Uluslararası işbirliklerinin dağıldığı zirveler
Almanya çok uzun yıllardır partneri olan ABD ile ilişkilerinde geri dönülemez bir yol ayrımına girmiş gibi görünüyor. Hatta İran konusunda olduğu gibi Almanya'nın ABD ile çıkarları Ortadoğu'da çatışırken Almanya'nın diğer partnerleri ile sert ilişkiler kurması olası değil. Almanya'nın Ortadoğu politikasını anlamlandırmak için ABD ile ilişkilerini de anlamak gerekiyor.
Dünya'nın en büyük ekonomilerinden yedisinin her yıl bir araya geldiği G7 zirvesinin 45'incisi, Fransa'nın güneybatısındaki Biarritz kasabasında Cumartesi günü başladı ve bugün sona erecek.
ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya ve Kanada'dan oluşan G7'nin gündeminde 'ekonomik eşitsizlik', ticaret savaşları, küresel ısınma, uluslararası güvenlik, İran'ın nükleer enerji programı var. Ayrıca zirve gündemine son anda bir de Amazon Ormanları'ndaki yangınlar girdi.
ABD Başkanı Trump'ın Avrupa ülkeleri ile özellikle de Almanya ile ilişkisi oldukça problemli. Trump, Avrupa Birliği'nin bölünmesini açıkça destekliyor. Hatta yeni İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ı Brexit'ten anlaşmasız çıkmak için teşvik etti. Trump'ın güvenlik danışmanı John Bolton, ABD’nin İngiltere'nin AB’den anlaşmasız çıkmasını "şevkle" destekleyeceğini açıklamak için geçtiğimiz hafta Londra’ya gitmişti. Trump'ın ilk icraatı AB'den ayrılma sürecinde olan İngiltere'ye büyük bir ticari anlaşma teklif etmek oldu.
Trump başkanlığındaki ABD'nin sadece AB ile ilişkileri gergin seyretmiyor. Transatlantik İşbirliği'nin en önemli partnerlerinden biri olan Almanya ile ilişkiler de Trump'ın görevine başladığı zamandan beri hep bir gerileme seyri izledi. Almanya ve ABD ilişkilerinde ciddi bir kriz yaşandığını hemen herkes görüyor.
İki yakın müttefik arasında yabancılaşma büyüyor. Özellikle Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile ABD Başkanı Donald Trump'ın kimyası en başından beri birbirini tutmadı. Örneğin İran'a uygulanacak yaptırımlar konusunda Almanya ve ABD hiç olmadığı kadar birbirinden uzaklaştı. Almanya kendi tarihinde ilk defa ABD'nin öncülük edeceği bir askeri müdahaleye katılmayacağını açıkladı.
ABD, Almanya ile arasında başlattığı ticaret anlaşmazlığında geçtiğimiz Kasım ayında yeni gümrük tarifesi uygulamakla tehdit etti. Almanya'nın NATO harcamalarının yüzde ikisine katılmasını istiyor. G7 zirvesi ile birlikte planladığı Avrupa ülkelerine yapacağı geziden kısa bir süre önce ABD'nin Almanya Büyükelçisi Richard Grenell, Almanya'da bulunan 50 bin ABD askerini kısmen geri çekmekle tehdit etti.
Trump, Almanlar ve Amerikalılar arasındaki ilişkiyi hükümet politikasının çok ötesinde değiştirdi. ABD'de Almanya karşıtlığı popüler bir hal almaya başlarken Almanya'da da ABD karşıtlığı büyüyor. Berlin'de bulunan Atlantik-Brücke derneğinin yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre, Almanların yüzde 85'i ABD ile ilişkileri olumsuz olarak görüyor. Hatta Almanların yüzde 42'si Çin'i daha güvenilir bir ortak olarak görüyor. Almanlar, ABD'nin Rusya, Çin'den daha büyük bir sorun olduğunu düşünüyor.
Merkel, Trump ile iletişimi asgari düzeyde tutuyor. Almanya basınından biliyoruz ki, Trump ile Merkel aylarca hiç iletişim kurmuyorlar. Almanya ABD Başkanı ile iletişim kurmayı anlamsız buluyor. Alman bir diplomat "Merkel Trump ile ne konuşsun ona ne anlatsın, İran politikasının yanlış olduğunu mu? Bunun bir faydası yok" dedi. Merkel, Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de tıpkı Trump'la olduğu gibi zorunda olmadıkça görüşmüyor.
Trump'a göre ise Almanya kendisini askeri olarak her şeyden uzak tutan ve başkalarının ödemesine izin veren bir ihracatçı ülke, bir başarı modeli.
Merkel'in de Mayıs ayında, Harvard Üniversitesi'nde yaptığı konuşma neredeyse Trump karşıtı bir bildiriydi. Merkel ABD'ye yaptığı seyahatlerinde Trump’la bir görüşme yapmıyor. Ne Harvard gezisi sırasında Trump ile görüştü ne de Eylül ayı ortalarında New York'ta yapılacak BM Genel Kurulu toplantısı sırasında Trump'a görüşmeyi planlıyor.
Trump da henüz bir kere bile Berlin'e gelmedi. Merkel'in göçmen politikasını sert eleştiren ülkelerle ilişkisi daha güçlü. Örneğin G7 zirvesi için Avrupa'ya gelen Trump'ın gezi programında sağ popülist bir partinin iktidarda olduğu Varşova var. Polonya hükümeti Merkel'in göç politikasını en sert eleştiren ülkelerden biri ve Trump'ın Berlin'i değil de bu ülkeyi ziyaret etmek istemesinin sembolik anlamda Almanya karşıtlığı olduğu düşünülüyor.
Trump için bir başka sorun da Almanların Rus gazını Baltık Denizi üzerinden Almanya'ya sevk edilmesini sağlayacak Nord Stream 2 (Kuzey Akım 2) doğalgaz boru hattının inşası edilmesi Trump Nord Stream'in inşa edilmemesi gerektiğini, aksi takdirde Rusya'ya bağımlılığının artacağını ifade ederek “Almanya'yı Rusya'dan koruyoruz. Rusya, milyarlarca dolar alıyor Almanya'dan” diyor. Ancak Washington hükümetinin kendi ekonomik çıkarları nedeniyle Nord Stream'e karşı olduklarını Berlin biliyor. Almanlar, Sibirya'dan doğal gaz yerine Teksas'tan LPG almalı diye düşünüyorlar. Bu durum Alman otomotiv sanayi içinde geçerli. Bir yıldan beridir Trump, VW, BMW ve Daimler gibi otomotiv devlerini cezai gümrük vergileri ile tehdit ediyor.
Eskiden Avrupa Birliği'ni partner olarak gören ABD yerine şimdi AB'ni rakip olarak gören ve ilerlemesini engellemeye çalışan bir ABD var artık.
Her ne kadar Berlin Trump döneminin sona ermesinden sonra, Transatlantik İşbirliği'nin eski iyi günlerine geri döneceğini umut edenler olsa da eski SPD'li Dışişleri Bakanı Gabriel, “ABD Trump’la olduğu gibi kalmayacak, ama asla ondan önce olduğu gibi de olmayacak” dedi.
İşin garip olan yanı Demokratlar'ın da Trump'ın AB'ne ve Almanya'ya yaptığı birçok eleştiriyi paylaşıyor olmaları. ABD'nin artık Avrupa için ödeme yapmaya istekli olmadığı sadece Trump politikası olarak kalmayacak. Ayrıca Demokratlar da askeri harcama konusunu gündeme getiriyor. Almanların Hürmüz Boğazı'nda yapılacak olası askeri bir harekata katılması gerektiğini düşünüyorlar.
Muhafazakar Hudson Enstitüsü'nden Peter Rough, "Almanlar nihayet Avrupa'nın ortasında bir tür dev İsviçre olarak kalabilecekleri fikrine elveda demeli" dedi.
İki cumhuriyetçi cumhurbaşkanı adayına danışmanlık yapmış olan, Washington Brookings Enstitüsü'nde çalışan Robert Kagan, Mayıs ayında yayınladığı bir makalede "İki dünya savaşına ve milyonlarca ölüme yol açan Alman sorununun tekrar gündeme gelebileceğini, Amerika'nın Avrupa'ya katılımı Alman egemenliğine karşı bir güvenceydi" diye yazdı.
II. Dünya Savaşı sonrasında ABD ile Almanya ve Avrupa arasındaki yakın ekonomik ve politik ilişkiler Avrupa'nın yeniden toparlanması ve güçlenmesi açısından önemliydi. Ancak şimdi AB içerisinde de Almanya'da da sağcı eğilimleri destekleyen, AB'nin bölünmesini teşvik eden bir ABD başkanı var. Bu durumda ABD ve AB ilişkilerinin pozitif bir partnerlik seviyesinde devam etmesi şimdilik pek mümkün gözükmüyor.
Almanya çok uzun yıllardır partneri olan ABD ile ilişkilerinde geri dönülemez bir yol ayrımına girmiş gibi görünüyor. Hatta İran konusunda olduğu gibi Almanya'nın ABD ile çıkarları Ortadoğu'da çatışırken Almanya'nın diğer partnerleri ile sert ilişkiler kurması olası değil. Almanya'nın Ortadoğu politikasını anlamlandırmak için ABD ile ilişkilerini de anlamak gerekiyor. ABD'nin kendi yolunda gitmesi, partnerlerinden giderek ayrı hareket etmesi belki de daha uzun vadede uluslararası alanda AB ve Almanya için daha rahat hareket etme alanı yaratacaktır. Ancak AB'nin de Almanya'nın da yeni ve bağımsız bir politika yaratabilmesi için daha çok zamana ihtiyacı var. Merkel görev süresini doldurmadan bunu başarabilecek mi bekleyip göreceğiz. Büyük güçleri kendi aralarındaki çıkar çatışmaları içerisine girmeleri belki onlarla ekonomik ve kültürel alış veriş içinde olan diğer ülkelerin muhalefetini yaratıcı olmaya da zorlayabilir.
Bu kadar çok çıkar çatılması varken, işbirliği dengeleri bozulmuşken Almanya Türkiye'de ve Suriye'de olanlara bir süre daha sessiz kalacaktır. Almanya, Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları içerisinde gaz sondajı yapmasına dahi sert tepki vermedi. En son noktaya kadar Türkiye'yi de konuşabilir partner olarak görecektir. Örneğin geçtiğimiz Nisan ayında Türkiye ile Almanya arasında yenilenebilir enerji, enerji depolama gibi yeni etkinleştirici teknolojiler ve enerji verimliliği gibi alanlarda iş birliğini artırmak için çalışma grupları oluşturuldu. En önemlisi de Almanya ekonomisinde daralma söz konusu. Almanya ekonomisi resesyon sürecine girmişken işbirliği yaptığı ülkelerle pazar kaybı yaşamayı göze almayacağından o ülkelerde yaşanan antidemokratik uygulamalara bir süre daha sessiz kalmaya devam edecektir.