Üst zümre ile sokaklar aynı sayfada: İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi
Virginia Cox'un kaleminden 'İtalyan Rönesansı'nın Kısa Tarihi', İletişim Yayınları tarafından okurla buluştu. 'İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi', hâlâ göz kamaştıran bu geleneği olabildiğince geniş sınırlar dahilinde, ideolojik ve toplumsal perspektifle ele alırken; onun geçmişini ve yarınını, üst zümresini ve sokaklarını birbirine eklemliyor.
Büşra Uyar
Bugün sanatta “kusursuz bir yenilik” arayışında olduğunuzu söyleyin, size sanki sözleşilmiş gibi, aynı geçmişi göstereceklerdir. Sanat yolculuğuna henüz çıkmış olmanız ya da fazlasıyla yol almış olmanız da fark etmez üstelik. Sanatın her dalı için de geçerlidir bu. -Neredeyse ürkütücü- derecede büyüleyici ve eksiksiz mimari ve resmin, edebiyat yolculuğunda her daim karşınıza çıkacak eserlerin diyarı ve bugünün de sığınağıdır Rönesans. Karantina sürecinde tekrar hayret ettiğimiz ve sığındığımız Decameron’u, herhangi bir cehennemi anlamak için illa ki kat kat arşınlamamız gereken Dante’nin cehennemini düşünün hele!
Rönesans’ın her insanın genel kültür sınırları içerisinde az ya da çok, lakin önemli bir yer edinmesi gerekir, başka türlü entelektüel okuryazarlık durmadan sekteye uğrar. Tam da bu şartın getirdiği baskıyla ve dönemselleştirmenin ıskaladıklarıyla Rönesans, “kestirilemez” bir hal alır: Bu dönem nereyi kapsıyor, nerede başlayıp nerede bitiyor? Sanat akımları için sıkça söylenen “yeni gelen akım, kendinden öncekini reddeder” kuralına uyuyor mu? Kendinden önce bir şey yoksa, -kelime anlamıyla- ne, nasıl yeniden doğuyor?
İletişim Yayınları’ndan çıkan 'İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi', tam da bu sorularla sınırlarını belirleyen, son derece keyifli ve nitelikli bir çalışma olarak okurla buluşuyor. “Kısa Tarih” serisinin son halkasını oluşturan kitap, Rönesans’ın ucu açık tarihinde kendine yeni sınırlar çizip, bu sınırlar içerisindeki alanı başarıyla dolduruyor. Virginia Cox bu noktada son derecede isabetli tercihlerde bulunuyor. Rönesans’ın “kültürel akım” anlamına odaklanarak kolları sıvayan Cox, belli başlı sanatçıları kronolojik olarak sıralayarak, alışılmış bir katalog oluşturmayı amaçlamıyor. Yazar, kitabı bir geleneği tanıtmaktan ziyade anlamaya yönelik biçimde kurgularken, belki her bölümle ayrı bir sosyal bilimler araştırmasının da kapılarını aralıyor. Böylece 'İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi', Rönesans’a dair bir “sehpa kitabı” olmanın çok ötesine geçiyor.
Cox, çalışma boyunca, -belki de- konu edindiği geleneğin anatomi çalışmalarına öykünerek harika bir akademik anatomi oluşturuyor. Bu noktada “Ne? Nerede? Ne Zaman? Kimin?” ve “Rönesans ve Antik” bölümlerinin, kitabın iskeletini oluşturan bölümler olduğu söylenebilir. Zira ilk bölümde Cox, İtalya’nın bölünmüşlüğü ve çeşitliliği ekseninde kronolojik bir iskelet oluştururken, genelgeçer dönemselliştirmenin ıskaladıklarını da çalışmanın sınırlarına başarıyla dahil ediyor. İkinci bölüm ise edebiyat, düşünce ve sanat tarihindeki “miras”ın bu yeni dönemi nasıl beslediğini, bu yeni kültürel hareketin kendi içinde, kendisine miras kalan din ve felsefenin sorularını nasıl cevapladığı ve nasıl yeniliğe yönlendiğini konu ediniyor.
“Rönesans Adamı” ve “Rönesans Kadınları” bölümleriyse şüphesiz, 'İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi'nin en ilgi çekici bölümleri. “Rönesans Adamları” bölümü, hemen her sanat tarihi dersinde hiyerarşik bir yapı içinde anlatılan “tüccar”, “saraylı” ve “sanatçıyı”ya ideolojik ve toplumsal bir perspektif kazandırıyor. Bunu yaparken Cox, kaskatı bir üçgen yapıda yalnızca bu üç kültürel tipi ele almak yerine, mümkün olan en geniş zemine uaşmaya çalışıyor. Bu noktada 'İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi', adı her daim önem taşıyan ressam, heykeltıraş ve yazarların yanı sıra aşçıların, saray soytarılarının, cücelerin, küçük sanatkârların ve sokak sanatçılarının da çalışması oluveriyor. “Rönesans Kadını” ise, Aristotelesçi kadın fikriyle Ortaçağ’ın harmanladığı kadın fikrinin, İtalyan Rönesansı öncesi toplumsal cinsiyeti nasıl şekillendirdiğini ve yeni geleneğin kadını nasıl yeniden şekillendirdiğini konu ediniyor. Bu bölüm özellikle, hâlâ yolun çok başında olan feminist sanat tarihi eleştirisine de harika yola çıkış noktaları bahşediyor.
İletişim Yayınları’ndan çıkan ve dilimize Cumhur Atay tarafından kazandırılan 'İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi', hâlâ göz kamaştıran bu geleneği olabildiğince geniş sınırlar dahilinde, ideolojik ve toplumsal perspektifle ele alırken; onun geçmişini ve yarınını, üst zümresini ve sokaklarını birbirine eklemliyor. Virginia Cox farklı bir yol izlemek istiyor, Rönesans’ı alışagelmiş sahne ışıklarından ziyade, sorgu ışıklarının tam altına yerleştiriyor. Ulaşılan sonuç farklı, daha ayrıntılı ama bir o kadar da aynı: Zira İtalyan Rönesans’ı hangi ışık altında olursa olsun, bir şekilde büyüleyici görünmenin bir yolunu buluyor.