Varlık Fonu’nun borç bilinmezi
Türkiye Varlık Fonu, Citigroup ve Çin Sanayi Ticaret Bankası’ndan bir milyar Euro'luk borç için aracılık istedi. Kendisine dönük soru işaretleri olan Varlık Fonu’nun borçlanma girişimi dünyadaki örneklerle uyuşmuyor. Borcun miktarı dışındaki unsurlar da bilinmezlik içinde.
ANKARA - Türkiye Varlık Fonu, kurulduğu günden bu yana gerek yapısı gerek işleyiş biçimiyle tartışılıyor. Varlık Fonu’nu yeni tartışmaların merkezine taşıyan son gelişme 7 Şubat’ta gerçekleşti. Bloomberg’de yayınlanan bir habere göre Varlık Fonu, iki yıl vadeli, bir milyar Euro borçlanmak için Citigroup ve Çin Sanayi Ticaret Bankası (ICBC) ile bir anlaşma yaptı. Varlık Fonu’nun borçlanmaya gitmesi nadir bir örnek. Türkiye’de neden böyle bir adım atıldığını anlamak için öncelikle fonun yapısını ve ayrılıklarını dünyadaki örnekleri gözeterek ele almak lazım.
İMTİYAZLARLA DOLU DENETİMDEN UZAK: TÜRKİYE VARLIK FONU
Türkiye’nin varlık fonu girişimi 19 Ağustos 2016’da 6741 Sayılı Kanunla Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi’nin kurulmasıyla başladı. Kanunda fonun temel amacı, "sermaye piyasasında araç çeşitliliğine ve derinliğine katkı, yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırma, dış kaynak temini ve de alt fonlar kurma amacıyla özel hukuk hükümlerine kamuya ait varlıkların ekonomiye kazandırılması ve fon temininde kullanılması" olarak veriliyor.
Türkiye Varlık Fonu Yyönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyor: Yönetim Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak. Üyeler: Salim Arda, Ermut Hüseyin Aydın M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Erişah Arıcan ,Fuat Tosyalı ve Zafer Sönmez.
Fon’un bünyesinde Ziraat Bankası, Halk Bank, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), BOTAŞ, Türksat, THY, Milli Piyango, Borsa İstanbul, TCDD gibi çeşitli varlıklar bulunuyor. Varlık Fonu, bünyesindeki varlıklarla 200 milyar dolarlık değeri olan bir dev şirket.
Özel hukuka tabi olan Fon’un denetim biçimi, yönetim kurulu üyelerinin aldığı maaşlar gibi temel sorulara net bir yanıt verilmiyor. Fon’un şeffaf olduğunu söylemek mümkün değil. Arsa tahsisi, vergi indirimi, İhale Kanunu’na tabi olmama, SPK düzenlemelerine karşı bağışıklık gibi pek çok imtiyaz fona hasredildi. Ayrıca özel hukuka tabi olan fon, Sayıştay tarafından denetlenmiyor.
BÖYLE OLUR TÜRKİYE’NİN VARLIK FONU
Sayıştay denetiminde olmayan Türkiye Varlık Fonu’na karşı küresel açıdan şeffaflık, varlık fonlarının derecelendirilmesindeki en önemli kriter. Türkiye’deki fona dönük bunu iddia etmek çok zor.
Türkiye Varlık Fonu’nun aykırılıklarını değerlendirmek için küresel varlık fonu dinamiklerine bakmak yerinde olacak. İlk olarak varlık fonları, ihracat fazlası veren enerji zengini ülkelerde kuruluyor. İhracat fazlasını bir anda ekonomiye aktararak kendi paralarının döviz karşısında aşırı değerlenmesini önlemek için varlık fonları kuruluyor ve buradaki döviz varlıkları, ekonomik kriz olduğuna ulusal ekonomi için, işler yolunda gittiğindeyse küresel yatırımlar için kullanılıyor. Bir yanıyla varlık fonları söz konusu ülkelerin ekonomileri için emniyet kemeri, bir yanıyla da küresel kârlı yatırımlarda pay sahibi olmak için bir kanal. Dünyadaki örnekler içerisinde maddi fazlayı kontrol eden bu fonlar borç almıyor, yatırım yapıyor.
Rusya’dan Suudi Arabistan’a Norveç’ten Çin’e uzanan bu fonların diğer önemli bir özelliği fon yöneticileri ile siyaset arasında doğrudan bağ olmaması. Örneğin Kral Salman Suudi Arabistan Varlık Fonu’nun Başkanı değil, Putin Kremlin’den sıkıldım biraz da Fon’da başkanlık yapayım demiyor. Devlet başkanları şöyle dursun, bakanların bile bu tür fonların yönetim kurulu başkanı ya da üyesi olması tercih edilmiyor çünkü fonun kredi notu, çalışması ve imajı açısından olumlu bulunmuyor.
MALEZYA BAŞBAKANI YARGILANDI
Türkiye enerji zengini bir ülke değil. Dahası dış ticarette ihracattan elde edilen yüklü bir döviz birikimi yok. Tam tersi, ciddi oranda cari açığı var. Dahası Türkiye Varlık Fonu şeffaf değil. Siyasi iktidar ile fon yönetimi arasında yönetim kurulu başkanlığı ve başkan vekilliğinde karşılık bulacak şekilde ilişki kuruldu. Bu da Türkiye’ye ve Malezya’ya mahsus. Fondaki varlıkları kendi hesabına kullandığı için Malezya Başbakanı Najib Razak geçen yıl yargılanmıştı. Malezya Varlık Fonu’ndan 4 milyar dolar çaldığı iddiasıyla yargılanan Razak, Mayıs 2018’deki genel seçimi kaybetti.
CEVAPSIZ SORULAR, ALTERNATİF CEVAPLAR...
Türkiye Varlık Fonu’nun dünyada bir ilke imza attığı son gelişme ise döviz cinsi borçlanmaya gitmesi. Varlık Fonu’nun borçlanması neden sorunlu?
Ulusal olarak ülke ekonomilerinin döviz ihtiyacını gidermek için kullanılan yöntemler var. Bunlardan biri Hazine’nin belirli aralıklarla Euro/tahvil cinsi borçlanması.
Türkiye’de Hazine, yılda üç defa Euro-tahvil cinsinden borçlanıyor. Bu yetkinin Hazine’ye verilmesinin nedeni, alınan borcun oranı, bunu kullanım kalemleri, ne zaman ödeneceği, maliyeti gibi unsurların Sayıştay denetimine tabi olması. Göreli olarak şeffaf bir yapı. Oysa Varlık Fonu için bunu iddia etmek güç.
Varlık Fonu’nun bir milyar Euro için başvurduğu aracılar da ilginç. Bu aracıların ilki Citigroup. Citigroup bilinen Batılı bir finans kuruluşu. Buradan borç alabilmek için aracılık istenmesi bir noktada anlaşılır. Ancak borçlanma aracısı ikinci adres dikkat çekici: Çin. Türkiye’nin Çin’den borç alması ilk defa gündeme gelmiyor. İlk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BRICS’in 2018’deki Zirvesi’ne katılmasıyla gündeme gelmişti.
Zirve’ye katılan dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak enerji ve ulaşım sektöründe kullanılmak üzere Çin’den 3.6 milyar dolarlık borç alınacağını ifade etmişti. Ancak o zamandan bugüne ne alınan borcun maliyeti ne de vadesi gündeme geldi. Albayrak’ın açıklaması dikkate alındığında Çin’den alınan 3.6 milyar dolar sektörel bazlı alınmıştı yani Varlık Fonu’nca kullanılması gibi bir durum söz konusu değildi. Albayrak şuan hem Hazine ve Maliye Bakanı hem de Varlık Fonu Yönetim Kurulu Vekili ancak borçlanmaya dönük ne kendisi ne de Varlık Fonu resmi bir açıklama yaptı. Varlık Fonu’nun neden Çin’i borçlanma için tercih ettiği bilinmiyor.
Bir milyar Euro'luk borç için neyin teminat gösterildiği, hangi vade ve faiz oranlarıyla borç arandığı da belirsiz. Bu bilinmezlerin yanında en önemlisi, alınacak olan bu borcun nasıl kullanılacağı. O da bilinmiyor, çünkü Varlık Fonu denetlenmiyor. Durum böyle olunca alınacak borçla döviz bulmakta zorlanan kamu bankalarının kasası mı doldurulacak sorusu akla geliyor. Ayrıca bir aksilik olup da borç ödenemezse borç alınacak kuruluşların hangi varlıklara el koyacağı da muamma. Son olarak ne karşılığında, ne maliyetle ve neden borç almaya çalıştığı bilinmeyen Varlık Fonu’na dönük “paralel hazine” iddiası, döviz cinsi borçlanmayla daha da güçleniyor.