'Üniforma' ve 'silah'ın dışındaki kışla

İsmail Doruk'un öykü kitabı "Kışla Köpekleri" Manos Kitap tarafından yayımlandı. "Her öykü bir yaşam alanını anlatır" diyen Doruk'la öykülerini, "Kışla Köpekleri"ni ve kışlaları konuştuk.

Abone ol

DUVAR - 2010 yılında emekli olana değin, 24 yıl profesyonel asker olarak orduda çalışan ve astsubaylık yapan İsmail Doruk, o tarihten sonra –eski uğraşısı olan edebiyata ve sinemaya- tekrar yönelir. Uçurum Konağı isimli ilk şiir kitabının yanına, Barış Pirhasan’ın yönetmenliğini yaptığı Nurgül Yeşilçay ve Cem Özer’in başrollerini oynadığı, Adem’in Trenleri isimli sinema filminin senaryosunu ekler. Çeşitli dizi ve belgesel projelerinde çalışır. TRT’ye Bir Seda İşi, 2018 yılında da Babamın Kemikleri isimli sinema filmlerinin senaryosunu yazar. Şu an yönetmenliğini yapacağı ilk uzun metraj sinema filmi 60 Gün’ün yapım hazırlıklarına başlayan Doruk’la, yakın zamanda Manos Kitap’tan çıkan Kışla Köpekleri isimli öykü kitabını konuştuk.

Tamamı kışlanın içinde geçen öykülerden oluşan kitapta Doruk, kışlada yaşam süren köpeklerden farklı rütbelerdeki askerlere kadar, canlıların başına gelen ya da onların başına gelmesini istediği hikayeleri konu alıyor.

İsmail Doruk

'HER ÖYKÜ BİR YAŞAM ALANINI ANLATIR'

Kitaba adını veren Kışla Köpekleri hikâyesi de dâhil olmak üzere, eserde yer alan tüm öykülerde hiyerarşiye maruz kalan karakterler oluşturuyorsunuz. Baskı altına alınan canlıların hikâyelerini anlatırken temel hedefiniz neydi?

Her öykü bir yaşam alanını anlatır aslında. Bu dile getirilsin ya da getirilmesin mutlaka karakter bir yerde yaşar ve orada biçimlenir. Bazı insanlar bu alanları değiştirebilir, bazıları ise değiştiremez ve orada kendine bir macera yaratır. Ben de askerlik sistemi içindeki yerlerini değiştiremeyen insanların ve de hayvanların sıkışmış hallerini dillendirmek istedim. Benim öznem kışladaki çoğunluğun yaşamı.

Militarizm, yine kitabınız içeriğini oluşturan bir başka tema. Sizce üniforma ve silahın erkekler için cazip tarafı nedir? Neden bu “eşyalar”a sahip olmak için binlerce yıldır uğraşıyorlar?

Üniforma aslında rütbeyi göstermek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Yani en büyüğe odaklıdır çünkü en afili üniforma onunkisindir. Üstelik sade de değildir. Çeşitli semboller ve işaretlerle donatılmıştır. Diğer üniformalar içinde seçkin olan komutanınkidir. Askeri kıyafetler dünyanın her yerinde ilgi çeker aslında. Çünkü onu diğer insanlar giyemez. En azından askerler arasında seçkindir çünkü her rütbeli kendisini özel görme eğilimindedir. Bazı toplumlarda siviller pek de önemsemez ama oradaki askerler için de ayrıcalık hak etmek esastır. Askerlik mesleğini yapanlar, kendilerini hep farklı görür. Bunu göstermenin en akılda kalır ve görsel yanı da belli kurallara göre giyilen ve diğer insanların giymesi suç olan üniformadır.

Silah üniformadan biraz daha farklı ve keskindir. Taşıyana bir sorumluluk ve güven verir. Aynı zamanda onun hedef olduğunu, düşman sahibi olduğunu gösterir. Bu düşman sahipliği de ona bazı haklar ve prestijler sağlar. Yasal olarak bir zemine oturtulmuştur ve bu da rütbeyle pekiştirilmiştir. Kısacası üniforma ve silah toplumda bir ayrıcalık vadedecek bir biçimde kültürlere kodlanmıştır ve sahip olunması en azından istenmesi gereken alametlerdir.

'ÖYKÜ YAZMAK ADALET DAĞITMAK DEĞİLDİR'

Farklı katmanlardan, farklı sınıflardan ve türlerden pek çok kişiyi, öykülerinizin odağına aldığınız görülüyor. Bu denli çok ve birbirinden farklı toplumsal yapıdan gelen kişiyi yazmanın, sizin için tedirgin edici bir yanı oldu mu? Tanıyor musunuz onları?

Sondan başlayacak olursak evet hepsini tanıyorum. Yıllarca beraber çalıştık. Bence kışlaların en zengin yanları içerilerindeki insanların çeşitliliğidir. Neredeyse tüm ülkeyi görebilirsiniz. Ordu içinde zümreler farklı olsa da bu insanlarla birlikte mesai yaparsınız ve mutlaka temas edersiniz. Bu birliktelik sakin ve sıradan değildir asla, bazen onur kırıcı bir biçimde kendini gösterebilir. Bunları mümkün olduğunca gerçekçi anlatmaya çalıştım. Elbette bir generalin tam olarak ne yaşadığını bilemem ama herkes gibi gözlemledim ve kendimce yazıya döktüm. Bazen kimseye haksızlık ettim mi acaba diye düşündüm ama neticede öykü yazmak adalet dağıtmak değil.

Birbirinden farklı yerlerde geçse de, hemen bütün öykülerinize “kışla” ev sahipliği yapıyor. Kışla mefhumunun sizde bu denli yer etmesinin ve öykülerinizin tamamının askerlikle ilgisi olmasının kişisel mazinizde ne tür bir yeri var?

Ben de astsubaydım ve 2010 yılında görev sürem dolunca emekli oldum. Bilfiil 24 yıl çalıştım ve 9 ayrı birlikte görev yaptım. Kışlada geçen öyküler yazmak hep aklımdaydı. Hamasetten uzak ve mümkün olduğunca gerçekçi hikâyeler geçiriyordu aklımdan ve bunları yazıya döktüm. Aslında askerlik dışında da öyküler yazdım ve bunlar da dergilerde yayımlandı ama bu alanda daha ilginç şeylerin olduğunu fark edip bu tip öykülere yoğunlaştım.

'ASKERLİK İNSANLARI ÖNEMSİZLEŞTİREBİLİR'

Kışla Köpekleri, İsmail Doruk, Manos Yayınları, 2019.

Öykülerinizin tamamına yakını, yapısal olarak bakıldığında “çöküş hikâyeleri” anlatıyor, diyebiliriz. Her daim hüzünlü ve mutsuz bitiyor. Bunu nasıl açıklarsınız? Mekanla mı, eline silah almakla mı, iktidar anlayışıyla mı, yoksa erkeklik kavramıyla mı? Neden mutsuz öykülerinizin kahramanları?

Tabii her şey hiyerarşiden kaynaklanıyor. Örneğin subaylardan bahsedecek olursak; her yıl binlerce subay mezun olur ve hepsinin hedefi de ileride genelkurmay başkanı olmaktır. Tabii emsalleri arasında bir kişi bu makama erişip belki sadece o mutlu olacaktır ve diğerleri içinse bir yenilgi söz konusudur. Bir denetleme geçirirsiniz koskoca birlikte, birkaç kişi ödül alır. Mesleki bir hedef koyarsınız önünüze yıllarca çabalarsınız ama küçük bir hata yaparsanız her şey tuzla buz olur. Bazen de yükselebileceğiniz yer koyu kurallarla çizilmiştir asla oraya ulaşmanıza izin verilmez. Yani kışlalarda görebileceğiniz şey çoğunlukla yenilgidir. Bir de siz yenmeye odaklı bir meslek seçmişsiniz, bu da hem insani hem de askeri olarak mağlubiyetinizi ağırlaştırır. Yani erkeklikten ziyade askerlik insanları önemsizleştirebilir. Silahlı ve üniformalı bir seçkinken silahlı ve üniformalı bir önemsize dönüşmek daha başa gelir bir şeydir. Bu çöküş istisna değil bence genel durumdur.

Öykülerinizi, görerek yazdığınızı düşünüyorum. Eylemler öncelikli ve karakterlerin duygu durumlarından öte, olaylar hikâyeleri akıtıyor. Sinemacılığınızın, üslubunuza etkisini nasıl yorumlarsınız?

Yazım alanında senaryo ağırlıklı çalıştığım için söylediğiniz şey geçerli olabilir. Bunun yanında asker kişiler çoğunlukla olayların içinde kendilerini bulurlar. Bir sabah mesaiye gelir ve birliğin başka bir bölgeye intikal edeceğini öğrenir. Buna sevinmeli mi üzülmeli anlamadan kendini intikal hazırlığında bulur çünkü ben gitmiyorum deme şansına sahip değildir. Öyle bir hengâmenin içine düşer ki duygularının bir anlamı olmaz ve olaylar onu alır götürür. Onun bu intikal için ne düşündüğü önemli değildir artık. Ben de zaten en çok bu durumu belirtmek istedim. Öykülerde bile duygularını anlatma fırsatı bulmadılar.

İnsanlık, binlerce yıldır askerlik üzerine yazılar yazıyor, hikâyeler anlatıyor. İnsanlığın askerlikle ilgili bu meselesini, anlatılmaya değer bulduğu özneyi nasıl açıklarsınız?

Sanırım bunun birinci nedeni ölüme yakın olmak, ikinci neden ise askerlikten kaçınamamak. Gerçi kaçınamama hali değişti artık para ödeyerek bu yükümlülükten kurtulabiliyorsunuz. Ayrıca silahlı gücün koruyuculuğunu hissetmek insanlarda bir minnet duygusu oluşmasına neden oluyor. Bunlar birleşince de askerlik üstüne yazılar yazılan, marşlar söylenen, ağıtlar yakılan bir olgu olarak karşımıza çıkılıyor. Bütün bunları da düşmanlar sağlıyor. Her ulus tarihinde kutlayabileceği zaferlere muhtaç ve bu da her ulusta yeterince mevcut. Hatta yenilgiler bile destansı hale getirebilecek ölmüş kahramanlara su gibi ekmek gibi muhtacız.

Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Sinema Genel Müdürlüğü'nce desteklenen (askerlikle ilgili de olmayan) bir film projem var şimdi onu çekmek için hazırlanıyorum. Bunun yanında gene kışlada geçen ve içinde daha keskin öyküler barındıran bir kitap çalışmam var. Becerebilirsem onu da bu sene bastırmayı düşünüyorum. Zaman zaman da dizi çalışmalarına katılıyorum.