Uzmanların 'Merkez Bankası' analizi: Hızlı bir döviz artışı olacak

Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alındı, yerine AK Parti Milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu getirildi. Bu kararın ekonomiyi olumsuz etkileyeceği konusunda pek çok ekonomist hemfikir.

Abone ol

ANKARA -Türkiye güne Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınarak yerine AK Parti Milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu'nun getirilmesiyle haberiyle başladı. Yaklaşık 4,5 ay önce göreve gelen Ağbal, enflasyonla mücadele için gerekirse faiz artırımı yapmaktan çekinmeyeceğini söylemesiyle biliniyordu. Nitekim Ağbal’ın başında olduğu Merkez Bankası Para Politikası Kurulu son olarak 18 Mart’ta politika faizini 200 baz puan artırmış ve faiz yüzde 19’a çıkmıştı. Ağbal’ın da görevden alınması ve yeni atamayla beraber Türkiye tarihinde ilk defa 20 ayda dört merkez bankası başkanı değişti.

Merkez Bankası başkanının Cumhurbaşkanı kararnamesiyle görevden alınmasını ve bunun Türkiye ekonomisine etkisini ekonomist Veysel Ulusoy, Nesrin Nas, Mustafa Sönmez ve Ceyhun Elgin'e sorduk.

VEYSEL ULUSOY: PARA VE MALİYE POLİTİKASI ARASINDA KOORDİNASYON YOK

Neredeyse her bir Para Politikası Kurulu toplantısı kararından sonra ya Merkez Bankası Başkanı ya da önemli görevlerdeki kişiler değiştirilmeye başlandı. Makroekonomik dengelerin oldukça bozulmaya başladığı günümüzde bu tür değişimlerin hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini vurgulamak gerekiyor. Başkanın görevden alınması bir anlamıyla, para ve maliye politikası uygulamasında da “koordinasyonun olmadığını” diğer ifadeyle tüm kararların siyasileştiğini gösteriyor.

Alınan bu kararı hukukun üstünlüğü kuralından bağımsız düşünmemek gerekiyor. Örneğin bunun, İstanbul Sözleşmesi’nden bir kararname ile çıkış süreci ile çok yakından ilişkisi var.

NESRİN NAS: İKTİDAR İNCE BİR BUZ TABAKASI ÜSTÜNDE YÜRÜYOR

Bu gece çıkan iki kararnameyle hem insan hakları eylem planı hem de ekonomide reform adımlarının göz boyama olduğunu gördük. Merkez Bankası’na dönük bu adım ve politik olarak yaşananlardan sonra bırakın doğrudan yatırımcıyı portföy yatırımcısı dahi Türkiye’ye yatırım yapmaz. Artık Türkiye yatırım için cazibesi olan bir ülke olmaktan çıktı.

Bu noktada şunu görüyoruz; çıkarları 180 derece birbirinden farklı olan kesimleri, yeterli para kaynağı olmadığında bir arada tutmak zorlaştı ve iktidar bir tercih yaptı. Ya faizleri indirip, orta düzey yatırımcı memnun edecekti, ya da faizleri artırıp büyük yatırımcı ve ödemeler dengesini feda edecekti. Bir nevi faizle kur arasına sıkışma durumu var. Görünen o ki, hem kendisi hem ödemeler dengesi hem de hane halklarına yük olacak şekilde faiz düşüşü için karar alındı. Böylece geçtiğimiz hafta “fiyat istikrarını bir kenara koyuyoruz” açıklamasından da ne söylenmek istediğini görmüş olduk. İktidar ince bir buz tabaka üzerinde yürüyor ve zaman kazanmaya çalışıyor.

MUSTAFA SÖNMEZ: TÜRKİYE’NİN KREDİBİLİTESİ DÜŞECEK

Merkez Bankası Başkanı’nın yeniden görevden alınması hem içeride hem dışarıda büyük bir güven bunalımına yol açacaktır. Türkiye’nin kredibilitesi sert biçimde düşecek, döviz fiyatlarında hızlı bir artacak ve risk primi hızla yükselecektir. Böylece tek adam rejiminin ne menem bir şey olduğu ortaya çıkmıştır, ağır faturalar olacak.

CEYHUN ELGİN: PRATİKTE MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI ORTADAN KALTI

Dünyada 1980’lerden itibaren para piyasalarının / finansal piyasaların ve para politikasının önemini artırmasıyla beraber merkez bankacılığı da bürokraside oldukça önemli bir pozisyon haline geldi. Bu eğilim, yine hemen her ülkede aynı zamanda merkez bankalarının hem kağıt üstünde (de-jure) hem de pratikte (de-facto) bağımsızlığını artıran adımlarla desteklendi.

Türkiye’de de iktidarlar ya da ideolojiler değişebilse de ve atanan kişiler siyasi iklimin de etkisiyle yer yer hatalar yapmış olsa da TCMB guvernörlüğü pozisyonuna akademik açıdan yetkin, verdiği kararlarla piyasa ya da kamuoyu nezdinde güven oluşturan kişiler atanagelmişti ve aynı zamanda 2001 yılından bu yana da TCMB mevzuatı itibariyle yani de-jure olarak bağımsızdır. Ne yazık ki, birkaç yıldır bu bağımsızlık pratikte (de-facto) oldukça zedelenmiş, guvernörlerin yetkinliği sorgulanır hale gelmiştir. 4 ay önce yapılan atama piyasa ve kamuoyunda büyük ölçüde kabul görmüş ve yine piyasa ve kamuoyunda beklenen, para politikası çalışan birçok akademisyenin de katıldığı kararlar alınmaya başlamışken yeniden görevden alınması Türkiye’de merkez bankası bağımsızlığının pratikte tamamen ortadan kalktığının bir işaretidir