Koç’un özelleştirmeden aldığı TÜPRAŞ, Türkiye’nin en çok kâr eden, en değerli şirketi. Bu şirketin rafinerisinde dört işçi yaşamını yitirirken, biz kaymakamdan müjde aldık: Üretim devam etmektedir. Ne üretiliyor Allah aşkınıza orada, candan daha kıymetli?
Aliağa Kaymakamı konuşuyor: “Uzun zamandır bakımı yapılan bir tankta gaz sıkışması nedeniyle, ani bir patlama olmuş. Adli bir vakıadır. Kısmidir. Üretim devam etmektedir. Dışarıdan bir saldırı yok. İş kazası.”
Soru üzerine tekrarlıyor: “Üretim devam etmektedir.”
*
Ani bir patlama, yani rahat olun, yavaş yavaş olan patlamalardan değil.
Bakımı yapılıyormuş tankın, o yüzden patlama çok da şey değil, bakım yapılınca patlarsa kimseye kusur bulunmaz.
Gaz sıkışmış hem, gaz bu sıkışıyor, patlıyor.
Ama hepsinden önemlisi, herkes müsterih olsun, yerli ve milli duygularımızı incitecek bir durum yok, “ÜRETİM DEVAM ETMEKTEDİR.”
Dışarıdan bir saldırı yok, o zaman rahat rahat ölebilir herkes. Nasıl olsa “üretim devam etmektedir.”
İşte böyle, üretim devam ettiğine göre, mesele yok. Dört işçi? Dört yurttaş ölmüş? E insan bu, doğar, büyür, ölür, ne var? Önemli olan üretimin devam etmesi.
*
Ne üretiliyor orada Allah aşkınıza? Ne üretiliyor da dört canın ölümü üzerine konuşan kaymakam, devlet, üretimin devamını müjde kabilinden haber veriyor bize? Biz kalan yurttaşlara?
Üretim devam etmektedir evet: İşçinin canının hiç önemli olmadığı bir şeydir üretim. O zaman üretilen şeyin ne olduğunu bulmak kolaylaşmıyor mu? Zulüm üretilmektedir. Sömürü üretilmektedir. Cana kıymayı kolay ve haklı gösterecek temel bir değer, yani kâr üretilmektedir. Üretim devam etmektedir.
TÜPRAŞ çok “değer”li bir şirket: Dört gün önce sosyal medyada kendilerini öve öve bitiremiyorlardı: “Net satışı en yüksek şirket ve 10. yıl özel ödüllerine layık görülen şirketimiz adına ödüllerimizi Genel Müdürümüz İbrahim Yelmenoğlu aldı.” Üretim devam etmektedir.
Satış üretiyor, demek ki. Ödül üretiyor. Genel müdür alır o ödülleri, işçinin milli ekonomiye temel katkısı canıdır. Atasözündeki gibi, az veren candan çok veren (pardon, alan) maldan (pardon, kârdan). İşçiler, Kemal Şaşmazer, Yusuf Kepenek, Mehmet Karademir ve Mehmet Dere, satışa canlarını katarken taşeron çalışıyorlardı. Sendikasızdılar. Karın tokluğuna çalışmanın ödülü ne olacak candan başka? Üretim devam etmektedir.
Üstelik “4” can, Soma gibi 300’ü aşsaydı belki bir araya gelip biraz yüksek sesle ağlardık. Dört olunca aileleri, iş arkadaşları, dostları, yoldaşları ağlar, yeter. Üretimde iş bölümü, acıda da yasta da iş bölümü gerektirir. Üretim devam etmektedir.
*
Temmuzun ilk günü FORTUNE dergisinin açıkladığı listeye göre TÜPRAŞ, 41 milyar 78 milyon net satışla Türkiye birincisi oldu. Türkiye’nin en değerli şirketi. İşte aç acına çalışmak da gerekirse ölmek de böylesi övünülecek değerler üretiyor. Üretim devam etmektedir.
Bu şirketin üretimi duracak değil ya? Ağlayacak ana, bacı, baba, kardeş var nasılsa, şirket yas mı tutar? O halde üretim devam etmektedir.
Türkiye’nin “sorunları”nı çözüm biçimi ölümü şart kılıyor sanki: Ölüm üretimin bir parçası, o yüzden “sorun” değil, o yüzden endüstride can güvenliğine yönelik tedbirler ya ertelenir, ya kağıt üzerinde kalır. Fabrika da (tıpkı kışla gibi) yan gelip yatma yeri değil, fıtratında da ölüm var. Üretim devam ettiği müddetçe ne dert var ne tasa ne gam. Hem TÜPRAŞ bu, boru değil, borsayı yükseltir, düşürür, sürükler. Önemli yani. İşçi yapabilir mi? 300’lerle ölünce bile borsaya bir şey olmuyor. O halde mühim olan işçi ya da işçinin canı değil, şirketin kârıdır. Üretim devam etmektedir.
Kaymakam istediği gibi konuşabilir. Bakanlar istediği gibi konuşabilir. Kimse ses etmemekte, çünkü üretim devam etmektedir.
Ödüllü müdür Yelmenoğlu, daha geçen eylül ayı içinde “Değerli çalışma arkadaşlarım” diye başlayan bir mektup kaleme almıştı, başlığı da bütün afili büyük müdürler gibi afili bir latfı: “Yaşamınız İşiniz İle Buluşuyor.” Devam ediyordu: Rafinericilik yalnızca normal mesai saatleri arasında icra edilebilecek bir meslek değil. Durmaksızın sürekli çalışan ünitelerimiz bir şekilde bizleri de mesai saatinin dışına taşan bir çalışma temposuna alıştırıyor.”
Ne güzel değil mi? Ne açık sözlü: Yaşamı bırakın, iş var diyor. Yaşamınızı işinize karıştırın, haftada 45 saat şirketimizde pişirelim onu. Koç’un kârlarına kârlar katılsın. Normal mesai saatleri yetmiyor, çalışın daha.
Buyurunuz müdür bey, yaşamla iş buluştu, sonuç olarak dört “mesai arkadaşınız” bu buluşmadan sağ çıkamadı, yeni bir mektubunuz olacak mı? Ama pardon, onlar zaten taşeron, sizin mektubunuz “beyaz yakalılalar”a, siz onların yakasından tutarsınız, onlar işçinin. Hem zaten siz işinizi bilirsiniz, yoksa Koç, koca Koç, endüstri şampiyonu Koç, özelleştirmenin bu altın tepside sunulan hediyesinin başına getirir miydi sizi? Hem her şeyi müdürden de beklememek gerek, o yüzden kaymakam veriyor yeni mektubu… Telaş etmeyin. Saldırı yok. Yangın yok. Ani bir patlama. Gaz sıkışmış. Hepsi bu.
“Üretim devam etmektedir.”
* Biri üretimi mi durduracak? Bir dakikalığına, yas için?
En yetkili ağızdan söylenmedi mi: “Milletin verdiği yetkiyle OHAL’i iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız aksamanız var mı?”