İran’ın misilleme saldırıları sırasında Ürdün’ün İsrail’e kanat
geren koalisyonda yer alması Haşimi Krallığı’nın şeceresine hem
rahmet hem de lanet okutturuyor!
Bu durum İsrail’e “Ürdün bizimle! Gördüğünüz gibi savaşımız
İran’la, Araplarla değil” deme fırsatı veriyor. Karşı tarafta
duranlar için Ürdün bir kez daha ihanet ediyor.
İlk ihanet 1970’deki ‘Kara Eylül’ olaylarıydı. Dönemin Mısır Devlet
Başkanı Cemal Abdunnasır, Filistin devletinin kurulması ve
özgürleştirilen yerlerde Filistinli otoritesinin oluşturulmasını
önerirken Haşimi Krallığı, Filistin devletini Ürdün’ü yutacak bir
proje olarak görüyordu. “Filistin Ürdün’dür, Ürdün Filistin’dir”
tezi işleniyordu. Basitçe Filistinlileri Ürdün temsil ettiğine göre
bağımsız Filistin ya da Ürdün içinde ayrı bir Filistin siyasi
organı gerekmiyordu. İngilizlerin yol haritasına uygun bir
söylemdi. Kral Hüseyin, Mısır’ın bastırmasıyla Arap Birliği’nin
1964’te Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) kurma kararı almasına
bozulmuştu. Amman’ı teskin için FKÖ’nün kuruluş bildirisinde
örgütün Ürdün’ün kontrolündeki Batı Şeria’da hakimiyet gütmeyeceği
şartı yer almıştı. Ürdün 1967’de savaşı kaybedince Batı Şeria
üzerindeki hak iddiası mecburen FKÖ’ye geçti. (Bu durum 1974’te
Arap Birliği’nin FKÖ’yü Filistin’in yegâne temsilcisi olarak
tanıyan kararıyla da resmileşmişti. Esasen karar Doğu Şeria
Filistinlileri üzerinde FKÖ’ye söz hakkı tanıyarak Ürdün’ün
egemenliğini de tehdit ediyordu.)
1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs İsrail tarafından işgal
edilince Filistinlilerin bir kez daha göç ettiği Ürdün, FKÖ’nün
yeni direniş merkezine dönüştü. Meşhur Karame direnişinde
Fedailerin siperdeki müttefiki Ürdün ordusuydu. O vakitler kraliyet
ordusunun neredeyse yarısı Ürdünlü Filistinlilerden oluşuyordu.
1968’de Karame zaferi Yaser Arafat’ın liderliğindeki El Fetih’i
büyüttü ve hikâye buradan sonra değişti. Ürdün yönetimi FKÖ’nün
devleti ele geçirmesinden korkuyordu. Mademki; “Ürdün Filistin’dir
o halde idare Filistinlilerde olmalıydı!” İsrail’le çatışmaların
nehrin doğu yakasına taşınması, Filistinlilerin sokakları kontrol
edip esnaftan vergi toplamaya başlaması, düzensizlik ve karmaşa
temel bir soruna dönüşmüştü. Gidişatın Haşimi Krallığı’nın sonunu
getireceği endişesi Kara Eylül hareketine yol vermişti. Krallığın
başını ağrıtan Filistinli kampları bombalanmış, binlerce kişi ölmüş
ve devamında FKÖ kadroları Suriye ve Lübnan’a sürülmüştü. Yönetimde
Ürdünlü Filistinlilere bakış da radikal bir şekilde değişti. Haşimi
Krallığı Bedevi Araplara daha fazla bel bağlama eğilimine girdi.
Meclis, hükümet, ordu, bürokrasi ve üniversitelerde Filistinlilerin
yerini küçülten özel politikalar geliştirildi. Filistinliler
Mavera-i Ürdün’deki halklara kıyasla daha eğitimli ve daha
şehirliydi. 1960-1970’lerde üniversite kadrolarına hakimdiler.
Akademik kadrolarda Mavera-i Ürdünlülere gayri resmi kotalar
uygulandı. 1990’lara gelinceye kadar kadrolar Filistinlilerden
boşaltıldı. Filistinliler Suriyeli Ürdünlüler gibi ticarette de
öndeydiler. Yani Haşimi Krallığı dengeyi kurmak ve kazığı sağlam
yere saplamak için Bedevileri sistemin omurgasına çekti. Osmanlının
Amman ve çevresine yerleştirdiği Çerkesler ve Çeçenler sarayın
mutemet müttefikleriydi ama yeterli değildi. Filistinliler dramatik
bir şekilde devletten ihraç edildi. Şimdi Çerkeslerin saraydaki
varlığı da sembolik hale geldi.
Filistinlilerin ihanet olarak gördüğü sayfaya devam edersek;
asıl büyük şok Ürdün’ün 1994’te İsrail’le Vadi Araba Anlaşması’nı
imzalamasıydı. Mısır’da Abdunnasır’ın ölümü Ürdün üzerindeki
baskıyı azaltsa da halefi Enver Sedat’ın İsrail’le 1979’da Camp
David Anlaşması’nı imzalaması İsrail’e karşı Arap cephesini
çökertmişti. Ürdün İngilizlerin çizmesini giyen Amerikalıların
eline bakıyordu.
***
Dönelim Ürdün içine; 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan beri bu ülke bir
nevi sıtma halini yaşıyor. Amman’ın tepkilerini belirleyen iki
temel korku vardı:
İsrail Gazzelileri Sina’ya sürerse sıra Batı Şeria’daki
Filistinlileri Ürdün’e gönderme planına gelecektir. Bu da Ürdün’ü
tamamen Filistinlileştirebilir. Filistinlileşmekten kasıt şu: Ürdün
nüfusunun halihazırda üçte ikisini oluşturan Filistinlilerin hakim
hale gelmesi, Filistin sorununun Ürdün’e ihraç edilmesi,
çatışmaların adres değiştirmesi, Haşimi Krallığı’nın altını oyacak
istikrarsızlığın tetiklenmesi. Ürdün Dışişleri Bakanı açıkça Batı
Şeria’daki Filistinlilerin Ürdün’e sürülmesini savaş nedeni
sayacakları uyarısında bulunmuştu. İsrail’de pişirilen “Ürdün,
Filistinliler için alternatif vatandır” önermesi Ürdün’ü yok edecek
karmaşanın başlangıcı olarak görülüyor.
İkinci korku, Gazze’de kısa sürede ateşkes sağlanmazsa Ürdünlü
Filistinliler hızla militanlaşabilir. Haşimi Krallığı
Filistinlilerin siyaseten etkisini kıran operasyonlardan sonra çok
hassas dengeler üzerinde yüzüyor. Ürdünlü Filistinlilerin
kimliğinde iki yüz var: Biri Ürdünlü, diğeri Filistinli. Suriyeli
Ürdünlüler, Iraklı Ürdünlüler, Hicazlı Ürdünlüler ve Filistinli
Ürdünlüler arasında kendine temel arayan Haşimi Krallığı’nın
‘Ürdün’ kimliğinin oluşması için yürüttüğü toplumsal ve siyasal
mühendislik aidiyet sorunsalına bir şekilde istikrar kazandırdı.
Fakat kimliğin öteki yüzündeki ‘Filistinli’ aidiyetin öne çıkması
krallık için tehlike işareti.
7 Ekim’den sonra İsrail Büyükelçiliği önündeki kesintisiz
gösteriler eski korkuları diriltti. En az 1500 kişi gözaltına
alındı, bir kısmı tutuklandı. Tabii söylem savaşının resmi tarafına
bakarsanız diyorlar ki, “Hamas ve İslami Cihad Ürdünlü
Filistinlilere nüfuz etmeye çalışıyor”; “Müslüman Kardeşler
ortalığı karıştırıyor”, “İran, Ürdün’ü kendi savaşına çekiyor” vs.
Müslüman Kardeşler’in Ürdün yapılanması İslami Eylem Cephesi
suçlamaları kabul etmiyor. Sonuçta sokağa yansıyan Filistin
duyarlılığı sadece Filistinlilere has da değil. Bu suçlamaların
kaynağı Hamas’ın Ürdün, Lübnan ve Mısır halkına İsrail sınırlarına
doğru yürümeleri çağrısıydı. Ama kimse yürümedi.
***
Ürdün’ün gösterdiği hassasiyet İsrail ve Batılı destekçilerinin
yanı sıra Körfez’deki destekçilerini de memnun ediyor. İran
hassasiyetinde hepsi paydaş. 2003’te Amerikan işgalinin ardından
Şiiler Irak’ta iktidarın ana bileşeni olunca İran’ın bölgedeki
nüfuzunun arttığına dair ilk ön uyarıyı “Şii Hilali” benzetmesiyle
yapan Kral Abdullah’tı. El Kaide’ye epeyce beyin ve militan vermiş
olan Ürdün’deki bazı militan unsurların bu kez ‘Direniş Ekseni’ne
katılma potansiyeli Kral’daki asabiliği biraz izah ediyor. Irak’ta
İran destekli milislerin Ürdün’ü tedirgin eden açıklamalarını da
not etmek lazım. Ketaib Hizbullah’ın, Ürdün üzerinden 12 bin
savaşçıyı İsrail’in üzerine yürütebileceklerini açıklaması Amman’ı
alarma geçirdi. Irak İslami Direnişi’nin Gazze ile dayanışma için
Ürdün’de Suriye-Irak sınırının dibinde Amerikan üssünü vurması
Amman’da “Bu savaşı topraklarımıza taşımayın” uyarısıyla
karşılaşmıştı.
Ürdün’e arka çıkan Körfez’in ağa babaları ve medya ahalisi de
Ürdün’ün izinsiz hava sahasına giren İran füzelerini vurarak
“egemenliğini koruduğu” tezini işliyor. Bu cenahta İsrail’e laf
edebilmek evvela Yahudi devletinin Filistinlilere yaşattığı
cehennemden Hamas’ı sorumlu tutmayı ve “Arap işlerine karışıyor”
diye İran’ı lanetlemeyi gerektiriyor.
Suudi yorumculara bakılırsa Riyad da Ürdün’ü İran’ın Levant’ta
yayılmasının önünde bir siper olarak görüyor. Ki Suudi Veliaht
Prensi Muhammed bin Selman ve BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid
bu tantanalı günlerde Kral Abdullah’ı arayıp “Arkanızdayız” mesajı
verdi. Wall Street Journal’a göre Suudi Arabistan ve BAE de İran’ın
saldırısını savuşturmak için ABD’ye istihbarat desteği sağladı.
***
Beri tarafta İsrail’in savunmasına verilen katkının
Filistinlileri yönetime karşı daha da öfkelendirdiği de bir
hakikat. Bu öfkeyi yatıştırmak için Dışişleri Bakanı Eymen Safedi
İsrail de İran’a karşı Ürdün hava sahasını kullanmaya kalkışırsa
ona da müsaade edilmeyeceğini söyledi. Peki devasa bir Amerikan
üssünün bulunduğu Ürdün, İsrail uçağını ya da füzesini vurabilir
mi? Buna cesaret edebilir mi? Ya da Amerikan güçlerine “Hava
sahamızı ve üslerimizi kullanmayın” diyebilir mi?
Kral Abdullah, “Ürdün’ün güvenliği ve egemenliği her türlü
değerlendirmenin üzerindedir. Ürdün herhangi bir taraf için çatışma
sahası olmayacak” diyor. Kral Abdullah’ın ABD Başkanı Joe Biden’a
İsrail’in misillemeye misilleme yapması halinde bölgesel savaş
tehlikesine dikkat çekip “Ürdün, topraklarında bölgesel bir savaşa
izin vermeyecek” dediği de aktarılıyor. Ama Ürdün, İran’ı önleme
operasyonu için kendi hava sahasını ABD ve müttefiklerine
kullandırttı. Yine 2011’den itibaren ABD ve dostları Ürdün
üzerinden Suriye’de çatışma tezgahlarken egemenlik paspasa dönmemiş
miydi?
***
İçerdeki hassas duruma rağmen Amman’ın risk almasının arkasında
Ürdün’ün oturduğu dış bağlamlar belirleyici. Bir İngiliz sömürge
dizaynı olan Ürdün kuruluş felsefesinin çok uzağında olamaz. Kral
Orta Doğu’nun göbeğinde bir İngiliz Dükü gibi davranıyor. Ekonomik
olarak dışa bağımlı. ABD, İsrail’le barışın karşılığı olarak
Ürdün’e her yıl 1.4 milyar dolar ödeme yapıyor. IMF’den 1989’dan
beri destek alıyor. Körfez’in eline bakıyor. 2011’den itibaren
Suriye’ye karşı vekâlet savaşında güney cephesinin Ürdün’den
açılması ve operasyonların Amman Operasyon Odası’ndan yönetilmesi
Haşimi Krallığı’nın Batı-Körfez ekseniyle mahkumiyet ilişkisinden
kaynaklanıyordu. Kral’ın kendi ülkesinde İslamcı alternatiften ödü
patlarken Suriye’yi onlara teslim eden bir müdahaleye taşeronluk
yapmasının arkasında başka ne olabilirdi ki! Sonradan Şam’la arayı
düzeltmeye çalışırken bir “Kusura bakmayın biz buna mecburduk”
demedikleri kaldı. Gerçi dedikleri de bir rivayettir.
***
Amman’ın Gazze’de olup bitene tepkisinin çıkış noktası; “Aman ha
Ürdün’e bir şey sıçramasın.” Filistin sorununun tarihsel parçası
olup da İsrail’i incitecek bir pozisyonda olamayınca yansıtma
stratejisi devreye giriyor. Eski Enformasyon Bakanı Sami el Maayta
"Ürdün'ün Pers projesi ile Siyonist proje arasındaki nüfuz
mücadelesiyle hiçbir ilgisi yok" diyor. Bu söylemde Filistin yok.
Nüfusunun çoğunluğu Filistinli olup da Filistin sorunundan
kaçabilmek mümkün mü?
Ürdün tehdit edilmekten bahsediyor ama ABD ve İngiltere ile
birlikte hareket edip İsrail’i koruyan tercihiyle kendisini
‘şantaja açık’ hale getirdi. Halbuki en çok korktuğu şey 1968-1971
arasına geri dönmek. Bu korku şimdi sadece nehrin batı yakasından
değil doğu sınırlarından da besleniyor.
Bu işin nereye gideceği bilinmez ama Ürdünlü Filistinliler
arasında “Kimin kralı” sorusu güncellendi. Kraliçe Raniya’nın
Filistinli olmasının kazandırdığı incelik de durumu kurtarmıyor.
Büyük skandalların karşılığı da büyük olur!