Uzaya uzanan bir asansörle tarihe yolculuk
Arthur C. Clarke'ın ödüllü romanı ‘Cennetin Çeşmeleri’ İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Clarke romanda okuruna ütopik bir gelecek öngörüsü sunuyor.
Merve Çay
Arthur C. Clarke, klasik bilim kurgunun Robert A. Heinlein ve Isaac Asimov’la birlikte en önemli yazarlarından biri. ‘Çocukluğun Sonu’, ‘2001: Bir Uzay Destanı' ve Rama’yla Buluşma’ gibi kült eserleriyle bilim kurgu tarihine adını altın harflerle yazdıran yazarın, 1979 senesinde yayımlanan ve türün en önemli ödüllerinden hem Hugo hem de Nebula ödülü almış ‘Cennetin Çeşmeleri’ kitabı kişisel romanlarından biri.
‘Cennetin Çeşmeleri’, çok sevdiği Sri Lanka’dan tutun, bilimin uçsuz bucaksız olanaklarına, uzaylılara, insanlığın kendini geliştireceğine dair sarsılmaz bir inanca kadar Clarke’ın nevi şahsına münhasır dokunuşlarının hepsine sahip. Roman, her türlü teknolojik ilerlemenin yaşandığı, hayat standardının fazlasıyla yükseldiği ütopik bir gelecek öngörüsü sunuyor bize. Bu gelecek tahayyülündeki temeline de bilimin popüler “uzay asansörü” fikrini alıyor. Romanda da, tıpkı günümüzde olduğu gibi uzaya erişim imkânları verimsiz ve çevreyi kirleten roketlerle sınırlı. Bu da insanlığın Mars’ı ve Ay’ı kolonize ettiği bir dönemde uzayda yayılmanın önündeki en büyük engellerden biri.
TEK YER KUTSAL SRİ KANDA DAĞI
Cebelitarık Boğazı’nı birleştiren köprünün yaratıcısı Vannevar Morgan’ın hayali ise tüm zamanların en büyük mühendislik harikasını –36 bin kilometre yüksekliğindeki bir asansörü– kullanarak Dünya’yı yıldızlara bağlamak. Nanoteknolojik yeni bir tel sayesinde yerçekimine meydan okuyabilse de Morgan’ın milyonlarca teknik, politik ve ekonomik sorunun üstesinden gelmesi gerekiyor. En büyük sorun ise asansörün sadece tek bir yerde, kutsal Sri Kanda Dağı’nın tepesinde yapılabilir olması.
TARİH VE BİLİM
İşte tam bu noktada, Clarke hikâyeyi sadece bir mühendislik problemi olmanın ötesine götürüyor. Yazar senelerce yaşadığı ve çok sevdiği Sri Lanka’da bulunan, Toprabane isimli kurgusal bir adanın tarihiyle Yörünge Kulesi’nin tasarım ve inşa sürecini harmanlıyor.
Toprabane’nin kralı Kalidasa tüm haşmetiyle döneminin çok ilerisinde teknolojilere sahip kocaman bir saray inşa ettiriyor. Heykelleri, freskoları ve yemyeşil bahçelerindeki çeşme sistemiyle cennetten bir parça yaratıyor. Vannevar Morgan gibi, iki bin yıl öncesinden tanrılara ve doğaya meydan okuyor. Tam da bu yüzden krallığı elinden alınıyor ve tüm mirası yakılıp yıkılıyor. Bu iki karakter roman boyunca insanlığın tutkularının peşinden koşmasının, imkânsızı başarmaya çalışmasının paraleli hâline geliyorlar. Morgan’ın ise Kalidasa’dan çok daha fazlasını yapması, tüm bu tarihe tanıklık eden kutsal Sri Kanda Dağı’nı ve orada yaşayan keşişleri alt etmesi gerekiyor.
BİLİM VE MİSTİSİZM
Clarke bilimsel ilerlemenin karşısına muhafazakârlığı ve dini koyuyor ama bununla da yetinmeyip hikâyeyi ‘2001' ve 'Rama’yla Buluşma’da gördüğümüze benzer uzaylı cisim “yıldız planörü”yle daha da kompleks hâle getiriyor. Dünya’nın yakınından geçerken insanlıkla iletişim kuran bu cisim, evrimsel süreçte insanlığın daha da ilerlemesi için bir katalizör görevi görmesinin yanı sıra Tanrı’nın varlığına dair yarattığı felsefi tartışmalarla da romana farklı bir derinlik katıyor. Clarke her zaman yaptığı gibi, bilimle mistisizmi kusursuzca bir araya getiriyor. Zamanında Clarke’ın son kitabım dediği ‘Cennetin Çeşmeleri’, merkezine teknolojiyi alan, sosyal ve felsefi açıdan da insanlığa dair çok şey söyleyen bir kitap.