Birkaç gün ya oldu ya olmadı; çay koyduğum bardağın hususi bir
adı olduğunu öğrendim. İç içe iki bardak gibi duran bardaklara
“cidarlı” denirmiş. Kelimeyi evvela Farsça gibi duydum. Mutat
olduğu üzere Nişanyan online sözlüğe baktım hızlıca. Meğer
Arapçaymış ve duvar manasına gelirmiş. Bana kelimeyi öğreten
arkadaşa şaka yollu “Gazeteduvar’ın rakibi Gazetecidar diye bir yer
kurulsa ya,” dedim. Üstünden üç öğün geçti geçmedi, gazetemizin
kapanacağı haberini aldım. Kötü “rakip” şakam bir kere daha güzide
ülkemizin gerçeklerine çarptı.
Dünden beri gazetemizin veda yazılarını okuyorum. Der demez
aklıma başka vedalar geliyor. İMC’nin kapandığı son canlı yayın,
Hayat TV’nin vedası, kapanan dergiler, kurumlar, yayınevleri, matbu
gazeteler, URL’sinin sonuna habire yeni rakam alarak yeniden yayına
giren haber siteleri – tüm bunların arkasında duran inat. İmlediği
şeyden başka bir şeye dönüşmüş kimi soyadları: İpekçi, Anter,
Zarakolu, Dink… Ana akımın tercih ettiği kelimelerle muhalif
medyanın seçtiği kelime kadrosu. Tüm bunlar bir vedada daha zihnine
üşüşüyor insanın. Arşiv taramaya, belge bakmaya, metin okumaya dahi
gerek kalmadan. İcbarla var olan garip hafıza.
Duvar’daki ilk yazım 24 Eylül 2016’daymış. Vedat Zencir’in
yazısından anlıyorum, Duvar 8 Ağustos 2016’da başlamış yolculuğa.
Yanılmıyorsam gazeteden okuduğum ilk yazı Selim Temo’nundu, sonraki
yazı Ali Duran Topuz’un, sonra İrfan Aktan, Karin Karakaşlı, Murat
Meriç… Ardından Barış Akademisyenleri, birbirinden kıymetli yazar
arkadaşlar. Ben de BirGün ve Evrensel Pazar’ın ardından, Ali Duran
Topuz’un davetiyle katılmıştım kervana. Kervan yola henüz revan
olmuşken. Bu meyanda Ömer Araz’ın da adını anmak isterim. Ve uzunca
yayın yönetmenliğimizi yapan Barış Avşar’ı.
O ilk günlerden beri hem masaüstünde hem telefonda ilk baktığım
haber sitesi Duvar oldu. Şimdi bütün mahzunluğum bir kenara, bir
alışkanlığımın daha benim dışımda belirlenmesinin öfkesini
taşıyacağım. Duvar’ın var ettiği çoksesliliğin ve hak odaklı
haberciliğin yanı sıra Kürtçeye verdiği değeri de anmak gerektiğini
düşünüyorum. Ana akımda asla görünmeyen ama ülkenin en çok
konuşulan anadillerinden biri olan Kürtçenin Duvar’da temsiliyeti
oldukça mühimdi. Bir parantez de kitap ekine ve kitaba verilen
değere. Hem “vitrindekiler” bölümü hem kitap eki de bu yolculuğun
yüz akı duraklarından biriydi kanımca.
2016’da İletişim’in merhum kaptanı Nihat Tuna vefat ettiğinde,
ardından çok dokunaklı bir yazı yazılmıştı. O metnin son
cümlelerini çok sık hatırlarım ilk okuduğum günden beri: “Onu
unutmayacağız, unutamayız. Yeri dolmaz. Kelimeden harf düştü,
eskisi gibi olmaz.” Son cümlenin bir kısmını ben de Duvar için
kurmak isterim. Kelimeden harf düştü. Düştü düşmeye de, Duvar gider
Cidar gelir. Her bardak bir değil ya.
* Kapak fotosu: "Kimse kimsenin derdini bilmiyor"