Ekrem İmamoğlu-Binali Yıldırım ortak yayını nihayet oldu bitti,
geçti gitti. Nihayet diyorum; çünkü adaylardan çok biz gerildik.
Bir de İsmail Küçükkaya. “Kendisini nasıl beğendiğimizi” burada
açıklamayacağım; ama Binali Yıldırım’ı nasıl beğenmediğimizi
açıklamakta bir beis görmüyorum. Binali Bey’den aklımda kalan iki
şey var: “Yalan” ve “Onu ben bilemem”. Tüm siyasi söylemini bu
derece soyut iki kavram üzerine kuran bir kişinin koca İstanbul’u
yönetmeye aday olması sanırım yalnızca bana değil, ülkenin önemli
bir çoğunluğuna tuhaf geliyor. Yine aynı kişiler sebebiyle koskoca
İstanbul seçiminin iptal edildiğini düşününce ise delirecek gibi
oluyor insan. Ne büyük utanç…
Yayın beklenen heyecanı veremedi insanlara. Bana sorarsanız
adaylara ne artısı ne de eksisi oldu. Fakat Ekrem Bey’in daha makul
ve samimi olduğu bir gerçek. Açıkçası Sayın İmamoğlu’nun heyecanını
en çok seyirciye geçirdiği kısmın kadın ve çocuklara ilişkin
vaatlerini sıraladığı kısım olduğunu düşünüyorum. Aslında başından
beri bu kısma çok önem verdiği ortada. Nitekim çok ufak bir anım
olmuştu kendisiyle bu konuda. Ekrem Bey yola çıkarken, kadın
haklarına ilişkin fikirlerimi beyan ettikten sonra naçizane “Siz
yapanlardan olun” deyivermiştim. Hararetle başını sallayarak
onaylamış ve notlar almıştı. Sürecin tamamı boyunca, bu konuya
verdiği önemi ve dünkü program dahil halka yansıttığı heyecanı
düşününce onun yapanlardan olacağına inandığımı söyleyebilirim. Ki
bu bizim gibi enerjisinin önemli bir kısmını kadın haklarına
adayanlar için pek kolay değildir.
İzninizle tarafların programdaki vaatleri üzerinden kısa bir
karşılaştırma yapmak isterim:
Binali Bey şunları söyledi: “Kadının iş hayatına katılması,
kadının toplumda daha etkin yer alması zaten son 16 yıla bakarsanız
ciddi bir artış var. Yüzde 21’di, şu anda yüzde 34’e çıktı.
Siyasette de artış var; ama istediğimiz düzeyde değil. Ama bir
memnuniyet verici şey var; üniversitedeki kız öğrencilerin sayısı
erkeklerden fazla. Ve kadın öğretmenlerin sayısı erkek
öğretmenlerden fazla. Hakimlerin sayısı erkek hakimlerle hemen
hemen aynı, hatta biraz daha fazla. Şimdi buradan şuraya gelmek
istiyorum, asıl bizim yoğunlaşmamız gereken kısım ev kadınlarıdır.
Ev kadınlarımızın iki türlü sorumluluğu var. Hem çocuklara
bakıyorlar, ev işlerine bakıyorlar; ama onların da sosyalleşmeye
dışarıya çıkmaya ihtiyacı var. Onların el emeği göz nuru
üretimlerini biz belediye olarak alıp değerlendireceğiz ve her
aileye 1.000 liraya kadar ev işi yapan bir katkı sağlayacağız,
aylık. İki; İstanbul’un 960 mahallesi var, onun 300’ünde kreş yok.
Bu 300 mahallede 955 tane kreş yapacağız. Yani, ev kadınları,
çocuklarını rahat bir şekilde, gözü arkada kalmadan bırakacak,
dışarı çıkacak, tekrar gelip oradan alacaklar.”
Ekrem Bey ise şunları söyledi: “Öncelikle vaat bize yakışır. Siz
25 yıldır yönetimdesiniz zaten. Siz bir şey yapmamışsanız, kadınla
ilgili eylemleriniz yeterli değilse ve bugün bunları vaat haline
getirmişseniz sevindirici. Benim burada söylediğim birçok vaadin
tarihleri var. Sayın Yıldırım’ın 15-20 gün sonra bunları açıklıyor
olması, bizim vaatlerimize eşlik ediyor olması mutluluk verici. Biz
insana, kadına, çocuğa, bu şehrin gençlerine oturttuk zemini, bu
çok değerli bir şey. Biz hızlıca 150 kreş açacağız. En fazla çocuk
sayısı olan ve kreş olmayan 150 mahallede hızlıca kreş açacağız.
Bakın, sadece kreş meselesi değil bu, kadınların söz hakkının
olması meselesi. Dolayısıyla, mesela kadın istihdamı, kadın emek
ofisleri, bu ofisler üzerinden satın alma garantisiyle, kadınların
çalışabilmesine fırsat tanımak, kadınların hayat içerisinde
olmasını sağlamak. Annelere 0-4 yaş arası bebekleriyle beraber
İstanbul’u ücretsiz dolaşmalarını sağlayacağız. Yine, 0-4 yaş arası
çocuğu olan annelerin çocuklarıyla beraber tüm sosyal
tesislerimizden yüzde 40 indirim almalarını sağlayacağız. Kadın
sağlığı tarama merkezleri, ayrıca hızlıca 7-24 hizmet veren 2 adet
istasyon sığınma evi açacağız. Kadın sığınma evi ve şiddet kriz
merkezi açacağız. 2015 TÜİK verilerine göre İstanbul güvenlikte 73.
sırada ve her 10 kadından 4’ü şiddet görüyor. Çocuğuyla beraber
kadını, özellikle ihmal ve istismar hususları üzerinden
destekleyeceğiz, bu anlamda özel ekiplerimiz olacak. 961
mahalledeki kuracağımız mahalle evlerimizde –ki bu aynı zamanda
mahalle meclisi kavramını içeriyor- 2 sosyolog istihdamı
sağlayacağız. Niye biliyor musunuz? Özellikle çocuk istismarı ve
kadına şiddetle ilgilensin diye. Bütün bu söylediğim şeyler aslında
kadının ve çocuğun özellikle bugünün ev kadınlarına, evinden oturan
ama hayata erişmek isteyen kadınlara olağanüstü bir hizmet ortamı
yaratmış olacak.”
Ekrem Bey, Binali Bey’inkinin aşağı yukarı iki katı kadar vaatte
bulunmuş gördüğünüz üzere. Ki bu gerçekte var olanın yalnızca bir
kısmı.
Baktığınızda iki adayın kadınlara yönelik vaatleri arasındaki
fark hemen göze çarpıyor. Biri ev kadınlarına yapılacak “yardım”dan
bahsediyor. Öteki kadına yönelik şiddete ve çocuk istismarına,
sığınma evlerine, acil destek ortamlarına yoğunlaşmış durumda. Yani
biri kadını olabildiğince evde tutmaya ve yardım mantığı ile
bağımlı kılmaya, diğeri ise kadının kendine özgüvenini geri
getirmeye “hayatın içine katmaya” çalışıyor. İlki kadınların yüz
yıllardır mücadele ettiği bir mantık, diğeri ise varmaya
çalıştığımız yer.
Binali Bey ve partisi bir süredir kadın istihdamı arttı deyip
duruyor. Biz de diyoruz ki; kadın istihdamı artmadı; yoksulluk
arttı (kadınlar en ağır işlerde, gece geç saatlere kadar, asgari
ücretin de altında rakamlara çalışmaya başladı) ve siz rakamlarla
oynamaya başladınız. Hani diyor ya kadın istihdamı yüzde 34’e çıktı
diye. Binali Bey’in kendi tabiriyle “yalan”. Kadın istihdamı
yıllardır yüzde 29’larda sürünüyor. Bu ülkede 11 milyon ev işçisi
kadın, istihdam değerlendirmelerine alınmıyor. Yani yokmuş gibi
kabul edilerek 11 milyonun dışındaki kısım üzerinden istatistikler
çıkarılıyor. Bu sebeple yüzde 34 diyorlar. Peki 11 milyon kadını
nasıl oluyor da yok sayıyorsunuz? Hem onları yok sayıp hem de
onlardan oy mu istiyorsunuz? Sahi oy hakkımız için de büyük
mücadele vermiştik öyle değil mi?
Sonra devam ediyor Binali Bey; evlerinde üretecekler biz onlarda
para karşılığı üretimlerini alacağız. Çok teşekkürler. Peki bizi
niçin ev dışında istihdam etmeyi denemiyorsunuz? Yahut en kötü
ihtimalle niçin evde ürettiklerimiz üzerinden, kooperatif gibi,
kadınların daha kurumsal bir ağ yaratmasına vesile olmuyorsunuz?
Yıllardır bunu niçin yapmıyorsunuz?
Oysa, Ekrem Bey “emek ofisleri”nden bahsetti. İşte tam olarak
kooperatife tekabül eden bir tanım bu. Yani, kadını gerçekten iş
yaşamına katan bir mekanizma. Kimse kusura bakmasın; ev kadını
sizin her ay vereceğinin kısıtlı yardıma muhtaç bırakılacak bir
varlık değildir. Kadınları kalkındırmak ve hayatın içine katmak,
onlara aynı zamanda “kendini geliştirme imkanlarını” tanımayı da
içerir. Çocuk kandırmıyorsunuz.
Bu ülkenin ve elbette İstanbul’un en büyük eksiği “sığınma
evleri”. Binali Bey’e soruyoruz: Niçin şiddet yokmuş gibi
davranıyorsunuz? Ekrem bey istatistikleri açıkladı; İstanbul’un
bilhassa kadınlar ve çocuklar bakımından güvenlik sorunundan
bahsetti, siz neden gerçeğe aykırı şekilde artan istihdamdan vs.
bahsediyorsunuz? Her şey güllük gülistanlıkmış gibi konuştuğunuzda
insanların size daha çok oy vereceğini mi sanıyorsunuz?
“Kadınların da dışarı çıkmaya sosyalleşmeye hakkı var”
Cümleye bakınca insan delirecek gibi oluyor. “Kadınlar da insan”
der gibi… Bu yüzden kreş yapıyorlar. Kadınların da çalışmaya hakkı
var, demeyi niçin tercih etmiyorsunuz mesela? Kreşleri bunun için
açsanız, mesela?
“Yardım” ilk etapta kulağa hoş görünebilir fakat bir insana uzun
vadede yapılabilecek bir kötülük de olabilir. Son 3 yazımda da
farklı şekillerde belirtip durdum; bir insana yardım, o kişiye
balık vermekle değil, balık tutma imkanı vermekle olur. Siz o
insana denizin yolunu gösterir, eline bir olta verir, nasıl
tutulacağını da birazcık gösterirseniz, o insanın karnı her
halükarda doyar. Üstelik başarma duygusunu da yaşar, özgüveni
gelir.
Belki de tam olarak bunları yaşamasın diye yapmıyorsunuzdur,
kimbilir.
Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, kadına ve çocuğa yönelik her
türlü şiddet gün be gün artarken, kadınlar kazanılmış haklarını gün
be gün kaybederken, kadının elinden nafakası dahi alınmaya
çalışılırken, yarım gün çalışma vaadi gibi tuzaklı yasalarla
kadınlar daha çok çocuk doğurmaya ve eve kapatılmaya çalışılırken,
erken yaşta evlilikleri teşvik eden müftülük yasası gibi yasalar
bir gece yarısı Meclis’ten geçirilirken, kadınları şiddetten ve
ölümden koruyan 6284 Sayılı Koruma Kanunu’na her gün saldırılırken
ve saldırganlara hiçbir şey yapılmaz bilakis ödüllendirilirken,
yargıya güven git gide azalırken, kadın katilleri türlü
indirimlerden faydalandırılırken hatta sokağa salınırken fakat aynı
indirimlerden kadınlar faydalandırılmazken,
Ve tüm bunlar Ak Parti iktidarında vuku bulurken,
Bence Binali Bey’in kadınlara yönelik vaatleri hiç de samimi
değil.
Zaten olması gereken gibi de değil.
Ekrem Bey’in dediği gibi; belki de vaat ‘artık’ başkalarına
yakışıyordur.
Bir de tüm bunların ötesinde, dileriz ki bir gün kadınlara
ilişkin vaatleri bir kadının verdiği günleri de görürüz…
Her şeyin çok güzel olduğu yeni bir yazıda buluşmak üzere.