Bilmiyorum kimse farkına vardı mı ama Venezuela'da darbe girişiminin hemen ardından sadece Türkiye değil dünya basınından çok daha önce Gazete Duvar iyi bir gazetecilik refleksi ile darbenin akıbetini duyurdu. Daha çok Bolivarcı kanattan da olsa ülkenin birçok yerindekilere doğrudan ulaşarak, şu an için dünyanın öte ucunda da olsak, uzun yıllar yakından yaşanmışlığın bir sonucu bu. O zaman kaldığımız yerden devam edelim; nasıl oluyor da enflasyonun yüzde milyonlara dayandığı, ciddi gıda sıkıntılarının yaşandığı ve maaşların her geçen gün daha da uçtuğu bir ülkede, dünyanın hegemonya markası ABD’nin açık desteğine rağmen önemli sayıda muhalifin arkasına ordunun bir kısmını da alarak giriştiği bu darbe neden başarısız oldu?
Bir başka türlü sorarsak, derinliği ve etkisi tartışılmaz ekonomik kriz, klasik iktisadi bakış ve haksızlık da etsek vulgar Marksist bakış -bizde de sık rastlanan bir saflıkla- neden yıkılmıyor?
Burada henüz son yazıda sözünü ettiğimiz, Etienne Balibar geliyor aklıma. Onun sözünü ettiği dışlananlardan, ‘Kadınlar oy hakkına kavuşalı çok olmadı; işçiler ise hâlâ hakikaten seçilebilir değiller.’ dediği gibi daha önce dışlanmışların her şeye rağmen bir direnişi bu. Başka ülkelerin aksine dünya kapitalist pazarına daha fazla entegre olabilecek, en azından kuşkusuz Latin Amerika’nın ağır abisi ABD’nin inayetiyle, başlangıçta ya da görüntüde aşılabilecek ‘gıda sıkıntısına’ ve daha düşük bir gerginlik halinde yaşanabilecek bir durum söz konusuyken, her şeye rağmen direnilmesinin ve her kötü gelişmeye rağmen Maduro’nun yanında yer alınmasının nedeni bu.
Burada değineceğim iki unsurdan biri ordu. Bütün kıtanın ordularının ABD’nin tedrisatından geçmiş olması ve her zaman darbelerin baş aktörü olması hiç de sürpriz değildi. Tam aksine bu kadar şeye rağmen Venezuela ordusunun hâlâ Maduro’nun yanında yer alması Latin Amerika’nın yakın tarihine bakıldığında şaşırtıcı. Bunun en önde gelen nedeni, Maduro’nun uzun zamandır ülkenin en önemli yerlerinin yönetimini orduya devretmesi ve bu şekilde de ordunun bir darbeye katılması aynı zamanda kendini de devirmesi anlamına geliyor.
Aynı zamanda devrimin lideri Chavez’in ordudan gelmesi tabii ama ancak benim esas sözünü etmek istediğim şey, ordunun Chavez ile birlikte nitelik değiştirerek, daha çok ‘dışlanmışların’ ordusu haline gelmesidir. Bu sadece neredeyse her ülkede olan ordunun temelinin yoksullardan oluşması değil, aynı zamanda orduya katılmış yoksulların, ordu ile yeni bir kimlik sahibi olmasıdır. Özellikle ilk darbe denemesinden sonra ordu kendisini iyice Bolivarcı devrimin bir parçası olarak görür.
Bu sözünü ettiğim ordunun yolsuzluklarda payının olmadığı, ‘Bolivarcı devrim’in etik bir değişiklik ile ‘yeni insan’ karakterine sahip olduğu, ‘sosyalist ordu olduğu’ değil, bir olgu olarak bu kimliğin diğer avantajlarla beslenerek darbe yanında -hâlâ bugün için- yer almamasının esas nedenidir.
Aynı şekilde en az ordu kadar bir başka unsur da Bolivarcı iktidarı Maduro’ya rağmen ayakta tutan Bolivarcı eğitimin etkisidir. Sadece zenginlerin ve ona güçlükle ulaşabilen orta sınıfın sürdürebildiği eğitimin yanında, Bolivarcı eğitim, ‘dışlanmışları’ belki bugün hâlâ yeterli bir ‘refah’ seviyesine ulaştırmasa bile, sağladığı kimlik ile ortaya çıkan bir direniştir. Burada sözünü ettiğim yine eğitimin yüksek kalitesi ile bir başka bilinç yaratması değil, toplumsal kimliğin uzun süre dışlanmışlar için bir direnç noktası olmasıdır.
Bu darbe şimdilik geride kaldı. Bu nedenlerle Maduro hükümeti birçok analiz sahibinin uzun zamandır söylediğinin aksine, dehşetli bir çöküş halindeki ekonomik duruma rağmen -eğer ABD doğrudan ya da Kolombiya aracılığı ile müdahale etmezse- kendisini yıprata yıprata da olsa bir süre var olacak diye tahmin ediyorum.*
Ve bu, bize ekonominin her şey olmadığının bir hatırlatması gibi geliyor bana…
*Bu arada kişisel bir not düşersem, bütün bunları söylemiş olmam Maduro iktidarını sevdiğim manasına gelmiyor. -Hiçbir iktidarı da sevmediğimin altını çizerek.- Anlattığım şey politik bir olgu ama Venezuela'daki neredeyse bütün arkadaşlarımın her şeye rağmen muhalefet yanında yer almaması da, uzaktan da olsa bir maçı ona göre seyrettiriyor tabii ki.