Umudunu kaybetmeyen Mardin, turist ağırlamak istiyor

Mardin, Kürt sorununun müzakere edilerek çözülebileceğine dair umutların arttığı, çatışmaların durduğu yıllarda turist akınına uğradı. Yeni iş yerleri ile marka oteller açıldı şehirde. Ama çatışmaların başlamasıyla birlikte, şehrin en önemli gelir kaynağı olan turizm büyük darbe yedi.

Abone ol

MARDİN - Mardin, tarihiyle olduğu kadar kültürel birikimiyle de bölgenin en özel şehirlerinden biridir. Ermeni ve Süryani ustaların elinden çıkmış kiliseler, camiler, konaklar bir geçmiş zamanın içine çeker insanı. Daha şehre girerken kulağınıza Arapça, Kürtçe, Türkçe, Süryanice seslerin çarpması da farklı bir dünyaya adım attığınızı hatırlatır size.

Mardin’de, “Bu şehir dünyadan ve elbette Türkiye’den bağımsız yaşıyor” gibi bir duyguya kapılırsanız şaşırmayın. Mardin, kapitalizmin ağır tahribatlarına rağmen tarihi dokusunu koruma mücadelesi vermeye çalışıyor çünkü. Bu mücadelenin sonucudur ki şehrin batısında, “Yeni Mardin” adlı bir şehir kuruldu.

Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin iyi komşuluk ilişkileri yüzyıllardır devam ediyor. 1915 tehciri sonrası şehirde Ermeni kalmadı belki, ama izleri hâlâ duruyor. Örneğin bakırcılık sanatını bugün sürdürenler, Ermenilerden el aldıklarını gururla ve gitmelerinden dolayı hayıflanarak dile getiriyorlar.

BİR BUÇUK YIL ÖNCE

Tarihi ve kültürel dokusu biraz geç keşfedilen Mardin, iki yıl öncesine kadar turistlerin ilgi gösterdiği yerlerin başında geliyordu. Kürt sorununun müzakere edilerek çözüleceği yönünde umutlar yeşermiş, çatışmalı günler bitmişti. Mardin’i terk edenler geri dönmeye, yatırımcılar eski konakları butik otel ya da restorant olarak hizmete açmaya başlamıştı. Çok yıldızlı otellerin inşa edilmesi, barış rüzgarlarını işaret ediyordu.

Telkari takıların merkezlerinden biri olan Mardin’de telkari üretimi artmış, yeni ustalar yetişmeye, yeni dükkanlar açılmaya başlamıştı. Mardin’in tek caddesinde, yılın her mevsimi, ellerinde fotoğraf makineleriyle gezilerini belgelemeye çalışan onlarca turist görmek mümkündü.

Geçmiş zaman dilini kullandığımın farkındayım. Çünkü son bir buçuk yılda Mardin’de herşey ters yüz oldu.

En son Kurban Bayramı’nın üçüncü günü gittiğim Mardin’de, bir buçuk yıl öncesinin esamesi okunmuyordu. Mardin’in tek caddesinde, dar kaldırımlarında turistlerden dolayı yürümek mümkün değilken, konuşmalarından Türk olduğunu anladığım biri kadın iki genç turist gördüm sadece. İkisinin de üzerinde şortları, ellerinde fotoğraf makineleri vardı. Sırt çantaları ağır mıydı bilmem, ama yokuş yukarı, Zinciriye Medresesi’ne doğru hızlı adımlarla yürüyorlardı.

Takı satan dükkanların büyük çoğunluğu kapalıydı. Mardin’de yaşayan arkadaşım, bu durumu şöyle açıklayacaktı bana: “Eskiden beri Mardin’de pazar günleri ve bayramlarda dükkanlar kapalı olur. Ama son yıllarda çok sayıda turist geldiğinden dükkanlar açık olurdu. Bu yıl turist yok, esnaf da bu nedenle kepenk açmadı.”

Turist yok, çünkü Mardin’in üç ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi, şehir savaşları yaşandı. Nusaybin'de günlerce süren çatışmalarda onlarca insan öldü, bazı mahalleler yerle bir edildi. Bazı mahallelere, yıkım devam ettiği için, çatışmalar bitmiş olsa da hâlâ girilemiyor.

Mardin’in bu savaştan etkilenmemesi, elbette mümkün değil.

HER DERDE DEVA BITTIM SABUNU

Mardin’in sonradan keşfedilen zenginliklerinden biridir Bıttım Sabunu. Bıttım, yabani fıstığın Mardin’deki adıdır. Bıttım sabunu, yaban fıstığının yağından imal ediliyor.

Bayram günü dükkan açan az sayıdaki esnaftan biri Ahmet Yeşilmen. Dükkana girdiğimde müşterisi yoktu. Bilgisayardan gazete okuyordu. Güler yüzle karşılamasını, beni müşterisi sanmasına yordum. Öyle değilmiş, Mardin’deki bütün esnaf gibi güler yüzlü bir insan Yeşilmen.

Ahmet Yeşilmen 20 yıldır bıttım sabunu üretiyor ve satıyor. Yeni Mardin’de bıttım sabunu imalathanesi var Ahmet Yeşilmen’in. “22 yıldır bu işi yapıyorum” diyor. Bıttım sabununu “Kuru saçlar için özellikle öneriyorum” diyerek başlıyor anlatmaya. “Sivilcelerden ve varislerden şikayet edenlere de öneriyorum. Bunlara karşı etkili olduğu kanıtlanmıştır.”

Bıttım sabununun Türkiye ve yurtdışında bir pazarı olduğunu da anlatıyor Yeşilmen. Fransa, Hollanda, Almanya, Danimarka sabun ihraç ettikleri ülkelerin başında geliyor.

Ahmet Yeşilmen sabunun yurtdışında da pazarı olduğunu söylüyor.

İşlerini soruyorum. “Turistler mutlaka birkaç sabun alırdı. Bir yıldır turist gelmiyor, iş kalmadı. Ancak başka şehirlerden ve yurtdışından sipariş alarak idare ediyoruz.”

Kendi kafamı göstererek, “Bıttım sabunu saç çıkartır mı” diye soruyorum Yeşilmen’e. O da kendi kafasını gösteriyor gülerek, “İkimizden de geçti, hiçbir sabun saçımızı çıkartamaz artık” diyor.

SÜRYANİ ŞARABININ TAKLİTLERİNE DİKKAT

Süryanilerin kendi ihtiyaçları için ürettiği şarabın namı son yıllarda yayıldı. Bu ünden yararlanarak ruhsatsız şarap üreten fırsatçılar da türedi bölgede. Bunlar, elbette Süryanilerin ürettiği şarap kalitesinde bir başarıya ulaşamıyorlar. Yine de Süryani şarabı etiketiyle birçok şarap markası dolaşıyor bölgede.

Dükkanın camekanında şarap şişelerini şık bir şekilde sergileyen Mehmet de bu durumdan şikayetçi. “Süryani şarabı diye kötü içki satıyorlar. İnsanlar buna dikkat etmeli. Bu şaraplar hem kötü hem de tehlikeli.”

Mehmet, Süryani şarabı diye taklit kalitesiz şarap satılmasından şikâyetçi.

Kendisi Müslüman ama ortağı Süryani. Savur’da bir şarap imalathaneleri var. Savur’da ürettikleri şarabın Mardin’den, Diyarbakır’dan, Ankara’dan, İstanbul’dan ve birçok Avrupa ülkesinden müşterisi olduğunu anlatıyor. Birkaç ünlü otel adı sayıyor Ahmet, “Onlar bizim devamlı müşterimiz” diyor.

Karışan görüşen var mı, diye soruyorum Ahmet’e. “Burası Mardin’dir abi” diyor, “Çokkültürlü bir şehirdir, kimse kimseye karışmaz.”

İşler? Turistin gelmemesinden yakınıyor Ahmet. “İşlerimiz etkilendi tabi, eskisi gibi değil. Ama bu çok önemli değil bizim için. Turist gelmiyorsa diğer esnaf arkadaşlarımız etkileniyor, Mardin’i tanıtamıyoruz. En çok buna üzülüyoruz.”

HALİL AMCA İLE SELFİE

Geçen yıl tesadüfen tanışmıştım Halil amcayla. İkram ettiği kahve ile aldığım badem şekerleri kadar sohbeti de güzel bir insan olarak yer etmişti aklımda. Belki açıktır diye, şehrin çıkışındaki dükkana kadar yürüdüm.

Halil amca "İnşallah her şey iyi olacak" diyor.

Açıktı dükkan. Beni sahiden hatırladı mı bilmiyorum, ama şöyle dikkatlice bakıp, “Hiç değişmemişsin” diyerek çerez torbalarının arkasına geçti. Orada her daim hazır kahve var, biliyorum. Az sonra elinde kahveyle çıkıyor oradan. Ne sütlü ne de şekerli kahve içmem aslında. Ama Halil amcanın kahvesinde her şey o kadar kıvamında ki…

İşlerini soracak oluyorum, “Dostlar sağolsun, iyidir” diyor. Çatışmalar, turistlerin Mardin’den ayağını kesmesi, darbe girişimi… hiçbiriyle ilgilenmiyor sanki, “İnşallah her şey iyi olacak” diyor. Daha fazla üstelemenin manası yok. Ne sorsam aynı cevabı verecek.

Dükkanın adı Çerezci Halil Amca. Ben de bu nedenle böyle sesleniyorum ona. Soyadı nedir peki? “Halil amca dersen, yeter” diyor. “Zaten herkes öyle çağırıyor beni.”

Badem şekerlerini tartarken çekiyorum fotoğrafını. Sonra çerezlerin önünde birkaç kare daha... “Böyle olmaz” diyor, Niye birlikte fotoğraf çekmiyoruz?”

Kim çekecek? Hayatımın en güzel selfie’sini çekiyorum.

Neşesinden, umudundan, yaşama sevincinden taviz vermeyen Mardin, turistleri ağırlamak istiyor. Ama ne yazık ki bu koşullarda, bir buçuk yıl önceki yoğunlukta turistin Mardin’i ziyaret etmesi pek mümkün görünmüyor. (DUVAR)