Veba isyanı

John Alexander, Eylül 1771 Moskova isyanını anti-feodal bir ayaklanma olarak yorumlayan bazı Sovyet tarihçilerini eleştiriyor. 17 Eylül’de kalabalığın ifade ettiği talepler feodalizmden ziyade idarenin veba önlemlerine karşı maddelerden oluşuyor. Nitekim isyandan sonra yürütülen soruşturma ayaklanmanın örgütlü veya programlı olmadığını ortaya koyuyor.

Sinan Birdal sbirdal@gazeteduvar.com.tr

Eylül 1771’deki Moskova veba isyanı erken modern kamu sağlığı politikalarına yönelik halk tepkisini gözler önüne sermesi açısından çok önemli bir hadise. Bu yazıda esas aldığım John Alexander’ın çalışması Michel Foucault’nun modern idareyle kamu sağlığı arasında kurduğu ilişkiye farklı bir açıdan bakmamızı mümkün kılıyor (1). Nitekim Foucault’ya göre 17'nci yüzyılın karantina tedbirlerine dayanan veba yönetimiyle 18'inci yüzyılın sonunda ortaya çıkan aşılamaya dayanan çiçek hastalığı yönetimi arasında idarenin topluma müdahalesi açısından ciddi farklar vardı. Aydınlanmacı despot imparatoriçe II. Yekaterina çiçek aşısına öncülük eden bir hükümdardı. Ancak aşılandıktan kısa bir süre sonra ülkesini kasıp kavuran hıyarcıklı veba kendisinin modern idaresini ciddi bir teste tabi tutacaktı.

1770-71 Moskova vebası Avrupa’da görülen son büyük salgından elli yıl sonra ortaya çıkmıştı. Alexander’a göre giderek kalabalıklaşan kentte halkın veba olmaksızın da kent idaresine tepki duyması için yeterli sebebi vardı. Veba yönetimi halihazırda kentte yaşanan çeşitli huzursuzlukların üstüne tuz biber ekti. Tedbirlerinin ekonomik etkilerinden cenaze kısıtlamalarına ve karantina uygulamalarına halkta ciddi bir nefret yarattı. Tıbbî müdahalenin ve karantina önlemlerinin etkisiz kalması tepkinin bu önlemleri uygulayanlara yönelmesine yol açacaktı.

Bogolyubskaya Bogomater (Tanrı Sevenin Tanrı’nın Annesi) ikonası. (Vladimir-Suzdal Müzesi)

İKONA 'MİTİNGİ'

Moskova isyanına götüren olaylar zinciri Tüm Azizler Kilisesi’ndeki ayinden çıkan yaşlı bir kadının Varvarskiye Kapısı’nda nöbet tutan muhafıza kapıda asılı olan Bogolyubskaya Bogomater (Tanrı Sevenin Tanrı’nın Annesi) ikonasını aydınlatacak bir lamba alması için 15 kopek vermesiyle başladı. 12'nci yüzyılda Büyük Prens Andrey Bogolyubskiy’in siparişi üzerine resmedilen ve Rus Ortodoks Kilisesi’nde mucizevi güçleri olduğuna inanılan bu ikonada Tanrı’nın Annesi (Theotokos) İsa’sız tasvir edilir. İdarecilerin tedbirlerinden ümidi kesen halk kısa zamanda bu meşhur ikonadan çare aramaya, gelip geçerken önünde dua etmeye başladı.

Nihayet, Semenovskiy Muhafız Bölüğü’nden Saveliy Biakov ve sırma kordon fabrikasından işçi İlya Afanasyev bir lamba alıp ikonanın önüne yerleştirdiler. Böylece ikona önünde biriken kalabalık o kadar büyüdü ki duaları yönetmek için beş rahip olay mahalline geldi. Kütüğü köyde olmasına rağmen şehirde çalışan iktisadi köylülerden Peter İvanov, Biakov ve Afanasyev’le beraber ikonaya gümüş kaplama yaptırabilmek için bağış toplamaya başladı. Bağış veren müminlerin iyileşeceğine dair hikayeler kentte dolaştıkça daha büyük kalabalıklar toplanmaya başladı. İki gün içinde gümüş kaplama için 200 rubleden fazla toplanmıştı. Halkın bu şekilde toplanması elbette otoritelerin dikkatini de çekmekte gecikmedi.

RUHBANIN ŞİKAYETLERİ

Başpiskopos Amvrosiy özellikle olaylara karışan ruhbandan tedirgindi. Moskova’nın seküler otoriteleri dilenciler ve başıboş dolaşanları tasfiye etmeye çalışırken, başpiskopos kentteki işsiz güçsüz ruhbanı denetim altına almaya çabalıyordu. 1768’de makamına oturur oturmaz geleneksel olarak ruhbanın buluşma yeri olan Spasskiy Geçidi’nde rahiplerin toplanmasını yasaklamıştı. 1770’te herhangi bir kiliseye atanmamış olan ruhbanı taşra kiliselerine atamaya başladı. 1771’de ruhban arasında yaygın olan kamusal alanda sarhoşluğu yasakladı ve cezalar ihdas etti. Evlenmeleri zorunlu olan alt düzey ruhban ise 1769’da kendilerini ve oğullarını Osmanlı’ya karşı askere alan düzenlemeleri uygulayan Amvrosiy ve Moskova kumandanı senatör Pyotr Dimitriyeviç Yeropkin’e tepkiliydi. 1763-64’te devletin kilise mallarına el koyması üzerine birçok manastır kapanmış, buralardan geçinen ruhban devlete daha da bağımlı hale gelmişti. Buna karşılık ruhban vaftiz, evlilik, cenaze işlemleri için daha yüksek ücret talep ediyor ve hatta, yasaya aykırı olmasına rağmen, sadaka istiyordu. Amvrosiy polisten sokaklarda dilenen başıboş ruhbanın tutuklanmasını bile rica etmişti. Veba önlemleriyle kilise hizmetlerinden elde ettikleri gelirden olan ruhban, nefretini zaten bir yabancı olarak algıladığı başpiskoposa yöneltmişti. Amvrosiy yarı-Boğdanlı, yarı-Ukraynalıydı ve Kiev ve Polonya’da okumuştu. Ekonomik sıkıntılar ve başpiskoposun idaresine yönelik nefret çok sayıda ruhbanın Varvarskiye Kapısı’nda toplanmasına yol açmıştı.

İDARENİN MÜDAHALESİ

Amvrosiy ve Yeropkin durumun kırılganlığını anlayıp, dikkatli hareket etmeye çalıştılar. Başpiskopos Varvarskiye Kapısı’na iki defa temsilciler yollayıp iki rahip dışındaki tüm rahipleri kilise meclisine rapor vermeleri için davet etti. Ancak bu davetleri cevapsız kaldığı gibi Amvrosiy’e yönelik kuşkuları arttırdı. Amvrosiy’in ikonaya ve toplanan paraya el koyacağı ve bunu hamisi olduğu yetimhaneye aktaracağı dedikoduları dolaştıkça kalabalığın savunma kararlılığı arttı.

Amvrosiy ve Yeropkin akşam karanlığından faydalanarak Peter Stepanov, rahip Fedor Sergeyev ve 6 askeri Varvarskiye Kapısı’na yolladı. Stepanov’un ifadesine göre kendisi kapıdaki muhafız Lukin’e emirlerini açıklayıp para sandıklarından birinin üzerindeki mührü incelerken kalabalık huzursuzlanmaya başladı. Stepanov kendisine yöneltilen soruları cevaplamaya çalışırken kalabalık birden hareketlenip, onu öldürmekle tehdit etti. O da elindeki kilise meclisi mührünü göstererek eğer sandığı mühürlemesini istemiyorlarsa gidebileceğini söyledi. Bu esnada muhafız Lukin’in Stepanov’un bir sandıktaki mührü zaten kırmış olduğunu bağırmasıyla kalabalık görevliyi dövmeye başladı. Dayaktan sonra Stepanov sandıkları bekleyen muhafızlara emanet edilirken civar kiliselerdeki alarm çanları çalmaya başlamıştı. Lukin’in ifadesi ise Stepanov’un çok daha provokatif bir şekilde kalabalığın önünde mührü kırdığını, çıkan arbedede kendisinin Stepanov’u korumak için yaralandığını vurguluyor.

İSYAN YAYILIYOR

15 Eylül gecesi çanların sesini duyan binlerce Moskovalı sokakları doldurdu. Birçoğunun elinde sopalar vardı. Bunlardan biri zangoç Anton İvanov gün boyu nöbet tuttuğu Varvarskiye Kapısı’na koştu. Kendisinin ifadesine göre kalabalıktan gelen ve başpiskoposu öldürüp, manastırı yağmalama yönündeki bir çağrı cevap bulmuş, kitle önce Kızıl Meydan’a ardından Kremlin’e girip Amvrosiy’in Çudov Manastırı’ndaki konutunu yağlamaya başlamıştı. Manastırın şarap tüccarlarına kiraya verdiği kilerlerindeki şaraplar da yağmadan paylarını aldılar. Vebaya iyi geldiğine inanılan alkollü içecekler hükümetin meyhanelere getirdiği kısıtlamalarda bulunmaz olmuştu. Şarabın verdiği coşkuyla kalabalık manastırı baştan aşağıya yağmaladı ancak başpiskoposu bulamadı. Amvrosiy kalabalığın saldırdığı haberini alır almaz Kremlin’i terk etmiş, Donskoy Manastırı’na yola çıkmıştı.

Başpiskopos Amvrosiy’in öldürülüşü (Eser: Charles-Michel Geoffroy, 1845)

BAŞPİSKOPOS LİNÇ EDİLİYOR

16 Eylül günü de isyan dinmedi. Zaten veba yüzünden birçok üyesini kaybetmiş olan polis ve askerin kalabalığa müdahaleleri etkisiz kaldı. Kitle karantina binalarına saldırıyor, buralarda yalıtılmış insanları serbest bırakıyordu. Doktorlar ve diğer tıbbî personel de hedefteydi. Amvrosiy’in yetimhanesinin başında olan ve buradaki çocuklara çiçek aşısı yapan Viyanalı Dr. Charles de Mertens’nin evi yağmalandı. Birçok doktor şehri terk etti. Ancak kalabalığın esas hedefi başpiskopostu.

Beş yüz kişiyi aşan kalabalık öğlene doğru, başpiskopos şehri terk etmeye hazırlanırken, Donskoy Manastırı’na vardı ve onu kilisede ruhbanı müminlerden ayıran ikonalarla bezenmiş bölme duvarının arkasında saklanırken buldu. “Yahudi!” bağırışları arasında Amvrosiy’i dışarı sürükleyen kalabalık iki saat boyunca başpiskoposu tahta ve demir sopalarla dövdü, gözlerini oydu, yüzünü parçaladı, sakalını yoldu, göğsünü hançerledi, kemiklerini kırdı. Kitlenin öfkesinden korkan ruhban ertesi gün dahi Amvrosiy’in cesedini yerden kaldıramadı.

İSYAN BASTIRILIYOR

16 Eylül akşam üstü Yeropkin 130 subay ve askerle kalabalığa karşı harekete geçti. Uyarılarına karşı kitlenin dağılmaması üzerine askere ateş emri verdi. Top, tüfek, süngü, kılıç ve mızrakların kullanıldığı bu saldırıyla kabalalık dağılmaya başladı. Kremlin’den Kızıl Meydan’a çekilen kitle bir yandan çanlarla yardım çağırıyor, diğer yandan çarpışıyordu. Bir ara kalabalık, bir top dahi ele geçirdi. Dört saat süren mücadele sonunda kitlenin dağılmasıyla son buldu.

Ertesi gün Spasskiye Geçidi’nin önünde toplanan barışçıl kalabalık bir subayla görüşmek istediyse de bu talep subayın rehin alınabileceği korkusuyla karşılanmadı. Bunun üzerine kalabalık içinden bazı sözcüler talepleri bağırarak idarecilere iletmeye çalıştılar: Tutuklananlar serbest bırakılmalı, karantina uygulamasına son verilmeli, cenazelerin kilise bahçelerinde gömülmelerine izin verilmeli, karantinadaki herkes serbest bırakılmalı ve karantina binaları yıkılmalı, hamamlar tekrar açılmalı, doktor ve cerrahlar kentten kovulmalı, meyhaneler açılmalı. Olaylardan sorumlu tutulan Yeropkin’in de idamı isteniyordu. Oysa kalabalık pazarlık gücüne dair büyük bir yanılgı içindeydi. Kalabalığın öğlene kadar dağılmaması üzerine Yeropkin emrindeki süvariyle kitlenin arkasından iki yandan saldırdı. Akşam üstüne doğru 800 askerlik bir alayın da kente girmesiyle isyancıların yenilgisi kesinleşti.

İSYANIN NİTELİĞİ

John Alexander, Eylül 1771 Moskova isyanını anti-feodal bir ayaklanma olarak yorumlayan bazı Sovyet tarihçilerini eleştiriyor. 17 Eylül’de kalabalığın ifade ettiği talepler feodalizmden ziyade idarenin veba önlemlerine karşı maddelerden oluşuyor. Nitekim isyandan sonra yürütülen soruşturma ayaklanmanın örgütlü veya programlı olmadığını ortaya koyuyor. Alexander bu soruşturmada tutuklanan, sorgulanan 313 kişinin analizini de sunuyor. Bu listedeki en büyük grup (173) “hane serflerinden” oluşuyor. Ancak hane serfi terimi sosyolojik değil yasal bir kavram. Dolasıyla bu kişilerin hane dışındaki işlerde çalışıyor olmaları azımsanamayacak bir ihtimal. Alexander bu serflerin bir kısmının 1760’lardan itibaren özellikle tekstil sektöründen çalıştığını vurguluyor. Bu uyarılara rağmen Alexander isyana işçi katılımının düşük olduğunu, çünkü işçilerin kentte henüz küçük bir grup oluşturduğunu öne sürüyor. İsyancılar arasında yasal olarak işçi statüsünde olan sadece 14 kişi var.

İsyanın belkemiğini oluşturan hane serfleri efendilerinin Moskova’yı terk etmesi ve kentte zaten sınırlı olan refah hizmetlerinin kısıtlanmasıyla vebadan en çok etkilenen gruptu. Ancak isyanın hedefinde feodal hiyerarşi değil imparatoriçe Yekaterina’nın şehirde uygulamaya çalıştığı veba tedbirleri vardı. Tıbbî müdahalenin vebanın yayılmasında etkisiz olması halkta bu sert tedbirlere karşı şüphe ve tepkiyi arttırmıştı. Aydınlanmacı despotizmin kamu sağlığı alanındaki bu ilk deneyimi askeri harekatla noktalanmıştı. Nihayet Moskova’daki vebanın kontrol altına alınmasını sağlayan ne kamu sağlığı politikaları ne de ikonalar oldu. Şehir ancak kışın bastırıp, sıcaklıkların düşmesiyle salgından kurtulabilecekti.



 1- John T. Alexander, Bubonic Plague in Early Modern Russia: Public Health and Urban Disaster, Oxford, Oxford University Press, 2003.

Tüm yazılarını göster