 17 bin Ermeni ile 1850 Müslüman öldürülmüş ve yargılama sonunda 47 Müslüman’la 1 Ermeni idam edilmiştir.(21)

Adana, 1890’lı yıllarda Hamidiye Alayları’nın imha harekâtının dışında kalan kentti. Ermeniler, 1915 öncesinde 1909’daki imhayla Adana’da da katledilmiştir.

Meclisi Mebusan’da Ermeni mebuslardan Tekirdağ Mebusu Hagop Babikyan’ın Haziran 1909’da hazırladığı Adana Raporu’nda ifade edilen şudur: “Tüm bu deliller açıkça Adana katliamının sadece Ermenilere karşı bir hareket olmadığını, Hıristiyanlara ve genel olarak Meşrutiyet’e karşı hazırlandığını ispatlamaktadır.”(22)

Kalkışmaya karşı önlem almak amacıyla, Meclisi Mebusan ve Âyan birlikte üç günlük(23) toplantı yaptı; tutanağı yoktur. Mebusan, ancak 18 Nisan’dan [1 Mayıs 1909] itibaren aleni çalışmalara başladı. 22 Nisan gündeminden de öğreniyoruz ki, yeni padişah Pazartesi (27 Nisan/10 Mayıs) günü kılıç kuşanacaktır.(24)

Mebusan tutanağında Abdülhamid’in hal’ine [görevine son vermeye] yani tasfiyesine değinilmeden, yeni padişahtan bahsedilir.

Dört kişilik heyetin ‘hal’i kararı’nı bildirdiği Abdülhamid,(25) Selanik’e götürülür.  

Yıldız Sarayı’na, evraklara el konur ve cariyeler de saraydan çıkartılır.(26)

CARİYE YANİ ‘KADIN KÖLE’

“Yıldız ayrı bir kent” tespitini yapan ve 5000 muhafızla korunduğunu belirten François Georgeon, Sultan Abdülhamid kitabında, gazeteci Diran Kelekyan’ın 1896’da sarayın nüfusu hakkında yazdığını aktarır: “350 mabeyinci [padişahın dışarıyla ilişkisini sürdüren görevli], kâtip, yaver, esvabcı, teşrifatçı; 60 hekim, 30 eczacı, 80 avcı; 60 aydınlanma görevlisi; 20 kahveci; 1000 hademe; 400 mutfakçı; 400 musikişinas, sazende, hanende, cambaz ve perendebazlar; 50 berber; 400 bahçıvan; 150 atölyede çalışan; 50 molla; haremde 3000 kadın. Bunlara kütüphaneciler, tercümanlar ve dragomanlar, kilerciler, selamlık görevlileri, dekoratörler, saray içindeki muhafızlar, kayıkçılar; Hazine-i Hassa görevlileri eklenir.”(27)

Hareme kadınların, Kafkasya ve Doğu Afrika gibi iki kölelik bölgesinden geldiği ve son yıllarda kadın bulma sorununun yaşandığı da iddia edilmiştir.(28)

1909’da Abdülhamid, Sünni İslam âleminin halifesiydi ve mebusan kaydına göre 100 cariyesi vardı. Bu rakam, 15 yıl öncesinde, Kelekyan’ın 1896’da yazdığına göre 3000’di.

Demek ki, derinleşen ekonomik kriz, sarayın haremini de vurmuştur!

Bir, iki, beş, 500 hatta 1000 değil, 3000 cariye (yani kadın köle)…

Demek ki, memleketin iktisaden/siyaseten battığı yıllarda, Halife Sultan’ın derdi neymiş?..

Derinlikli tartışmaya girecek değilim, “cariye meselesine” de değinmekle yetineceğim.

Cariye’ Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde okuyoruz ki, ‘kadın köle’dir.

Sünni İslam literatürüne göre, 1910’da Abdülhamid’in 100 kadın kölesi varmış; Selanik’te yanında olanları da bilmiyoruz.

Dün IŞİD’in Ezidi kadınları köle olarak sattığının şahidiyiz. IŞİD lideri Bağdadi’nin eşi Esma Muhammed’in itirafını da okuduk. Taliban Afganistan’ı ya da benzer bir başka İslam ülkesi farklı mıdır? Hiç sanmıyoruz. Çünkü, bu zihniyette cariye, erkeğin her talebine ‘evet’ demek zorunda olan, alınan ve satılan kadındır/maldır.

Bunun için okutulmayan, küçük yaşta (Hiranur Vakfı’ndaki babanın yaptığı gibi 6 yaşında) evlendirilen, çalışma hayatına katılması engellenen kız çocukları özelinde kadınlar, sosyal hayattan tasfiye edilir. Böylece, kadını, erkekle eşit hakka sahip insan olarak görmeyen zihniyetle, erkeğin ekonomi politiği egemen kılınır.

İnsanlık tarihi ortadadır, kadının ve erkeğin eşit haklara sahip birer insan olduğuna inanmayan/kabul etmeyen, vicdanlı ve erdemli değildir!

NOTLAR:

[1] Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi (MMZC), devre: I, sene: 3, cilt: 1, 8 Kânunuevvel 1326 [21 Aralık 1910], s. 555.

[2] DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 7, 2. tabı, Ankara-1944, s. 1439.

[3] TBMM ZC, devre: 2, sene: 3, cilt: 25, 19 Mayıs ve 29-31 Mayıs 1926 tarihli görüşmeler, s. 601-605, 645-646, 680-682, 697, 728-729.

[4] AGOS, 27 Mayıs 2005.

[5] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, 8 Kânunuevvel 1326 [21 Aralık 1910], s. 548.

[6] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, 13 Kânunuevvel 1326 [26 Aralık 1910], s. 628.

[7] Tarihte uyumsuzluk vardır, 21 Haziran 1326 tarihli Hakan-ı sabıkın harem mensûbatı maaşatından olan matlubatın terkin kaydıyla ashabına maaş tahsisi hakkında kanun, Düstur, 2. Tertip, cilt: 2, s. 433, aktaran Mehmet Hakan Sağlam, II. Tertip Düstûr Kılavuzu (1908-1922), cilt: 2, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2010, s. 54.

[8] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, 13 Kânunuevvel 1326, s. 628.

[9] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, 13 Kânunuevvel 1326, s. 629-630.

[10] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 1, 18 Kânunuevvel 1326 [31 Aralık 1910], s. 712-713.

[11] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 2, 3 Kânunusani 1326 [16 Ocak 1911], s. 152.

[12] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 2, 8 Kânunusani 1326 [21 Ocak 1911], s. 225-226.

[13] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 2, 27 Kânunuevvel 1326 [9 Ocak 1911], s. 76.

[14] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 2, 10 Kânunusani 1326 [23 Ocak 1911], s. 259-260.

[15] MMZC, devre: I, sene: 3, cilt: 2, 17 Kânunusani 1326 [30 Ocak 1911], s. 412-413.

[16] Resneli Niyazi Hatıratı, hazırlayan: Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul-2003.

[17] İTC’nin izni, Resneli Niyazi Hatıratı, s. 117.

[18] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, cilt: 1, İletişim Yayınları, İstanbul-1998, s. 96-97.

[19] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, cilt: 3, İletişim Yayınları, İstanbul-2000, s. 491-493.

[20] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: 1, kısım: 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1991, s. 195.

[21] Cemal Paşa, Hatırât, Nehir Yayınları, İstanbul-2006, s. 353-357.

[22] 1909 Adana Katliamı: Üç Rapor, içinde, Aras Yayıncılık, İstanbul-2015, s. 111.

[23] MMZC, devre: I, sene: 1, cilt: 3, 18 Nisan 1325 [1 Mayıs 1909], s. 105, inikat no’suyla ilgili açıklama.

[24] MMZC, devre: I, sene: 1, cilt: 3, 22 Nisan 1325 [5 Mayıs 1909], s. 232, 261-262.

[25] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: 1, kısım: 2, s. 212.

[26] MMZC, devre: I, sene: 1, cilt: 3, 21 ve 25 Nisan 1325 [4 ve 8 Mayıs 1909], s. 206-207, 272-273.

[27] François Georgeon, Sultan Abdülhamid, çeviren: Ali Berktay, 6. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2020, s. 182.

[28] François Georgeon, Sultan Abdülhamid, s. 198.

Tüm yazılarını göster