Uygarlıkların temelini oluşturup bir yerel kültürü evrensel uygarlık düzeyine ulaştıran temel etkenin insani değerler olduğunu söyler herkes. Pek çok politikacı her ağzını açışında söz gelimi “Avrupa Değerleri” adına konuşur. Yaklaşık 20 yıllık AKP iktidarının en sık tekrarladığı hedeflerinin başında yer alır 'değerler eğitimi'. Hoş eğitim adı verilmiş olsa da ne tür bir içeriğin hangi bilimsel dayanaklarla oluşturulduğuna dair ve pedagojik formasyon kapsamına alınıp alınmadığına, alındıysa ne gibi kriterler oluşturularak sistematik bir eğitimin yürütüleceğine ilişkin bilgi paylaşımı yok ortada. Dolayısıyla belli bir zihniyetin endoktrinasyon çalışması olarak eğitim sistemini araçsallaştırdığı yönünde kuvvetli şüphe vardır. Şüpheden ötesi var hatta ama asıl değinmek istediğim değer kavramının politikadaki yapı taşı niteliğini politikacıların görmezden gelemediğine dikkat çekmek. Avrupa değerleri ile yerli ve milli değerler, ilki Avrupa Konseyi sözleşmeleriyle kodifiye edilmiş normalar, ikincisi salt retorikten ibaret kalmış söylem olsa bile benzerliklere sahip.
Katı güç ilişkileri ve çıkar örüntüleriyle donanmış ulusal veya uluslararası politika yapım usullerinin barışçıl ve sürdürülebilir toplumsal düzen oluşturmaya yetmediğini gösterir, değer kavramının politika yapıcılar tarafından bu denli sık kullanılışı. Ekonomik, askeri, siyasi güce erişmekle yetinenlerin mezarlığıdır bir bakıma insanlık tarihi. Geleceğe hatrısayılır miras bırakıp toplumların yarınlarını şekillendirme etkisine sahip toplumlar insana değer vermeyi, insani değerleri sistematize ederek politikanın temeline yerleştirip bu değerler temelinde şekillenen hukuk sistemi oluşturarak, toplumun gündelik yaşam pratiklerinde sürdürülebilir kılanlardır. Nitekim Avrupa değerleri kavramı İkinci Dünya Savaşı'ndan son yıllara gelinceye kadar Avrupa Barışı (Paxt European) denilebilecek bir zaman dilimi yaşattı toplumlara ve dünyanın geri kalanı için ciddi bir cazibe merkezine dönüştürdü coğrafyasını. Ancak 21’inci yüzyılın kavimler göçü karşısında başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere kıtanın bütün ülkelerini içerecek şekilde değerlerden kolaylıkla sapıldığı görünür oldu. Politikacıların, yöneticilerin sürekli dillerine doladıkları değerleri, kendi elleriyle yok saydıkları, ekonomik, sosyolojik, kültürel, güvenlikçi ve benzeri çıkarlar uğruna değersizleştirdikleri bir süreç yaşanıyor şimdi.
Avrupalı feministlerin özellikle schengen bölgesinde yaşayanları harekete geçmeye, Avrupa Birliği karar vericileri üzerinde baskı kurmaya çağırmak için gerçekleştirdiği bir imza kampanyası, Avrupalı politikacılara Avrupa değerlerini hatırlatıyor aynı zamanda. Aynı zamanda diyorum çünkü henüz bir AB sözleşmesi halini almış olmasa bile bir AK sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi'nin etkin uygulanması istemiyle imza toplanıyor. https://feministasylum.org/ bağlantısından bireysel imzaların eklenebileceğini, örgütlerin kurumsal imza değil ama destekçi örgüt listesine katılabileceği (EŞİK Platform aracılığıyla ulaşılabilir) çağrı metni, İstanbul Sözleşmesi’nin çekince koyan veya uygulamada gevşek davranarak görmezden gelinen hükümlerinin etkin uygulanması için AB sorumluluğunu hatırlatmak niyetiyle yazılmış. Feministler toplumlara değerleri hatırlatıyor diyebiliriz. Bu değerlerle oluşturulmuş hukuk normlarından sapan politikaları teşhir ederken politikayı insanileştiriyor da aynı zamanda. “Kadınlar ve Kız Çocukları ve LGBTİQA+ Kişilerin İltica Etmesinde Özel Gerekçelerin Etkin bir Şekilde Tanınması İçin” başlıklı çağrı metninin çevrisi yazımın sonunda okunabilir. Feminist diplomasi girişimi olarak görebileceğimiz bu uluslararası çağrının amacı sözleşmelerin etkin uygulanmasını sağlayacak kurumlar oluşturularak yapısal düzenlemelere gidilmesi yönünde. Özellikle insan ticaretine karşı ve İstanbul Sözleşmesi 60, 61’inci maddelerine dikkat çekiliyor. Uluslararası politikanın insanileştirilmesi, insani değerlerin politika yapıcılar tarafından gözardı edildiği bu süreçte uygarlığın köşe taşı konumundaki değerleri sürdürülebilir kılma girişimi olarak, feminist diplomasi açısından atılmış adımlardan birisi.
Bu uluslararası çağrıyla aynı günlere denk düşen bir de ulusal çağrı var ülkemizde. Türkiyeli feministler ve hak savunucuları Aysel Tuğluk’un sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması çağrısını yükseltiyor. Var olan yasaların uygulanması ve Aysel Tuğluk ile hasta mahkumların tahliye edilmesi için yapılan bu çağrıda ideolojik, etnik ve diğer gerekçelerle yasal hakların gözardı edilmesine karşı çıkanların imzasını bekliyor. Gazete Duvar haberinden metnin tamamına ulaşılabilir. İmzalarınızla ülkenin, toplumun içinde bulunduğu tüm hukuk dışı uygulamalara mukabil tam da olması gerektiği gibi insani değerlerin yükseltilmesi, politikaya güç ilişkilerinin değil insani değerlerin yön vermesi gerektiğini düşündüren çağrılardan. İmzanızı buradan ekleyebileceğiniz metinle feminist poltika yapım yöntemlerine destek ve tüm hasta mahpuslara umut olmanız mümkün.
Sistemin demokratik bir sisteme doğru evrilmesi için herkesin gerek ekonomi gerek diplomasi ve gerekse iç politikada feminist yöntemlere doğru evrilmesi kimilerine ütopik gelebilir. Ancak iktidarın muhalefetin aynı eril zihniyetle birbirine karşı alternatif olamayacağını da açıklıkla gördüğümüz unutulmasın. Bir zamanlar kurulan hayallerin peşinden koşularak yapılan çağrılar ve uzun mücadele sonucu Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu kurulduğunu, Dünya Kadın Konferansları düzenlendiğini, konferansların 5’incisinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin 160 ülkenin imzasıyla deklare edildiğini hatırlayalım. Evet hiçbir ülke gerçekleştirmedi ama imzalar orada duruyor, hiçbir yere gitmedi. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi başlarda çoğu kişiye feminist ütopya olarak görülen tüm bu çalışmalar, sözleşmeler feminist politikanın dünyayı dönüştüren gücüne dair örnekler. Gerek Feministasylium çağrısı gerekse Aysal Tuğluk çağrısı, bu büyük adımlara dönüşen girişimlerin benzerleri için ilk adımlar kabul edilerek benimsendiğinde eşit yurttaşlık haklarımıza doğru bir ilerleme sağlanmasına yol açabilir. Kim böylesi bir hayalin bir parçası olmak istemez ki hele de Medeni Kanun güvencesi altında olan aile hukukuna ilişkin haklarımıza yönelik her zamankinden daha tehlikeli geldiği düşünülen saldırı hazırlandığı bugünlerde iktidara verilecek en iyi cevap bu metinlere destek değil midir? Kadınlar uygarlıkların kurucusu, koruyanı, sürdürülebilir kılanı ve geliştiricisi. İçinde bulunduğumuz siyasal, sosyal ve ekonomik krizlere ilaç olacak da feminist politikaların tüm partiler tarafından benimsenip uygulanması, eşit, eşitlikçi düzen kurularak sürdürülmesi olabilir. Devletlerin, toplumların, kültürlerin, ulus aşırı kurumların kendi içlerinde ve birbirlerine karşı adeta goril naralarıyla bağırlarını yumruklayarak güç savaşı sergiledikleri dünyayı düşürdükleri çatışma ortamı ve ekolojik kriz dahil her türlü sorunu insani değerlerin temele yerleştiği, sistematik politikalarla aşılması, eşitlikçi feminist yöntemlerin benimsenmesiyle doğrudan ilişkili.
Okumak isteyenler için Feministasylium çağrı metni Türkçe çevirisi:
KADINLAR, KIZ ÇOCUKLARI VE LGBTİQA+ KİŞİLERİN İLTİCA ETMESİNDE ÖZEL GEREKÇELERİN ETKİN BİR ŞEKİLDE TANINMASI İÇİN
Cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet (aile içi şiddet, cinsel istismar, zorla evlendirme, kadın sünneti, insan ticareti, ayrımcı yasalar, tanımama, çocuklarından yoksun bırakma dahil) birçok kadını, kız çocuğunu ve LGBTIQA+ bireyi ülkelerinden kaçmaya ve Avrupa'ya sığınmaya zorlamaktadır.
Bu insanlar göç yolu boyunca neredeyse sistematik olarak şiddete ve istismara maruz kalmaktadır. Bunlar arasında, kaçakçılar tarafından veya mülteci kamplarında cinsel şiddet, cinsel istismar veya Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere transit ülkelerde zorla çalıştırılma ve insan ticareti ağlarına hapsedilme, tehdit, travma ve çocuklarına yönelik tehlikeler yer almaktadır.
Avrupa'ya vardıklarında yetersiz sığınma prosedürleri ve hak etmedikleri bir muameleyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Sığınma prosedürleri, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet veya insan ticareti mağdurlarını tespit etmekte başarısız olmakta, barınma tesisleri yetersiz, destek önlemleri eksik kalmaktadır. Ve birçok AB yönergesinde belirtilen ilkelere ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti uluslararası koruma gerektiren bir işkence biçimi olarak tanıyan İstanbul Sözleşmesi hükümlerine rağmen, sığınma için özel gerekçeler çoğu zamanda tanınmamaktadır.
Biz, Avrupa ve dünya toplumu olarak Avrupa Komisyonu'nu, Avrupa Parlamentosu'nu, Avrupa Konseyi'ni ve Schengen bölgesindeki ulusal hükümetleri aşağıdaki aksiyonları almaya çağırıyoruz:
1) Kadınlar, kız çocukları ve LGBTIQA+ bireylerin herhangi bir özel sığınma gerekçesinin etkin bir şekilde tanınması yoluyla uluslararası koruma hakkını garanti altına alın.
Bu tanınmanın, sığınma prosedürü ve kabulünün tüm aşamalarında, bu kişilerin ve gerekirse onlara eşlik eden çocukların özel ihtiyaçlarını dahil ederek, cinsiyete dayalı şiddet mağduru kadın, kız çocuğu veya LGBTIQA+ bireyler için garanti altına alınmasını istiyoruz.
Bu, toplumsal cinsiyete ve heteroseksüel olmayan cinsel yönelime dayalı insan ticareti ve şiddet mağdurlarının belirlenmesi ve desteklenmesine yönelik yapılara sistematik erişimi ve sığınma başvurularının incelenmesi için uygun koşulların oluşturulmasını içerir.
2) İstanbul Sözleşmesi'nin 60. ve 61. maddelerinin ve İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi'nin 10-16. maddelerinin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak için bir Avrupa İzleme Organı oluşturun.
İstanbul Sözleşmesi'nin 60. maddesi, imzacı devletlerin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurlarına uluslararası koruma hakkı tanıma yükümlülüğünü resmen belirlemekte, cinsiyete duyarlı kabul ve sığınma prosedürlerinin işletilmesi ve destek hizmetlerinin sağlanması çağrısında bulunmaktadır. Ulusal mevzuatın bu Sözleşme ile uyumlu olmasını ve imzalayan tüm ülkelerde etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak önemlidir. Benzer şekilde, LGBTIQA+ kadınları, kız çocukları ve kişilerin yeniden bu tür bir şiddetle karşılaşma riski altında oldukları ülkelere geri gönderilmelerini önlemek için İstanbul Sözleşmesi'nin 61. maddesinde belirtilen geri göndermeme ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalınmalı ve etkin bir şekilde izlenmelidir.
Ayrıca, İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi'ne (özellikle 10-16. maddelere) uyulması, adil ve etkin sığınma prosedürlerine ve destek mekanizmalarına erişim, insan ticareti mağdurlarının korunması ve tazminin karşılanması elzemdir.
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurlarının tanınması, desteklenmesi ve uluslararası koruma sağlanması için İstanbul Sözleşmesi ve İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi'nin etkin bir şekilde uygulanması çağrısında bulunuyoruz.
3) Kadınlar, kız çocukları ve LGBTIQA+ bireylerin Avrupa ülkelerinde sığınma haklarına erişimini sağlayın.
Avrupa Komisyonu tarafından 2020’nin Eylül ayında sunulan göç ve sığınma meselesinin ele alındığı yeni bir Avrupa anlaşması projesi, her şeyden önce Avrupa’ya erişimi sınırlamayı amaçlıyor. Korumaya ihtiyacı olan göçmenlerin haklarını değil, AB’nin çıkarlarını savunan bu anlaşmayı kınıyoruz. Daha sert bir sınır rejimi, Avrupa'nın dış sınırlarındaki hızlandırılmış prosedürler ve filtreleme, Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkelere kabul ve iltica prosedürlerinin kaldırılması ve sınır dışı edilmelerin kolaylaştırılması bu kabul edilemez anlaşmanın bel kemiğini oluşturuyor.
Avrupa ülkelerinin büyükelçiliklerine sığınma başvurularının yapılamaması Akdeniz'i dev bir mezarlığa dönüştürürken, hızlandırılmış sınır işlemleri başvuruların incelenmesini çabuklaştırmakta, kadınların ve beraberindeki çocukların, kız çocuklarının ve LGBTIQA+ bireylerin özel sığınma gerekçelerini ve kırılganlıklarını göz ardı etmektedir.
Kadınlar, kızlar ve LGBTIQA+ bireylerin Avrupa'da sığınma başvurusunda bulunmalarına yönelik kolaylaştırılmış yasal yolların açılması için çağrıda bulunuyoruz.
https://feministasylum.org/