Uyuşturucunun bilinmeyen tarihi: Overdose Türkiye

Cengiz Erdinç’in yeni bilgilerle yayımladığı 'Overdose Türkiye - Narkoelitlerden Mafyaya Uyuşturucunun Yüzyıllık İstilası' adlı kitapta sentetik uyuşturucuların yüz yıllık hikayesi aktarılıyor.

Abone ol

Uyuşturucunun tarihi bu topraklarda bilinenden eskidir. Malum, adı Afyon olan bir şehrimiz de vardır. Az bilinir ama Türk köylüsünün ülkenin yakın tarihine kadar en önemli geçim kaynaklarından birisi afyon üretimidir. Eroin üretimi için Anadolu afyonu, Afgan afyonuna göre verimi daha yüksek bir bitkidir. İlaç endüstrisinin laboratuvarlarda afyondan eroin, morfin vb. maddelerin üretimine başlamasına kadar; Anadolu’da afyon sakızının tüketimi tekkeler başta olmak üzere yaygındır.

Cengiz Erdinç’in ‘Overdose Türkiye - Narkoelitlerden Mafyaya Uyuşturucunun Yüzyıllık İstilası’ adlı kitabı, ilk olarak 2004 yılında yayımlanmıştı. Bu konuda yıllarca tek başvurulacak kaynak olarak kaldı. Özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul’da yasal üretim yapan eroin fabrikalarının olduğunu bu çalışmadan öğrenmiştik. Cengiz Erdinç’in 'Overdose Türkiye' adlı bu çalışması, yirmi yıl sonra genişletilmiş, yeni bilgiler eklenmiş olarak Doğan Kitap’tan tekrar yayımlandı.

TÜRKİYE KANALİZASYONLARINDAN ÇIKAN UYUŞTURUCU TÜKETİMİ RAPORLARI

Erdinç'in araştırmasının asıl önemi, son yıllarda artan uyuşturucu kullanımı ve ticaretine yönelik yeni bulgulardan kaynaklanmıyor. Türkiye’nin büyük şehirlerinde kanalizasyon şebekesinden alınan numuneler ile uyuşturucu kullanımını tespit etmek, bu konudaki verileri aktarmak kitabın güncellenmiş baskısında ortaya konmuş yeni bulgular. Fakat 'Overdose Türkiye’de anlatılan yalnızca uyuşturucunun, başta da eroinin Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne nasıl bir evrim geçirdiği değil. Kitapta uyuşturucunun dünya çapındaki doğuşu, mafya gruplarının uyuşturucu ticareti ile girdiği ilişkiler hatta bu konudaki teknolojik değişikler ayrıntılı bir şekilde aktarılıyor.

Bu yanıyla 'Overdose Türkiye'nin son yıllarda sadece iddianamelere dayalı yapılan gazetecilik çalışmalarından ciddi bir şekilde ayrıldığını görüyoruz. Türkiye’de başta sentetik uyuşturucular son yıllarda yaygınlaşmış, ortaya çıkmış hatta siyasiler, bürokratların uyuşturucu kaçakçıları ile bu derece yaygın ilişkileri yeni bir şeymiş gibi algılanır. Oysa Cengiz Erdinç, genç Cumhuriyetin ilk on yılından itibaren bu ilişkinin son derece üst düzey bir ilişki olarak başladığını ve sürdüğünü bize belgeleri ile gösteriyor.

EROİN PSİKOLOJİK RAHATSIZLIKLARDA İLAÇ OLARAK KULLANILDI

Eroin, morfin, kokain gibi uyuşturucular ilaç endüstrisinin laboratuvarlarında keşfedildiklerinde insan bedeninde yarattıkları tahribat hemen görülmedi. Hatta özellikle psikolojik bazı rahatsızlıklarda doktorlar tarafından tavsiye edildi. Bu sentetik uyuşturucuların bütün toplumsal kesimlerde yaygınlaşmasında motor işlevi gördü: "Birinci Dünya Savaşı öncesinde ABD’de afyon, morfin ve eroin bağımlılarının sayısı 200 binin üzerindeydi. İçeriğinde morfin ve afyon bulunan pek çok preparat farklı isimlerle ‘mucize kür” diye satılıyor, postayla adrese teslim ediliyordu. ABD’de keyif verici maddelere ilişkin ilk yasal düzenleme 1906’da yürürlüğe giren Saf Gıda ve ilaç yasası oldu; her türlü içki, gıda ve yiyeceğin ambalajında içeriğin belirtilmesi zorunlu hale geldi."

Osmanlı İmparatorluğu'nda ise durum çok farklı değildi. Özellikle işgal yıllarında İstanbul’un eğlence hayatı Rus mülteciler, işgal askerleri, harp zenginlerinin katılımıyla müthiş bir çeşitlilik yaratmıştı. Uyuşturucu bu eğlence hayatının en önemli parçasıydı. 1923 yılında İstanbullu kadınların valiliğe verdikleri bir dilekçede durum şu şekilde aktarılıyordu: "Bugün yaşları 18 ile 30 arasında değişen gençler arasında morfin kokain, eter ve alkol gibi öldürücü zehir alışkanlığı yüzünden perişan olmamış kimse yok gibidir."

İstanbullu kadınlar klasik mülteci karşıtlığı ile bunun sebebi olarak şehre gelen Rus kadınları gösteriyordu. Kokain şehre Ekim Devrimi'nden kaçan Rus aristokrasisi ile girmişti. Ama kolay bulunan ve en çok tüketilen eroindi. Amerika ve Avrupa, sokaklarındaki tehlikeyi erken fark etmiş, bu tehlikeli maddeyi yasaklıyordu. Ancak eroinin hammaddesi afyon sakızının en önemli üreticisi Türkiye’ydi. Lozan Antlaşması'na eklenen bazı maddelerden başlayarak Türkiye’nin afyon üretimine kısıtlama getirilmeye çalışıldı. Fakat Türkiye ekonomisi için afyon üretimi çok önemli bir kaynaktı. Türkiye, 1925'de imzalanan Cenevre Afyon Sözleşmesi'ne katılmayacağını açıklamıştı: Türkiye’nin direnci 62 ilde ekilen haşhaşın ekonomide önemli bir gelir kalemi, aileleriyle birlikte on binlerce çiftçini geçim kaynağı olmasına dayanıyordu. Afyondan vazgeçmek kolay değildi."

Overdose Türkiye - Narkoelitlerden Mafyaya Uyuşturucunun Yüzyıllık İstilası, F. Cengiz Erdinç, 512 syf., Doğan Kitap, 2024.

ROMA'DAN BUGÜNE ANADOLU AFYONU

Üstelik Anadolu afyonu Roma’dan beri yetiştiriliyordu ve mavi haşhaş adıyla yüksek morfin oranıyla başta ilaç endüstrisi olmak üzere rağbet gören bir üründü. Dünyada haşhaş ekimi ve eroin, morfin gibi maddelerin yasaklanması ile birlikte Türkiye bir anda en önemli üretici konumuna yükselmişti. Türkiye’nin uluslararası afyon yasaklayan sözleşmelere katılmaması ile dünyadaki eroin üreticileri özellikle İstanbul’a yöneltmişti. Bir anda İstanbul’da Japonların, Belçikalıların, Fransızların sahibi olduğu fabrikalar kurulmaya başlandı. Eyüp’te, Kuzguncukta, Bomonti’de eroin fabrikaları faaliyete geçti. Görünüşte ilaç endüstrisi için üretim yapılıyordu. Aslında üretim ilaç endüstrisinin ihtiyacının çok üzerindeydi ve geri kalan yeraltı dünyasında üç katı fiyatla satılıyordu. Türkiye’de mafyanın uluslararası arenaya açıldığı ve bugüne kadar süregelen ilişki zinciri başlamıştı. Eroin bağımlılığı dünyanın en önemli şehirlerinde bugünle dahi kıyaslanmayacak derecede artmıştı.

CUMHURİYET'İN İLK YILLARINDA EROİN FABRİKALARI

Cengiz Erdinç, bugün Amerikan film endüstrisinin işlemeyi çok sevdiği İtalyan mafyasının otuzlardaki yükselişinin ardında uyuşturucu satışının olduğunu aktarıyor. İlginç olan bu eroinin en önemli kaynağı Türkiye’deki "legal" fabrikalardı. Bu fabrikaların yönetim kurullarında ise Cumhuriyet'in en etkili isimleri bulunuyordu. İlk kurulan eroin fabrikalarından olan TETKAŞ’ın yönetim kurulundaki isimlere bakmak bu ilişkilerin boyutu üzerine bir fikir verebilir: “Tetkaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı, Meclis Başkan Vekili Hasan Saka’ydı. Şirketin ortakları arasında bulunan Belçikalı Paul Mechelaereve, Meksikalı P. Lapin ile politikacılarla başka şirketlere ortaktı. TETKAŞ’ın yönetimindeki Fransız vatandaşı Avukat Adrian Billioti "Belçikalı" sermaye grubunun önemli isimlerindendi.

Fabrikaların açılması, hiç hesapta olmayan bir şekilde İstanbul’daki eroin bağımlılarının sayısında bir artışa yol açtı. Bakırköy Akıl Hastanesi'nin başhekimi Mazhar Osman’a tedavi için gelenler Japon Fabrikası olarak bilinen Taksim'deki Oriental Products’ta çalışan işçilerdi. Başhekim Mazhar Osman doğal olarak eroin üreten bu fabrikanın işçilerinin ürettikleri ürünü tüketmeye başladıklarını düşündü. Oysa gerçek bambaşkaydı: "Fabrikaya sapasağlam giren Türk amele yaparken koklamağa mecbur oldukları heroin tozu yüzünden yemeden içmeden kesiliyor, günden güne zayıflıyor, ayakta duramayacak hale geliyor."

Yalnızca işçiler değil, legal ve illegal eroin üretimi yüzünden eroin bağımlılığı İstanbul’daki lise öğrencilerine kadar düşmüştü.

Üst düzey yöneticilerin eroin üretiminden elde ettikleri kâr ve bağımlıların artması, konunun Mustafa Kemal Atatürk’ün önüne gelmesine yol açtı. Yeni ABD Büyükelçisi Charles Hitchcock Şherril konuyu Mustafa Kemal Atatürk’e iletti: "Büyükelçinin verdiği Milletler Cemiyeti raporunu inceledi. İstanbul’da uyuşturucu maddeler yüzünden yapılan tutuklamaların listesini gözden geçirdi. İstanbul’daki eroin fabrikalarının bağımlılık ve kaçakçılıkla bağı, şaşırmasına ve öfkelenmesine yol açmıştı. Gazi Mustafa Kemal, afyon ticaretinin politikacılar ve bürokratlar tarafından desteklendiğini gösteren bulgulara sinirlenmişti."

Mustafa Kemal’in afyon ticaretinin denetim altına alınması yasal fabrikaların kapatılması yönündeki baskısına rağmen yasaların meclisten geçmesi eroin mafyasının hükümet ve meclis içindeki üst düzey ilişkileri nedeniyle oldukça zor olmuştu.

DİJİTAL DÜNYANIN OLANAKLARI MAFYANIN ELİNDE

Uyuşturucu her dönem mafyanın en önemli gelir kaynağı oldu. 1930’lu yılların mafyasının uyuşturucuyu elde etmek üretmek satmak için kullandığı yöntemler ile bugünküler daha farklı. Artık dijital dünyanın olanakları mafya tarafından kullanılıyor. FBI’dan İnterpol’e ya da ülkelerin yerel polis teşkilatları da mafya ile mücadele etmek için kendi dijital kapasitelerini arttırmış durumda. Örneğin FBI kendi geliştirdiği bir yazılımı mafyaya "izlenemez, dinlenemez" diyerek sızdırmıştı. Bu sayede mafyanın yaptığı bütün görüşmeler izlenmeye alındı. Ama küresel çağda Afganistan’dan İran’a, Kolombiya’dan Türkiye’ye eroin ve kokain bazen tonlarca ağırlıkta gönderilebiliyor.

Cengiz Erdinç, 'Overdose Türkiye’de bu ticareti doğuşundan bugüne bir polisiye kurgu ile aktarmış. Bu yanıyla günümüz gazeteciliğinin iyi örneklerinden birini verdiğini söyleyebiliriz.