Sanki bir matrixin içindeyiz. Çok önemli sorunlar var; küresel ısınma, savaş, göçler, ırkçılık, kadın cinayetleri, çocuk istismarları ve cinayetleri, doğa katliamları, yoksulluk, açlık, yakın gelecekte susuzluk…
Bir yanda bu sorunları dile getirenler, çözüm önerilerini raporlar halinde sunanlar, toplantılarla, yayınlarla sorunlara ve yapılacaklara dikkat çekmek isteyenler var.
Dünyanın talihsizliği matrixin ikinci yanında yaşanıyor ne yazık ki… Orada devletler var, yetkililer, sorumlular, koordinatörler, danışmanlar, uzmanlar, bakanlar, bürokratlar… Ama orada bir irade yok, bir samimiyet, ciddiyet, niyet, plan, program yok, bir omurga hiç yok.
Sorun var bunu halletmeliyiz diyen taraftakiler nasıl yana yakıla çırpınıyorlarsa, diğer taraftakiler o kadar rahatlar. Birileri dünya yanıyor derken onlar hiçbir adım atmayarak, hiçbir yetkiyi kullanmayarak başlarını derde sokmadan, mümkünse görünmez olarak günü kurtarmanın derdindeler.
Umursayanların yetkisi yok, yetkisi olanların dünya umurlarında değil.
***
TRT’de “Emret Bakanım” diye bir dizi vardı. 80’li yılların ikinci yarısında yayınlanmış olmalı. (Ne zaman yayınlandığına dair kesin bir bilgi bulamadım maalesef. Ama dizi İngiltere’de 1980-84 yılların arasında yayınlanmış.) İş bilmeyen yani kullanışlı bir aptal olduğu için bakan yapılan bir politikacı ile onu parmağında oynatan bir bürokratın bir bakanlığı nasıl yönettiklerini anlatan bir komedi dizisiydi. Bürokrasiye ve genelde devlet yönetimine zekice eleştiriler yönelten bir senaryosu vardı. Bugünden bakınca biraz ağlanacak halimize gülmüş gibi oluyoruz ama o zamanlar demek ki TRT’de bu tür dizilerin yayınlanabildiği bir demokrasi anlayışı da varmış.
Emret Bakanım’ın bazı repliklerinden bir derleme yapılmış.
Bakan kalmak için gerekli karakter özelliklerini açıklayan şu sözler evrensel bir gerçekliğin alıntısı galiba: ‘’Göreve başlayan bir bakan için iki tür koltuk vardır sayın bakanım. Birisi tek kullanımlık, oturunca katlanıp kapanan bir koltuk. Diğeri döner koltuk. Sürekli dönerek uzun süre oturabilirsin.’’… “’Sir Humprey, bakan olduktan sonra ahlaki değerlerimi ve ilkelerimi kaybetmeye başladım’, ‘İnşallah sayın bakanım. Biraz daha gayret ederseniz bunu başaracağınızdan eminim. Devlet sizden bunu bekliyor.’”
Ya da bizim gibi ülkelerde meselelerin gelip dayanıp güvenlik politikalarına dayanması şöyle açıklanıyor: ‘’Güvenlik’ kavramı, işinde başarısız bürokratın son sığınağıdır.’’
Kulis haberlerini okudukça insan bu replikleri hatırlıyor: ’Hükümet, bir uyum içinde çalışan bir takım değil. Birbirinin kanlısı kabilelerin gevşek bir konfederasyonudur’’
Ve tabii altın replik: “Yolsuzluğa göz yummanın hükümet politikası olduğunu mu söylüyorsun? -Hayır bakanım asla. Hükümet politikası değil, hükümet icraatı.”
Şu söz örneğin, Narin soruşturmasının başlangıcını nasıl da net özetliyor: ‘’’Konu hakkında araştırma sürüyor’ demek, dosyayı kaybettik anlamına geliyor. ‘Konunun ciddi şekilde takipçisiyiz’ demek ‘dosyayı bulmaya çalışıyoruz’ anlamına geliyor.’’… Ve geldiğimiz noktayı özetleyen bir başka replik: ‘’Sayın bakanım devletin kuralı şudur; sonuçta ne bulacağını başından bilmediğin hiçbir soruşturmayı başlatma’’…
***
Tabii mesele bu dizideki kadar basit ve komik değil. Matrix’in bir yüzünde dünyayı umursayanlar var dedik; kadın cinayetlerini önlemeye çalışan, İstanbul Sözleşmesini sürekli hatırlatan kadınlar; Cumartesi anneleri; doğayı koruma uğruna kurşunlanan insanlar; haksız yere yıllarca hapis yatanlar, işkence görenler; işsiz kalanlar, sürgün edilenler; iyiler var.
Diğer yüzünde Süleyman Soylu gibi bakanlar, Devlet Bahçeli’nin gözünün içine bakan bürokratlar, Tayyip Erdoğan’ın sözünden çıkmayan yetkililer, bir çocuğun ölümünün bile bozamadığı sırlar üzerine “aile dostluğu” kurmuş siyasetçiler, bir kereden bir şey olmaz deyip çocuk istismarlarına sessiz kalan kadın bakanlar…
***
Ürkütücü mü evet, iç karartıcı mı evet, umut kırıcı mı ona da evet… Ama sadece bir yüzüne bakarsak. Matrixin diğer yüzünde başları dik, alınları açık, kalpleri temiz, kendilerinden razı, vicdanları rahat insanlar var. Dünya da onların yüzü suyu hürmetine dönmeye devam ediyor.
***
Gezi Parkı eylemleri sırasında Taksim Dayanışması Temsilcisi olarak tanıdığımız, sosyalist hareket içinde önemli görevler üstlenmiş, daha iyi bir dünya ve daha iyi bir Türkiye için kendini adamış, son nefesine kadar bunun için mücadeleyi bırakmamış Haluk Ağabeyoğlu’nu ani bir kalp krizi sonucu kaybettik. Dünya biraz da onun yüzü suyu hürmetine dönüyordu. Erken ve kabullenmesi zor bir kayıp. Başımız sağ olsun.