Dün haberlerde yer aldı: Resmî Gazete’de yayımlanan Kültür ve
Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ilanına göre, Yeni
Sanat Vakfı adında bir vakıf kuruldu. Yönetim kurulunda,
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Kültür ve Turizm Bakan
Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, karikatürist, oyuncu ve film
yapımcısı Hasan Kaçan, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ölen Erol
Olçok’un kardeşi Cevat Olçok, kamu kurumlarından aldıkları pek çok
ihalelerle dikkat çeken Gürsoy Grup Yönetim Kurulu Başkanı Hasan
Gürsoy ile Kalyon İnşaat’ın yönetim kurulu üyesi Mehmet Kalyoncu
gibi isimler var. Vakfın amacı şu sözlerle tanımlanmış: “Kadim
medeniyetimizin yapıtaşları ve değerleriyle beslenen evrensel bir
kültür sanat anlayışından güç alarak, eğitim ve üretim odaklı
yaklaşımı ile Türkiye’nin kültürel sanat ekonomisine katkı sağlamak
ve vakıf senedinde yazılı diğer amaçları gerçekleştirmek”.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bildiğiniz gibi, her
fırsatta “kültürel alanda iktidar olunamadığından” yakınmaktaydı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süre iktidarda kalan partisi
olmalarına rağmen bu konuda eksikleri olduğunu ve gideremediklerini
düşünüyorlar. Öte yandan, sanat ve kültür, eleştirel olmayı işaret
ettiği için Türkiye’de demokratik muhalefet de bu alanı terk etmek
istemiyor. Demokratik muhalefetin politik alanı sarsacak güce
erişemediği mevcut koşullarda kültürel alan, doğal olarak, özel bir
önem ve anlam kazanıyor. Erdoğan da bir bakıma bunun için meselenin
peşini bırakmıyor. En son, geçen hafta, “Şahsen bu konuda kendimi
biraz mahzun hissediyorum” demişti Erdoğan. Belli ki vakıf
Erdoğan’ı bu histen kurtarmak için çalışacak.
Esasen AKP’nin kültürel alanda yapıp ettiği hiçbir şeyde temel
amaç “kadim medeniyetimizin yapıtaşları ve değerleriyle beslenen
evrensel bir kültür sanat anlayışı”nı ihya etmek değil. Daha
ziyade, temel amaç iktidarda kalmakmış gibi görünüyor, kültürel
alana ilişkin bütün söylem ve politikaların temel amacı bunun
ideolojik koşullarını yaratabilmeye dönük bir uğraşmış gibi nitelik
kazanıyor. Erdoğan’ın şikâyeti, (“Hayırlı Cumalar…” dileyen
Whatsapp mesajlarına, Hyundai’lerin, Kia’ların arka camlarına
yazdırılan Kayı Boyu amblemlerine rağmen) bu koşulların hâlâ
olgunlaştırılamamış olmasına ilişkindir. Zaten dillendirdiği
“kültürel iktidar olamama” hâli de kültürel hayatın bu gündelik
olan kısmına değil, sanatsal olanına ilişkindir; gündelik olanında
sorun yok, on sekiz yıllık iktidarları süresince kültürün bu
kısmında gayet de “başarılı” olduklarını gösteren (Whatsapp
mesajları ve arka cam yazıları gibi) bir yığın örnek var.
Uzun iktidar döneminde AKP, toplumsal hayatın bütün alanlarında
yaptığı şeyi deneyerek, sanatsal alandaki iktidarsızlığını kendini
güç gereksinimi içinde hisseden bazı “sanatçılar”a birtakım
imkânlar sunarak idare etmeye çalıştı, eksikliğini bu şekilde
kapamaya çalıştı. Hasan Kaçan, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay,
İbrahim Tatlıses, Yavuz Bingöl, Demet Akalın, Zerrin Özer vs.
kariyerleri Erdoğan’ın kariyerine bağlı iktidar seçkinleri
“ordu”sunun kültürel alandaki bu “özel kuvvetler”i olabildi sadece
ve hiçbir ihtiyacı karşılayamadı.
Karşılaması da imkânsızdı zaten. Çünkü bu liste sanatın değil,
kültür endüstrisinin listesidir. Kültür endüstrisinin ise baskıcı
rejimlerle her zaman uyuşabileceği, hatta o rejimlerin kendisi
henüz ortada yokken toplumu buna hazır kitlelere dönüştürmede
önemli rol oynayabileceği gerçeği, geçen yüzyılın deneyimleriyle
-hem de acı çeke çeke- öğrenildi. Vakfın kuruluş amacının
bildirildiği yerde “kültür sanat ekonomisine katkı sağlamak”
ifadesinin yer alması da bu bakımdan hayli ilginç; ekonomiden filan
söz edildiğine göre, acaba kültürün endüstri kısmıyla mı
ilgilenecek bu vakıf, diye düşünüyor insan!
Sanatın kültür endüstrisinden farkı eleştirel olmasıdır. Bu
yüzden, sanat üzerine düşünen zihin, sanatın bir yandan estetik
açıdan üstün nitelikli olmasını talep ederken, öte yandan doğru bir
etik tutum içinde olmasını da isteme hakkımızın olduğunu söyler.
Aslında pek çok düşünür de üstün nitelikli bir sanat eserinin,
doğal olarak, doğru bir etik tutum içinde olacağına inanır. Doğru
etik tutumun da “kadim medeniyetin değerlerine” bağlı olmak ya da
olmamakla, dindar olup olmamakla hiçbir ilgisi yoktur; Schiller
kadim Germen medeniyetinin değerlerine derin bir bağlılık
gösteriyordu ve büyük Tolstoy da koyu bir dindardı. Ama yazarken ne
Schiller ne de Tolstoy bunlara bağlılık gösterdi, sadece gerçeğe
bağlı kaldılar. Erdoğan’ın kültürel alanda kendini “mahsun
hissetmesinin” sebebi, kendisine yanaşan kültür simalarının
kendisine olan politik bağlılıklarının böyle bir etik kopuşa üstün
gelişindendir; yazarken, çizerken, çekerken, söylerken Erdoğan’a ve
onun gerçeğine bağlılık gösteriyor oluşlarındandır. Vakfın
kurucuları da aynı bağlılık içinde hareket eden insanlardan
oluştuğuna göre yeni bir şey beklemek aldatıcı iyimserlik
olacaktır, her şey bugün nasılsa öyle ilerleyecek gibi.
Bu da sanatta herhangi bir eleştirel tutuma gereken cevabın
derhal verilmeye devam edileceği anlamına geliyor olabilir.
Demokrasiye uzak toplumlarda siyasal iktidarın ideolojik alana
ilişkin pek çok işinin yanında bir de sanatta eleştirel olana
ilişkin düşmanlığın toplumsal olarak üretilmesi ve
yaygınlaştırılması işi olur. Bu anlamda eleştirelliğin temsil
ettiği ne varsa, yaşam tarzı, bilgi, sanat zevki vs hepsi
itibarsızlaştırılır. Ahlâkî sorumluluk ve siyasal bilinç, ideolojik
bir proje olarak dışlanır. Türkiye'nin en büyük sorununun işsizlik
olduğunu belirterek, "Alın teri için yola çıkan herkesin
yanındayım" diyen sanatçı Türkan Şoray'ı hedef alan “AKP'li vekil
Ahmet Hamdi Çamlı” diye bir tipin var olabilmesi böyle mümkün
olabiliyor. Ve inanın, AKP nezdinde, Türkan Sultan’ın açıklamasında
“ince bir duyarlılık” gören Naci Bostancı değil, Ahmet Hamdi Çamlı
daha makbul bir şahsiyettir; feda edilmesi gerekse, büyük
olasılıkla Sayın Bostancı feda edilir, Çamlı değil. Geçmişte hep
böyle oldu çünkü.
Eleştirel olanı damgalayıp toplum önünde itibarsızlaştırmanın ve
dışlamanın koşullarını hazırlayan siyasal ve sosyo-kültürel bütün
oluşumlar varlığını korumaya devam ederken kültürel alanda nasıl
iktidar olunabilir ki?