Valla gayet normal!

Yürürlükteki uygulanmayan Anayasa var, kararlarına uyulmayan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, özgürlükçü anayasaya kavuşana kadar mücadele de var! Ne güzel… ‘Normalleşme’de durum bu aslında: Evet belki bazıları için normalleşiliyor gibi ama başka bazıları için ‘normalleşme’ varken bile mücadeleden başka yol görünmüyor…

Barış Avşar bavsar@gazeteduvar.com.tr

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararını uygulamayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk’ü atadı. Şentürk, aynı zamanda son Yargıtay başkanlığı seçimlerinde aday olmuştu. Seçim yarışı sırasında, ‘tarikatlerin etkisindeki üyelerin oylarını aldığı’ haberleri yapıldı ancak seçilemedi. Nihayet 36. tur öncesi başkan adaylığından çekildi. Bu çekilme kararının karşılığında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanma sözü aldığı iddia edildi. Gerçekten de 16 Mayıs’ta bu göreve getirildi… Artık Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan bir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı var ülkenin. Anayasa Mahkemesi? O da var! Halen bulunduruluyor…

"Biralar soğuk mu?", dedim
Dedi ki, "Normal"
"Peki ya havalar?"
"Valla' gayet normal"
"İşler?" dedim, "Gidişler?" dedim
"Hepsi normal"*

***

Selahattin Demirtaş’ın milletvekili ve siyasi parti eş genel başkanı sıfatıyla katıldığı miting, basın açıklaması, konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar nedeniyle tutuklanması ve bu yüzden “yasama faaliyetine katılma hakkının engellendiğini” belirterek Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı, “ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği” başvurusu oy çokluğu ile reddedilmişti. 21 Aralık 2017 tarihli oy çokluğu ile alınan bu karara mahkemenin tek üyesi karşı oy vermişti. O dönem Anayasa Mahkemesi Başkanvekili olan Engin Yıldırım bundan 7 yıl önce kullandığı karşı oy gerekçesinde şunları söylemişti:

“Beş milyondan fazla oy alan bir siyasi partinin eş genel başkanı için somut olgulara dayanan kaçma şüphesi, delilleri yok etme ve gizleme gibi durumlar olmadan sadece işlediği iddia edilen suçun katalog suçlardan olması ve başsavcılıkların ifade verme çağrısını reddetmesinden dolayı tutuklama tedbirine başvurulmasının partinin temsil ettiği seçmenlerin demokratik toplumsal hayata katılımlarını olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz.”

Bu itiraz mahkemenin kararını değiştirmeye yetmemişti.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), 20 Kasım 2018'de Demirtaş'ın “siyasi nedenlerle tutuklu olduğuna” karar vererek, “Derhal serbest bırakılması gerektiğini” açıklaması da yetmedi. Karar açıklandıktan bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'nin kararı bizi bağlamaz" demişti. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasına göre AİHM kararlarının bağlayıcılığı vardı: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Lafa gelince uzun tutukluluk sürelerinden yakınan, şikayet eden iktidar yanlısı hukukçular var mı? Var… Anayasa var mı? Var… Hatta ‘özgürlükçü olanı’ da yolda. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç daha dün dedi ki: “Demokratik, sivil, yeni anayasaya kavuşuncaya kadar bu mücadelemiz Türkiye Büyük Millet Meclisimizin öncülüğünde sürecek.”

Yürürlükteki uygulanmayan Anayasa var, kararlarına uyulmayan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, özgürlükçü anayasaya kavuşana kadar mücadele de var! Ne güzel…

Peki dedim, "Ya Türkiye?"
Dedi, "Normal"
"Ya AB?" diye sordum
Dedi, "Çok normal"
"Peki ya ABD?"
Dedi ki, "Normal"

***

“Beş milyondan fazla oy alan bir parti”nin yani HDP’nin Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş böylece yıllarca hapiste tutuldu. TBMM’deki üçüncü büyük gruba sahip partinin başındaki Figen Yüksekdağ 2016’da tutuklandığında 45 yaşındaydı, bugün 53 yaşında. Selahattin Demirtaş tutuklandığında 43 yaşındaydı, bugün 51 yaşında. Türkiye siyasetinde Turgut Özal’dan bu yana dile getirilen, “Bizim memlekete iki buçuk parti yeter” anlayışını alt üst ederek her girdikleri seçimde partilerini yükselten ve belirleyici hale getiren bu iki genç siyasetçinin yılları dört duvar arasına hapsedilirken en büyük suçlama neydi? Yetkili ağızlardan yapılan açıklamalarda, havuz medyası haberlerinde en çok neyle suçlanmışlardı?

“Yasin Börü’nün de aralarında olduğu 6 kişinin öldürülmeleri…” diye başlayan cümlelerle…

Ama Kobanê davası sonunda 42 yıl hapse mahkum edilen Demirtaş ve 30 yıl hapse mahkum edilen Yüksekdağ bu ölümlerle ilgili ‘ana suçlama’dan beraat etti: Hiçbir kanıt yoktu! 10 yıl hapis cezası verilen Ahmet Türk ve ceza verilen diğer siyasetçiler için de aynı durum geçerliydi. O dosyadan o kadar şu dosyadan bu kadar diye toplana çarpıla kurulan hükümle verilen cezalar 30 yılı, 40 yılı buldu, bulduruldu!

Sonra da mahkeme salonunda hakimlere ‘boğaz kurutarak’ okundu…

Yine de ve halen karardan sonra ‘değerlendirme’ yapan bazı borazanlar söze ‘Yasin Börü’ diye başlıyor, başlayabiliyor ama!

Peki dedim, "Ya medya, RTÜK?"
Dedi, "Normal"
"Ya reklamlar, reyting?"
"Valla gayet normal"
"Yahu hiç mi ikinci yok?", dedim
Dedi ki, "Normal"

***

Sonra gece yarısı bir haber: 28 Şubat generalleri affedildi! Af gerekçesi, "sürekli hastalık ve kocama hali"ydi. ‘Post modern darbe’ diye anılan, sadece Necmettin Erbakan hükümetinin sona ermesine değil, ‘Milli Görüş’ içinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulmasına yol açan bölünmenin de başlangıcı olarak değerlendirilebilecek askeri müdahalenin aktörleri dün peş peşe tahliye edildi. Bir af da 2019 seçimlerinde iki Saadet Partili sandık görevlisinin öldürülmesine yol açan saldırıya katılan, Pütürge Belediye Başkanı Mikail Sülük’ün babası 67 yaşındaki Hacı Sülük’ün cezasına geldi. Gerekçe yine "sürekli hastalık ve kocama hali" idi. Af kararları sadece Kobanê kararlarıyla aynı güne denk gelmemişti yani, Erbakan’ı iktidardan edenlerle, genel başkanı olarak hayata veda ettiği partinin üyelerini öldüren aynı gün affedilmiş oldu.

Hasta ve yaşlı olduğu için cezaevinde olmaması gereken insanların serbest kalması iyi bir gelişmedir elbette. Ve generallerin bırakılması 28 Şubat hükümlüsü olan demans hastası Vural Avar’ın 2022’de cezaevinde ölümünden bu yana gündemdeydi. Yerel seçimlerde CHP birinci parti olup da ‘normalleşme’ başlayınca nihayet tahliyeler mümkün oldu.

Oysa Siirt E Tipi Cezaevi'nde tutulan, şeker ve tansiyon hastası 74 yaşındaki Nebi İlhan da 2020’de kaldırıldığı hastanede ölmüştü…

Oysa Ağrı Patnos’da ‘Kürtçe ezan okuduğu için’ tutuklu bulunan Ali Boçnak’ın da sağlık sorunları vardı ve 76 yaşındaydı, 2021’de cezaevinde ölmüştü...

Ancak onların ölümleri ya da yerel seçimleri CHP’nin kazanması, halen Van T Tipi Hapishanesi’nde tutulan 82 yaşında ve hasta Makbule Özer'in, Tekirdağ 1 No'lu Cezaevi’nde tutulan ağır hasta Kemal Özçelik’in, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan ağır hasta Özge Özbek’in, Beşiri T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan 72 yaşındaki Mehmet Emin Çam’ın serbest kalmasına yetmedi…

Şubat ayından bu yana azami tutukluluk süresi dolduğu için zaten çoktan serbest bırakılması gereken ancak Kobanê davası karar duruşmasına kadar bırakılmayan Gültan Kışanak çıkar çıkmaz şunu söylüyordu: “Bizim aslında tahliyeye değil, özgürlüğe ve barışa ihtiyacımız var. Umarım hep beraber bu ülkede tüm sorunları özgürlük temelinde çözecek bir mücadeleyi birlikte yürütüp kazanacağız.” 

‘Normalleşme’de durum bu aslında: Evet belki bazıları için normalleşiliyor gibi ama başka bazıları için ‘normalleşme’ olduğu söylenirken bile mücadeleden başka yol görünmüyor…

Hmm, biri anlatsın hemen
Nedir bu normal?
Hmm, canım sıkıldı artık
Yoksa ben miyim anormal?

* Normal / Bülent Ortaçgil’in şarkısı…

Tüm yazılarını göster