Soğuk Savaş'ın iki süper gücü SSCB ile ABD farklı dünya görüşlerinin yanında doğrudan savaş durumuna gelmediler. Bu durumun belirgin nedeni nükleer kapasitenin getirdiği dehşet dengesi uyarınca, iki tarafın doğrudan savaşması durumunda, her ikisinin yanında dünyanın da yok olacağı endişesiydi. Peki gerçekten SSCB ile ABD hiç çatışmadı mı? Aslında çatıştı. Doğrudan değil, başka taraflar üzerinden. İşte iki aktörün çeşitli sebeplerle doğrudan çatışmak yerine Kore Savaşı’nda görüldüğü gibi herhangi bir bölgede üçüncü taraflar üzerinden savaşması ve perde arkasından kendi kampını desteklemesine vekalet savaşı (proxy war) deniliyor.
Vekalet savaşının temelinde etki alanını genişletme, bu mümkün değilse rakibinin bunu sağlamasını önleme var. “Düşmanımın düşmanı dostumdur.” ana fikriyle genelde savaş dinsel, etnik, mezhepsel, tarihsel anlaşmazlıkların olduğu noktalara kaydırılıyor.
Soğuk Savaş 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla son buldu, ancak literatüre kazandırdığı kavramlar ve çatışma pratikleri hâlâ güncel. Bunun en bilinen örneğiyse vekalet savaşları oldu. Tarafları değişmekle birlikte vekalet savaşları, beraberinde büyük yıkımlar, etnik ve dinsel temizlik, iç karışıklıklar, bölünme, hastalık ve kıtlık gibi sonuçlar bıraktı.
Söz konusu durumun en açık biçimde yaşandığı ülkelerden birisi Yemen. Yemen günbegün insanlık krizinin içine çekiliyor. Umutların gittikçe tükendiğini de söylemek lazım. Pek çok kuruluş yeni bir Somali yaratıldığını haykırıyor. Bu hafta yüzümüzü önce Yemen’de yaşanan iç savaşa, bunun vekalet boyutuna ve cuma günü de insanlığın yeniden imtihan edildiği kıtlık ve hastalığın pençesindeki insanlara dönüyoruz.
ŞİİLER, SÜNNİLER, MEZHEPLER VE YEMEN
Yemen Aden Körfezi, Umman Denizi ve Kızıl Deniz'e kıyısı olan Suudi Arabistan’ın güneyinde Umman’ın batısında yer alan bir Ortadoğu ülkesi. 25 milyon nüfusu olan ülkede, en büyük azınlık grubu olan Şiiler nüfusun yüzde 30-40’ını oluşturuyor.
Tarihsel olarak Persler ve Roma'nın işgaline uğrayan Yemen 1517-1918 arasında Osmanlı egemenliğine kaldı. 1839’da Yemen’in güneyi İngiltere tarafından işgal edildi, kuzey Osmanlı’da kaldı. 1918’de İmam Yahya’ya bırakılan Kuzey Yemen, 1962’de bir saray darbesiyle Yemen Arap Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü. Cumhuriyetin ilanı ve Şiiler için kutsal olan imamlık mertebesinin kaldırılmasıyla ülkede iç savaş yaşandı. Yemen’deki Şiiler Zeydî koluna mensup ve daha çok kuzeyde bulunuyorlar. Ülkede yönetimiyle Şiir arasındaki çatışma ve gerilim yıllardır sürüyor. Kırsal ve dağlık bölgelerde Şiilerin baskın statüsü devam ediyor. Bunun yanında dekolonizasyon süreci sonunda bağımsız olan Güney Yemen de 1990’da Kuzey’e katıldı, ancak iki bölge arasında gelişmişlik sorunu sürüyor.
Bugün Yemen’deki savaşın taraflarında birisi olan Husiler, adını Şii Zeydi Hak Partisi’nden ayrılan ve 1991’de El-Şabab el-Mümin örgütünü kuran Bedrettin Bin Emireddin el-Husi'den alıyor. Saada bölgesinde daha fazla özerklik, Zeydi okullarının açılmasına izin, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi ve kendilerine yönelik ayrımcılığın giderilmesi Husilerin temel talepleri. ABD ve Suudi Arabistan’la kurulan yakın ilişkilere de eleştirel yaklaşıyorlar.
Husilerin 2004’te kurulan silahlı gücü Ensarullah, bugün Yemen’deki çatışmada söz konusu taraflardan birisi olarak yer alıyor. 2004-2005 arasında hükümetle yoğun çatışmaya giren Ensarullah isyanı bastırılsa da hükümet örgütün kontrolündeki bölgeleri almayı başaramadı.
2009’da dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Salih örgütü tümden ortadan kaldırmak için bölgedeki diğer aşiretlerle işbirliği yaparak Husilere dönük geniş çaplı bir harekat başlattı, ancak hareket bastırılamadı.
YEMEN'İN BAHARI VE FİYASKO
2011’de Arap coğrafyasında yaşanan protestolar ve sokak gösterilerinin bir benzeri Yemen’de gerçekleşti. 30 yılı aşkın süre iktidarda kalan cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in görevi bırakması, yolsuzluk, işsizlik, hükümetin işlevsizliği ve devletin elektrik, su gibi temel ihtiyaçları karşılamadaki yetersizliği isyandaki temel nedenlerdi. Söz konusu gelişmeler karşısında ülkedeki siyasi partiler, Katar’ın kolaylaştırıcılığında Körfez İşbirliği Örgütü Anlaşmasını imzaladı. İki yıllık geçiş sürecini öngören anlaşma, Salih’in görevi bırakmasını ve geçiş sürecinde yardımcı Hadi’nin cumhurbaşkanlığı yapmasını öngörüyordu.
2012 seçiminde tek aday olan Hadi yeniden cumhurbaşkanlığı koltuğuna otururken, çatışmalar da devam etti. 2013’te toplanan ulusal diyalog konferansında anlaşmanın gereklerinin yanında Kuzey ve Güney arasındaki gelir adaletsizliği ve temel hizmetlere erişmedeki sıkıntı damgasını vurdu. Ancak 2014’te bu süreç boyunca fikirleri alınmayan ve talepleri görmezden gelinen Husilerin silahlı kolu Ensarullah çatışma sürecini başlattı. Saldırı, işlemeyen anlaşmayı tamamen bitirdi. Zira anlaşma sadece Salih’in azlini sağladı. Toplumsal talepler, ekonomik reformlar ve çatışmaların barışçıl biçimde çözülmesi içinde gerekli atılımlar gerçekleşmedi. Halkın sürece olan güveninde ciddi sorunlar vardı. Ancak en dikkat çeken faktör hem Husilerin hem Güney Yemen’in yeniden bağımsız olmasını şiar edinen el- Harak’ın (Hareket) görüşmelerin dışında tutulmasıydı. Basit bir biçimde görmezden gelinmenin ötesinde anlaşmayı yapanların aslında ciddi bir toplumsal tabana sahip olan oluşumları yok sayması sadece bu örgütleri değil, toplumun genelinin radikalleşmesine neden oldu.
2014’te Husilerin lideri Abdulmelik el-Husi’nin Hadi yönetimini protesto etmek için sokak çağrısı yapmasıyla Husiler Sana’da bazı hükümet binalarını ele geçidi. 22 Ocak 2015’te Husilerin cumhurbaşkanlığı sarayı ve başbakanlık konutunu ele geçirmesiyle Hadi görevinden istifa etti.. Bu esnada boş durmayan Husiler, 6 Şubat'ta Anayasa Deklarasyonu ilan ederek parlamentoyu feshetti ve bir halk konseyi tesis ettiklerini ve bu konseyin de başkanlık konseyini seçeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Hadi, Aden’e geçti ve hem istifasını geri çekti hem de Sana kuşatma altında olduğu için ülkenin geçici başkentinin olduğunu ilan etti. Hadi’nin istifasıyla kurulan yeni hükümeti, BM Güvenlik Konseyi 15 Şubat 2015 tarihli 2201 no’lu kararıyla, tanımadığını ifade etti. Riyad’a sığınan Hadi’nin dış müdahale talep etmesiyle beraber iç savaş çok taraflı bir vekalet savaşına dönüştü.
BİR YANDA İRAN BİR YANDA SUUDİ ARABİSTAN: YEMEN VEKALET SAVAŞI
Yemen’de hükümet ile Şii gruplar arasında yaşanan iç savaş, daha önce tanımında vurgulandığı gibi kozlarını paylaşmak isteyen bölgesel ve küresel güçlere zemin yaratıyor.
Savaşın bir tarafında bulunan Tahran, Ortadoğu’daki en önemli güçlerden birisi. Lübnan, Suriye, ve Irak politikasında etkisi ve hafife alınmaması gerektiği defalarca kanıtlanmış durumda. İran’ın Husilere dönük destek açıklamaları, silah ve finansal destek sağladığı vurgusu Husilerle İran’ı bir cephe haline getiriyor. Bunun karşısındaysa, Suudi Arabistan var.
Riyad örtük ABD desteğiyle, Bahreyn, Mısır, Kuveyt, Katar, Sudan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas'tan oluşan koalisyon güçleriyle özellikle havadan bombardımanla Yemen’e müdahale diyor. Ayrıca bölgeyi merkez üssüne çeviren el-Kaide’ye de karadan mücadele için yardım ettiği iddia ediliyor.
Yemen’de yaklaşık yarım asırdır yaşanan gerilim, bazı tarihsel uğraklarda tırmanıyor. 2014’ten bu yana iç savaş olarak ele alınıyor. Söz konusu krizin iç savaşa dönüşmesinin ardında pek çok faktör olmakla beraber kısaca ülkenin tarihselliğinden beslenen aşiret ve mezhep bölünmesi, mezhepsel çatışmanın bölgesel rekabetle donatılması, Kuzey ve Güney Yemen’in birleşmesinde ortaya çıkan sancılı süreç, bunun etkileri ve son olarak bölgesel aktörlerden İran ve Suudi Arabistan'ın sürece doğrudan ve dolaylı olarak müdahil olup tarafmışçasına pozisyon almaları gibi faktörler Yemen’in yakın dönemde başarısız-aciz devlet (failed state) statüsüne kaymasına neden oldu. Bunun yanında Yemen bugün en büyük insani krizlerin yaşandığı ülkelerden birisi haline geldi. Cuma günü Yemen Savaşı’nın insani boyutunu ve krizi ele alacağız.