1984'te başlayıp 1985'e kadar büyük madenci grevi sürerken Thatcher politikasından hıncını alacağı 'Siz Hangi Taraftasınız?' belgeselini çekecektir, ama üzerindeki baskı nedeniyle grevle ilgili şiir ve şarkılardan hareketle bir film yapacağını söylemiştir. Sonuçta yaptığının fazla (!) politik olduğu söylenir, Ken Loach’a göre 'fazla politik' olmasının tek nedeni ‘İngiltere ile ilgili’ olmasıdır.
Ken Loach'un yeni gösterime giren filmi “Umudunu Kaybetme” ya da
“Yaşlı Çınar/The Old Oak” için “son filmi olduğu” söylentisi bende
tarifsiz bir acı yarattı.
Seksen yedi yaşında olması onu haklı yapabilir mi? Ya da “Her ne
kadar emekliliği Frank Sinatra'nınkinden daha fazla ertelenmiş olsa
da” kinayeli sözlerini (Financial Times) kim kabul eder?
Üstelik bu kez vedasının kesinliğe yakın bir şekilde” olduğunu
söylendi ve “siyasi muhalifleri sevinecek ama sinema bu denli
ahlaki güce ve tüm zamanlarda “insani” kişiliğe sahip bir yönetmeni
mutlaka özleyecektir” notu da eklendi.
Biraz mizahi de olsa merak ettim, Frank Sinatra meğer yetmiş bir
yaşında emekli etmiş kendini, kaldı ki sesi ikinci kez bozulmaya
başladığı için kararında haklı olabilir. Ama nereden karşıma
çıktıysa “İskoçya'nın başkenti Edinburgh'da 100. yaş gününü
kutlayan David Flucker, yaşına rağmen haftada 3 gün çalışmaya devam
ediyor.” (Firstpost, June 24, 2022) haberine ne demeli?!. Flucker
sanat dünyasından değil ama, yetmiş iki yaşında emekli olduktan
sonra "Yapacak hiçbir şeyim olmamasına dayanamadım, bir
şeyler yapmam gerekiyordu" diyerek çalışmaya devam
ediyormuş. İnanıyorum Ken Loach da benzerini söyleyecektir…
Ken Loach Suriyeli göçmenler üzerinden anlattığı The
Old Oak filminin çekiminde.
ACILAR KİMİN ÜZERİNE YAĞAR?
“Umudunu Kaybetme”, işçi sınıfı/emekçilerin ve mülteci
toplulukların sorunların anlatıyordu. Tıpkı altmış yıl boyunca
anlattığı filmlerden Londra’da yaşayan bir inşaat işçisine
odaklanan Riff-Raff (1991) gibi. “Hep işçi sınıfının üzerine yağan
evsizlik, işsizlik taşları”nın hikayesi “Yağan Taşlar” (1993),
özelleştirilme sonrası Demiryolları için çalışan bir grup işçinin
zor günleri “Demiryolcular” (2001)… Göçmen işçiler üzerine
çektiği bir başka film “İşte Özgür Dünya"nın (2007) sanki devamı
gibi, “Umudunu Kaybetme”nin çıkış noktası yaşlı ve işsiz
madencilerin çıkışsız dünyası ve bu kez Suriyeli göçmenler. Bu
nedenle Ken Loach’ın “Günümüzün sosyal sorunlarını
sergileyen filmleri yapmayı sürdürmekle sorumluyuz”
dediği bir son film oluyor.
İzleyicinin “Evet, bunu biliyorum, bu insanları tanıyorum, bu
benim tanıdığım birileri” diyebilmesi için rolleri sahici oyuncular
seçecektir.
Tanınmış, yıldız oyuncular kullanırsa izleyici bakışının onlara
yöneleceğini, konu, hikayenin kaybolacağını düşünür.
“Star oyuncularla çalışmak ana akım izleyiciyi
kazanmanın gerektirdiği bir uzlaşmadır.”
(McKnight)
Ve sahicilik filmlerinde “Kerkenez/Kes” ve iki bölümlük TV
dizisi “Kömürün Fiyatı”nda (1977) Yorkshire lehçesi, “Benim Adım
Joe” (1998) ve “Afilli Delikanlı”da (2002) Greenock, birkaç
filminde işçi sınıfı Londralıları lehçesi-Cockney, Liverpool
İngilizcesi, Lancashire, Glasgow lehçesi kullanımına dek gider. Bu
filmler İngilizce konuşulan ülke de olsa altyazılı
gösterilecektir.
15 yaşındaki Billy’nin zorbalık ve haksızlık dünyasını
aşmada vahşi bir kuş olan Kerkenez yavrusu yardımcı
olacaktır.
GÖSTERİMİ ENGELLENEN FİLMLER
Loach evsizlere ilişkin yasanın değişmesine doğrudan katkıda
bulunan “Eve Dön Cathy” (1966) belgesel dizisiyle başlar. Bu
belgesel için The Times “Konut sorunu konusunda yürek
paralayıcı bir eleştiri” başlığını atar.
Bir suçluyla evlenen-boşanan, ikinciyle de sorun yaşayan ve
belirgin bir işi olmayan genç bir kadının yaşantısında boşa çıkan
umutları üzerine yaptığı “Düşen Kadın” ile (1967) sinemaya adım
atar ve İngiltere’de tüm zamanların en iyi filmlerden biri olarak
gösterilen ve eğitim sistemi ve çocuk işçiliği sorgulayan
“Kerkenez” (1969) ile ün kazanır. Aynı yıl “Save the Children” adlı
yardım kuruluşu için çektiği belgesel gösterime sokulmaz…Sonraki
yıllarda zamanı, dağıtımı doğru dürüst yapılmayan ya da rafa
kaldırılan filmlerin (örneğin “Liderlik Sorunları”, 1980, elli
yıldır ilk kez ve Thatcher sonrası greve giden demir-çelik işçileri
üzerine ) düş kırıklıklarıyla geçer.
Gösterimi engellenen “Liderlik Sorunları” belgeselinde
Sheffield- Hallam Üniversitesi’nde işçilerle sendika liderlerini
oturum yöneticisiz tartışmada bir araya getirmiştir. ”…sendika
liderlerinin karşılaşmamak için yollarını değiştirecek duruma
geldiği adamlar (işçiler), onların gırtlağına çöküvermişti şimdi”
açıklamasını yapacaktır. Ken Loach 1990’larda, onu Avrupa’nın iyi
yönetmenleri listesine yerleştiren ve politika tartışmasının bir
başka yolu olan “Ayaktakımı/Riff-Raff, “Gizli Gündem/Hidden Agenda”
gibi filmlerle öne çıkar… “Gizli Gündem” bir eski istihbarat
görevlisinin Margaret Thatcher'ın iktidarını pekiştireceği bir
takım olayların tertip olduğu/derin devleti ortaya çıkarması
nedeniyle İngiliz güvenlik güçlerince öldürülmesinin hikayesi.
Ken Loach-Gizli Gündem_Hidden Agenda (1990), Margaret
Thatcher Kuzey İrlanda politikasının iç yüzüne ayna
olmuştu...
DEVLETİN GÖLGESİNDE SANAT
İngiliz Belge Film geleneği ve toplumsal konuları filmleştirmiş
“Özgür Sinema” hareketinden etkilenmişti. Ve üç filmin üzerinde
etkisinden özellikle söz eder (Mayıs 2010 yılında yaptığı
açıklama):
Vittorio De Sica'nın “Bisiklet Hırsızları” (1948), Miloš
Forman'ın “Bir Sarışının Aşkları” (1965) ve Gillo Pontecorvo'nun
“Cezayir Savaşı” (1966).
De Sica'nın filmi için "Sinemanın sıradan insanlar ve onların
ikilemleri hakkında olabileceğini fark etmemi sağladı. Yıldızlar,
zenginlikler ya da absürt maceralar hakkında bir film değildi”
görüşündedir.
Jean Luc Godard’ın bir zamanlar önerdiği gibi ‘politik değil,
politik yöntemlerle filmler yapmayı seçmiştir, politik başkaldırı
ve parti üyesi olduğunu örnekleyen çabaları buna eklenir.
Örneğin, “Hayata Çalım At“(2009) filmini, Melbourne Film
Festivali'nden programa alınan İsrail ortak yapımı $9.99 filminin
yönetmeni Tatia Rosenthal'ın uçak masraflarının İsrail hükümetince
karşılanması nedeniyle “Şiddet üreten devletin
gölgesinde sanat yapılmaz” diyerek çekmiştir.
Filistin toprağının işgal edilmesi, Filistinlilerin evlerinden
sürülmesi, 800 km’lik Ayrım Duvarı, İsrail Batı Şeria bariyer
duvarlarının inşa edilmesi Ken Loach’un duyarlılığı olmuştur.
“Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi”ni destekler.
İsrail ona göre şiddet eğilimli ve hoyrat bir devlettir, örneğin
Gazze işgalinden sonra orada yaşayanların su taleplerine cevap
vermemiş ya da azaltmıştır. Bu tür karşı çıkışların etkisiyle
İsrail hükümeti kendisinin boykot edilmesine yönelik çağrıları
yasaklayan, cezai yaptırım getiren bir “boykot yasası” çıkarır
(2011).
İsrail'in yaptığı kilometrelerce uzanan Ayırım
Duvarı-Batı Şeria duvarı üzerinde İngiliz sanatçı Banksy'nin
çizimleri
SİZ HANGİ TARAFTASINIZ?
1984'te başlayıp 1985'e kadar büyük madenci grevi sürerken
Thatcher politikasından hıncını alacağı “Siz Hangi Taraftasınız?”
belgeselini çekecektir, ama üzerindeki baskı nedeniyle grevle
ilgili şiir ve şarkılardan hareketle bir film yapacağını
söylemiştir. Sonuçta yaptığının fazla (!) politik olduğu söylenir,
Ken Loach’a göre “fazla politik olmasının tek nedeni ‘İngiltere ile
ilgili’ olmasıdır. İşte “Umudunu Kaybetme” filminde kamerasını
üzerlerine çevirdiği köy halkı onun “Siz Hangi Taraftasınız?
belgeselinde grevi yaşayan ve sonrasında işsiz kalan
madencilerdir.
“Umudunu Kaybetme”, anlatısı 2016’da Brexit referandumu
günlerinde geçer. Suriyeli genç bir kadın ve kuzeydoğudaki bir
köyde kalan tek bar The Old Oak’un sahibi Tommy, bu madenci köyünde
travma yaşayan iki toplumu birleştirmek için çaba gösterir. Ama,
çekildiği günler tam da İngiltere'de, ‘Şahin İçişleri Bakanı’
Suella Braverman'ın mülteci sözcüğünü resmi olarak yeniden
tanımlamaya çalıştığı günlerdir. “BM Mülteciler Sözleşmesi
değişmeli, eşcinsellere, kadınlara ayrımcılık yeterli iltica sebebi
değil” haykırışını yapmış, başvurularını değerlendirmeden Ruanda ya
da anlaşmalı başka bir üçüncü ülkeye gönderme planını ortaya
atmıştır.
Demek ki, “Umudunu Kaybetme” bugünlerde çekilmek istense, yaşlı
madencilerden birinin dillendirdiği gibi köyleri İçişleri Bakanı’
Suella Braverman tutumuyla “kahrolası bir mülteci kampı gibi…”
olmayacaktır. Oysa “Umudunu Kaybetme”’deki Suriyeli göçmen Yara da
mülteci kampı istememektedir. “Küçük bir kızken fotoğrafçı olup
dünyayı gezmek istemiştir. Dünyası küçülmüş, kayıp bir köye -kasaba
mı demeli?-, hatta bir pub’a (The Old Oak) sığmıştır.
Tommy: “Biraz vaktin varsa benimle bara gelir misin?
(Duvarda bir yürüyüşten çerçeveli siyah beyaz fotoğraflar, bir
pankartta 'maden kuyusunu kapatmak, köyü öldürmektir' yazısı…) Sana
buradaki fotoğraflar göstermek istedim….Bak, bütün bir yaşam tarzı
sonsuza dek yok oldu.”
Duvarda “Birlikte yemek yediğinizde, birlikte takılırsınız.”
yazısı da okunur.
Tommy: “Annem hep böyle söylerdi.”
Yara sonraki gelişmelerin sonucunu özetler: “Tüm ailelerin
karışıp birlikte yemek yemeye başladığını hayal edin. Birlikte
yemek yerseniz…birlikte takılınır.”
Sonuçta bir derginin yorumuyla “Bu yıl görülecek en
cesaretli ve insani bir film” ortaya çıkar.
Yardımlaşma ve paylaşma duygusu önce sofrada
başlar...
FİLMLER PEK ÇOK İŞE YARAR
Loach'un son iki filminden biri olan “Ben, Daniel Blake” (2016)
filmininin Bafta ödül töreninde –Cannes’da Altın Palmiye almıştı-
yaptığı konuşmanın "İktidar ülkedeki en biçare ve yoksul kesimlere
gaddarca davranıyor. Utanç verici bir şey bu. Korumaya söz
verdiğimiz göçmen çocuklarını sınır dışında tutmaya varan bir
gaddarlık. Bu da çok utanç verici” sözleri hatırlanır.
“Filmler pek çok işe yarayabilir. Eğlendirebilir,
korkutabilir, Bizi kahkahaya boğabilir ve yaşadığımız dünyanın
gerçeğini bize anlatabilirler… bu gerçek dünya git gide karanlığa
gömülüyor.… Sinemacılar ise -ki burada hepimiz sinema
dünyasındanız- hangi tarafta olduklarını biliyorlar. Bu geceki gibi
çok özel durumların ihtişamı bir yana, biz sinemacılar halkın
yanındayız.”
“Hangi tarafta olduğu” zaten biliniyordu, “Ken Loach ve
Filmleri-Hangi Taraftasınız” kitabını hazırlarken Loach ve
Anthony Hayward birlikte ve otobüsle Ken Loach’un ofisine
gidecektir. Camden yolu üzerinde ‘Savaşa hayır!” mitingi için
toplanmış kalabalığı görünce ilk durakta indiklerini anlatır.
Miting ABD ve Britanya’nın ‘terörizme savaş adı altında’ Irak’a
saldırmasını engelleme emacıyla yapılmaktadır. Ken Loach, işçi
Partisi milletvekili Jeremy Corbyn ile el sıkıştıktan sonra,
mikrofonu alır ve konuşmaya başlar…
36 yıl sonrası İşçi Parti üyesi Loach için kötü haberle gelir:
“….yönetmen Ken Loach, "partiden ihraç edilen kişileri karşısına
almadığı için", ana muhalefetteki İşçi Partisi'nden ihraç
edildiğini duyurdu.” (Ağustos, 2021)
Ken Loach _Üzgünüz, Size Ulaşamadık_ filiminin
çekiminde.
ÜZGÜNÜM, ULAŞAMADI
İhraç nedenlerinden biri olan ve üyeliği askıya alınan eski
Genel Başkan Corbyn, Ken Loach'un her zaman ezilenlerden yana
olduğunu söyleyerek, "Saygımızı ve dayanışmamızı hak ediyor"
mesajını paylaşır.
“Umudunu Kaybetme”nin senaristi Paul Laverty şunu ekliyor:
“Üzgünüz, Size Ulaşamadık” filminden sonra ‘kuzeydoğu'da yarım
kalmış bir iş olduğunu hissettik.1984'teki madenci grevine dönüp
bakmadığımız sürece günün politik-toplumsal durumunu anlamak çok
ama çok zordu.”
Ken Koach: “…oraya yerleşen Suriyeli mültecilerin durumunu
öğrendik…bu iki topluluk yan yana yaşamanın bir yolunu bulabilir
mi, yoksa ırkçılığın ortaya çıkma potansiyeli yüksek bu yerde
ayırım şiddeti artabilir mi, bunu düşündük.” (BBC Culture) İnsani
ilişkileri, birbirinden destek almayı göstermek ister.
“İşte bu yardımlaşma duygusu insanı uyanmaya değer
yapar sabahları. Size umut veren de
budur.’’
Frank Sinatra’nın ses telleri sorunu nedeniyle intihar etmek
bile istediği söylenir, neyse ki “İnsanlar Yaşadıkça” (1955)
filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Akademi Ödülü
alacak, belki sorununu unutacaktır.
Ken Loach’un sinema ödülleri Cannes’dan –iki kez aldı- Bafta’ya
oldukça fazladır. Ondan aldığımız en iyi ödül -eğer bize ulaşırsa-,
‘insani duruş, doğruluk ve sanırım ‘umudunu kaybetmemek’ …
——————————————————
Shepherd's pie- Kıymalı patates
Shepherd's pie ‘çoban turtası’ olarak da bilinen ünlü,
hafif bir İngiliz yemeğidir.
500 gr kıyma
1 adet soğan (doğranmış)
1/2 su bardağı bezelye (haşlanmış)
1 adet havuç (rendelenmiş)
1 su bardağı et suyu
1 su bardağı süt
1 su bardağı kaşar peyniri (rendelenmiş)
Tuz, karabiber, kekik
6 adet patates (orta boy, haşlanmış, ezilmiş)
3 yemek kaşığı sıvı yağ
1 yemek kaşığı tereyağı
1 diş sarımsak (ezilmiş)
Patates, tereyağı, süt, tuz, kaşar peyniri koyarak patates
püresini hazırlayın. Soğan ile kıymayı sıvı yağ konmuş tavada
kavurun, ardından bezelye ve havuç, et suyu, sarımsak, baharatları
ekleyin karıştırın. Fırın kabına önce kıymanızı, sonra üzerine
patates püresini yayın, çıtır oluklar için püre üzerini çatalla
çizin.. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında üzeri kızarıncaya dek
(20 dakika) pişirin. Haşlanmış sebze vb. ile servis yapın. Not:
Püreyi kaşar peynirsiz yapın, peyniri fırın kabına yaydığınız püre
üzerine serpin…