Maskeli balonun maskesiz tek adamı Vladimir Viladimiroviç Putin’di. Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle adı Ebu Minşar’a (Testere Babası) çıkan Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MBS) ustalar kulübünde bir acemi olarak ‘Kim beni gözleriyle devirecek’ diye bakınırken Putin’den aldı beşliği.
Rus lider “Hadi iyi yırttın” der gibiydi. Kendisi, geçen martta, daha Rusya ile bağlantısı kurulamamış eski istihbarat ajanı Sergey Skripal ve kızı Yuliya’nın Londra’da ‘noviçok’ ile zehirlenmesinden dolayı fena cezalandırılmıştı. Skripallar kurtuldu ama olan 26 ülkeden kovulan 160 Rus diplomata oldu.
CIA de cinayetin arkasında MBS’nin olduğuna kanaat getirdikten sonra MBS’nin Arjantin’deki G-20 zirvesine gitmeyi göze alamayacağına dair öngörüler, liderler kulübünün iyilikle bir ilgisinin olmadığı gerçeğiyle yüzleşti.
Uçaktan ilk inen Çinli bir görevliyi, Devlet Başkanı Şi Cinping zannedip töreni başlatan, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’u karşılamayı tamamen unutup konuk lideri ‘Sarı Yelekli’ ile karşı karşıya bırakan Arjantin, Suudi Veliaht Prensi’ni kucaklaması için bizzat Dışişleri Bakanı’nı gönderdi. Gitmeyip de kıymetli misafirlerini federal savcıya kaptıracak değiller ya! Öncesinde Arjantin mahkemesi, HRW’nin Yemen’de insanlığa karşı savaş suçları ve Kaşıkçı’yı öldürtme suçlamasıyla MSB’yi tutuklatma talebini incelemeye almıştı.
Zirvede, G-20 dönem başkanlığının 2019’da Japonya, 2020’de Suudi Arabistan’a verilmesine yönelik ‘2017 Hamburg Zirvesi’nde verilmiş karar da teyit edildi. Yani dünya önümüzdeki 3 yıl boyunca MBS’yi ‘G-20 Troyka’sında bolca görecek. Karar eski olsa da MBS’ye ödül gibi geldi ve dünyanın vicdan cephesinde sızı bıraktı. Fakat gereksiz bir hayıflanma sanki. Sonuçta hangisinin elinde kan yok ki! Aralarında öldürmeyen ve öldürtmeyen mi var?
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın onlarca coğrafyasında olanları bir kenara bırakalım, halihazırda 85 bin çocuğun açlıktan ölmesine yol açan Yemen’deki intikamcı savaştan ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Britanya Başbakanı Theresa May Suudi Veliaht Prens’ten daha az mı sorumlu?
Arjantin’e hareketinden hemen önce Suudi Arabistan’a gelişmiş silah satışının durdurulmasını öngören tasarıyı 37’ye karşı 63 oyla kabul eden Senato’nun tutumu yüzünden keyfi kaçan Trump güya kameraların gördüğü zaviyelerde MBS’ye yüz vermedi. Elbette ‘Testere Babası’nın küresel koruyucu meleği, MBS ile buluşmamazlık edemedi. Yanına kızı Ivanka’yı da aldı. Beyaz Saray’a göre içeride “Hoş beş ettiler”.
May ve Macron demokrasi ligini temsil ettiklerine göre bu sirkte daha 'cambaz' olmaları beklenir. Öyle de yaptılar. İkisi de Kaşıkçı cinayetiyle ilgili soruşturmanın şeffaf olması gerektiğini öğütledi. Baş zanlı da ne desin, “Elbette, şüpheniz olmasın.”
Macron, güya Veliaht Prens’e ‘soruşturmaya uluslararası boyut katılsın’ diye nasihat ederken mikrofonlara yakalandı:
MBS: Endişelenme, endişelenme.
Macron: Endişeleniyorum, endişeliyim. Beni hiç dinlemiyorsun bile.
MBS: Hayır, tabii ki seni dinleyeceğim.
Macron: Sana ne söylediğimi biliyorsun.
MBS: Biliyorum. Tamam, bununla ilgileneceğim.
Macron: Ben sözümün eriyim.
Maksat, ‘hak-hukuk’ diyenler, liderlerini insanlığın değerlerini el üstünde tutarken görsün. Fondaki sufle başka: “Hele şu toz duman dağılsın da silah-petrol işlerine dönelim hayırlısıyla.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MBS’yi tecrit ettirmeye çalışırken yalnızlaşan kendisi oldu. Suud’un sesi Şark’ul Evsat’ın çizdiği tablo pek ibretlik. Gazetenin yazarlarından Selman Dusari, “Suudi Arabistan zirvenin en büyük kazananı olmuştur” derken Abdullah Utaybi şunları yazdı:
“Dünya liderleri, Veliaht Prens’e selam vermek ve görüşmek için birbirleriyle yarıştı. Hepsi de Veliaht Prens’in gönlünü kazanmak ve ortak ilişkileri pekiştirmek istiyordu. Dünya liderleri, Veliaht Prens’e kurtarıcı ve vizyon sahibi olarak bakıyordu.”
Suud medyasını bu havaya sokan basit bir gerçek var:
Muhammed bin Selman zirve sırasında ABD, Çin, Rusya, Britanya, Fransa, Hindistan, Arjantin, Güney Kore, Meksika liderleri ve Endonezya Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile görüştü. Almanya liderleriyle ayaküstü konuştu. Hatta Şark’ul Evsat’ın iddiasına göre Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, MBS ile temas için fırsat kolladı.
Anadolu Ajansı ise, “Zirvenin aile fotoğrafında neredeyse tüm liderler tarafından soğuk karşılanan Muhammed bin Selman birkaç ülke dışında hiçbir resmi ikili görüşme yapmadı” diye haber geçti.
Ayrıca MBS’nin zirve öncesindeki durakları BAE, Bahreyn, Mısır ve Tunus’tu. Zirve sonrası ziyaretlerini Moritanya ve Cezayir’de sürdürdü. Her tokalaşma elindeki kanın izlerini alıp götürdü. Bu düzeydeki hiçbir elin iz tuttuğu yok zaten!
***
Niye tutmuyor?
Suudi Arabistan 748 milyar dolarlık gayrisafi hasıla ile G-20’ye 19’uncu sıradan giren bir ülke. Trump 450 milyar dolarlık silah anlaşmaları bir yana İran’ı kuşatma siyasetinin başarısı için petrol fiyatlarını aşağı çekecek arz artışı için MBS’ye güveniyor. Amerikan piyasalarındaki Suudi yatırımlarının ‘hatırı’ da çok büyük.
Putin ise iki kat düşüşle 50 doların altını gören petrol fiyatlarını azcık tırmandırmak için OPEC cephesinden Suudi Arabistan’a bel bağlıyor. Putin’in ‘makul ve adil’ dediği 60 dolar seviyesi bütçe denkliği ve yatırım projelerini sürdürmek için hayati önemde.
Akaryakıta ek vergi yüzünden Sarı Yelekliler isyanıyla sersemleşen Macron gibi liderlerin görmek istediği son şey petrol fiyatlarındaki istikrarsızlık.
Çin ve Hindistan’ın dış politikasında ‘insan hakları’ diye bir kalem yok zaten. Onların derdi de ‘ucuz petrol’ ve yeni yatırım alanları.
Hindistan petrol dışında ülkenin güneyinde büyük bir rafineriyi Aramco ile hayata geçirmek istiyor. MBS, Hindistan’ın teknoloji, tarım ve enerji sektörleriyle yakından ilgileniyor.
Küresel aktörler arasında Suudilerin Vizyon 2030 projeleriyle ilgilenmeyen de yok.
Birçoğunun gözü 2 trilyon dolarlık değeriyle Aramco’nun piyasaya açılma planında. Suudi Arabistan en büyük petrol satıcısı ve en büyük silah alıcısı. Para cambazlarının umursamazlık edemeyeceği bir pasta.
***
Fakat MBS’nin gördüğü yüz hiçbir şeyin garantisi de değildir. Devran döner parya olur. Tıpkı Muammer Kaddafi gibi. Libya lideri Kaddafi’nin ayaklarının altına halıların sarıldığı dönemlerde en çarpıcı görüntüyü 2011’de linç edilmeden bir yıl önce dönemin İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi vermişti. Sirte’de Arap Birliği zirvesi sırasında Berlusconi, Kaddafi’nin elini öpmüştü. ENİ’nin petrol ve doğalgazdan kaldırdığı milyar dolarlara ilaveten İtalya’nın en büyük bankası Unicredit’in yüzde 7.2’si Libya’nın elindeydi. Savunma alanında Finmeccanica’da da Libya ortaktı. İtalya’nın tükettiği petrolün dörtte biri ve gazın onda biri Libya’dan geliyordu. 1976’da tepetaklak olan FIAT’ı kurtaran da Kaddafi’ydi. Libya, PanAm uçağı Lockerbie üzerinde düşürülünceye kadar 10 yıl boyunca şirketin yüzde 15’ini elinde tuttu.
Yani dün Kaddafi’nin elini öptürten saik neyse bugün MSB’yi ‘muteber’ kılan da odur. Dünya ekonomisinin yüzde 85’ini elinde tutan G-20’den adalet, hakkaniyet, erdem, fazilet beklemek elbette naiflik olur.