"Suikast Treni"nin sıkıntılı tarafı, karakterler arasındaki 'ton uyumsuzluğu'! Bu da filmin ne "Deadpool" gibi her anı gayri ciddi; ne de "John Wick" ya da "Hızlı ve Öfkeli" gibi pür bir aksiyon haline gelmesini engelliyor kanımca. Hal böyle olunca, biraz güldük eğlendik biraz da aksiyona doyduk diye kayıtlara geçen yapımlardan oluyor "Suikast Treni".
Ana akım sinemanın olmazsa olmazıdır 'klişe'. Birçok tanımı yapılabilir belki ama bizim ihtiyacımız olanı kullanalım. Sinemada klişe deyince, bir temanın defalarca kullanılmış olmasını anlarız. Çok fazla kullanıldığı için filmler bir süre sonra anonimleşir ve aslında hangi filmde kullanıldığını hatırlayamayız bile…
Bugün itibariyle gösterime giren "Suikast Treni" (Bullet Train) de tema bakımından bu anonimleşme sürecine aday. Temamız şu, bir grup insan, birbirinden bağımsız bir şekilde bir mekana toplanır. Ama bir noktada ortaya çıkar ki onları bir araya toplayan bir 'üst akıl' vardır. Birisi tarafından bir nedenle oraya toplanmışlardır. İşte "Suikast Treni" de bu yapımlardan. Böyle bir sürü film vardır ama hangileri olduğu hemen gelmez sinemaseverin aklına, işte klişenin anonim hali budur!
Kôtarô Isaka, son yirmi yıla 25’i aşkın roman sığdırmış bir Japon yazar. Oldukça üretici bir yazar belli ki. Isaka’nın eserlerinin sinematik yönü de tartışmaya kapalı görünüyor. Çünkü hali hazırda, 13 romanı, bir kısa öyküsü ve iki de senaryosu sinemaya aktarılmış durumda. "Suikast Treni" de yazarın 2010’da okurla buluşan çoksatar romanlarından birisi.
Filmi izlemeden önce eğlencenin garanti olacağına dair hisse kapılmamak imkansız. "Deadpool 2", "Sarışın Bomba", "Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw" gibi hem iyi hem de eğlenceli aksiyonları yönetmiş, "John Wick" serisini yaratmış David Leitch gibi bir ismin; Brad Pitt, Aaron Taylor-Johnson, Brian Tyree Henry, Michael Shannon gibi oyuncuların varlığı oldukça vaatkâr. David Leitch’in sinemaya dublör olarak başladığını hatırlatalım... Aksiyona yeni bir boyut katan yönetmen, "Fight Club", "Troy" ve "Mr. & Mrs. Smith" filmlerinde Pitt’in dublörlüğünü üstlenmişti.
Esas oğlan, Tokyo’dan hareket eden bir hızlı trendeki çantayı almakla görevli Uğur Böceği. Pitt’in canlandırdığı karakter, işi yapacak kişi hastalandığı için vekaleten bu gizli görevi kabul ediyor. İlk başlarda hayli kolay gidiyor her şey. Çantayı alıyor ama farkında olmadığı bir şey var. Onun gibi 'eli kanlı' altı katil daha vardır trende. Ve herkes o çantanın peşindedir. Hepsinin hesabı başka başka olsa da.
Uğur Böceği, naif ve kırılgan bir döneminde mesleğini sorguluyor. 'İkizler' olarak anılan Mandalina ve Limon, kendilerine verilen görevi yerine getirmede uzman birer kiralık katil. Prens, hakkının yenildiğini düşünen psikopat bir evlat. Kimura, oğlunun intikamına almaya çalışan bir baba. Arı, tehlikeli bir başka kiralık katil. Kurt ise intikam peşinde bir adam… Bütün bu tehlikeli insanları bir araya getiren kişi ise mafya lideri olan Beyaz Ölüm…
Öncelikle, yukarıda da belirttiğim gibi "Suikast Treni"nin aksiyon açısından sıkıntısının olduğunu söylemek zor. Hem ritmi hem de koreografisiyle her aksiyon sahnesi türün sevenlerini yeterince mutlu edecektir. Açıkçası hikâyesi açısından da sıkıntısı olduğunu söylemek zor. Nihayetinde sürprizli bir hikâye vaat etmiyor, iddiası da seyirciyi finalde şaşırtmak değil zaten. Bir süre sonra bütün bu karakterlerin bir noktada birleşeceğini öngörmek zor değil ama o yolun kendisinin nasıl olacağı önemli.
"Suikast Treni"nin sıkıntılı tarafı, karakterler arasındaki 'ton uyumsuzluğu'! Bir yanda 'Uğur Böceği'nin yaptığı işten sıkılmış ve hayatın anlamını arayan "beyaz yakalı" halleri, diğer tarafta Mandalina ve Limon’un Hacivat ile Karagöz gibi didişmesi, öte yanda Prens’in mangadan fırlamış karikatürlüğü duruyor. Diğer tarafta ise Kurt ve Kimura’nın dramları yer alıyor. Yine Kimura’nın babası olan "İhtiyar" ve "Beyaz Ölüm" arasındaki husumetin ciddiyeti ile diğer karakterlerin gayri ciddi halleri arasındaki ten uyumsuzluğu filmi yer yer akamete uğratıyor. Bu da filmin ne "Deadpool" gibi her anı gayri ciddi; ne de "John Wick" ya da "Hızlı ve Öfkeli" gibi pür bir aksiyon haline gelmesini engelliyor kanımca. Hal böyle olunca, biraz güldük eğlendik biraz da aksiyona doyduk diye kayıtlara geçen yapımlardan oluyor "Suikast Treni".
Yine de Türkiye vizyonunun bu kadar kısır olduğu bir dönemde sinemaya gitmek isteyenler için en makul seçeneklerden birisi olacağı kesin. Türün sevenlerinin mutlu ayrılacakları ama çabuk unutacakları yapımlardan "Suikast Treni".