Douglas Bravo bana kahve yapıyordu. Üç nesil gerilla komutanı. Fidel’in ona yazdığı mektubu okuduğumda 1978’di galiba. Cezaevinde kitabını pelür kağıda geçirmiştik idareden saklamak için. Caracas’ın yüksek katlı binalarından birinde, ofisindeydik. Dağlara alıştığı için böyle yüksek yerleri seviyorlardı galiba ya da kira ucuzdu. O zamanlar bile yetmişini çoktan devirmişti. Çok dinçti. Ölmezsen gerillalık sağlıklı bir yaşam herhalde.
Chavez’den söz ediyorduk. Chavez’in en parlak zamanlarıydı. Onu soldan eleştiriyordu Douglas amca; "... Kapitalizm güçlüdür; onu bir bütün olarak değiştirmezsen o kendini restore eder. Mao Zedung’u bir kere Fransa kültür bakanı Malraux ziyaret etti. André Malraux, İspanya İç Savaşı'nda da bir gerillaydı aynı zamanda eskiden, önemli bir entelektüeldi Fransa’da. Üstelik Fransa, De Gaulle’ün rotasıyla NATO üyesi olmasına rağmen diplomatik ve politik olarak Çin’e çok yakın bir çizgideydi… Bu anekdot çok önemli bir örnek, devrimci bir düşünce kapitalizme karşı. Mao Zedung, yani başkan Mao ile bu görüşmesinden sonra Malraux’un yazdığı kitapta vardır; Malraux diyor ki 'Başkan Mao siz çok mutlu olmalısınız. Çünkü sizin kültür devrimi projesi bütün Çin’de yaşama geçti. Yakın zamanda eğer Fransa’yı ziyaret ederseniz milyonlarca benzerini göreceksiniz.' Çünkü bu proje Malraux’nun çok hoşuna gitmişti. Mao cevap veriyor direkt olarak 'Bay elçi, Bay Bakan Malraux, siz bunu resmi olarak düşünüyorsunuz. Eğer bunu Komünist Parti başkanı da düşünse, bakanlık olarak da düşünse, ordu da düşünse yine de yapılan burjuva ideolojisinden başka bir şey olmaz.' Cumhurbaşkanı, parti başkanı, askeri komisyon hepsi düşünse de bir şey değişmez. Yine de bu, kapitalizmin restorasyonundan başka bir şey değildir . Bunu kapitalizmde gerçekleştirmek mümkün değildir..." Anlattığından hoşnut gülüyordu. Sonra kahvelerimizi yeniliyorduk.
Venezuela üzerinden sosyalizmi eleştirmek isteyenlere yine kahveli bir anekdot o zaman: "Adamın biri ‘Irish coffee-İrlanda kahvesi’ nasıl bir şey diye merak etmiş. Tarifine bakmış, içine viski ve kahve konuluyor, üstüne de krema. Biraz da şeker. Hanım, demiş, bana bir İrlanda kahvesi yap, viski, kahve, krema işte. Eşi içeriden bağırmış; Bey viski yok rakı koysam olur mu? Tamam, demiş adam. Kahve kalmamış, demiş kadın, çay koy, demiş adam, fark etmez. Kadın getirmiş İrlanda kahvesini, krema da yoktu, yoğurt koydum, demiş. Biraz içmiş adam ‘Üstüne yoğurt eklenmiş rakılı çayı’. Yüzünü buruşturmuş, ‘Ne kadar rezil bir şey bu övdükleri Irish coffee’..."
Erdoğan Chavez'e benziyor mu?
Bir de yeni bir akım var; referandumlar ya da Chavez’le Erdoğan benzetmesi. Komik. Yazmıştım. Kavgada bile söylenmez bu ve bu benzetme ancak bir kuyunun başındaki iki adamın benzerliği kadardır. Aralarındaki farkları ise biri kuyudan çıkarmaya çalışır, diğeri atmaya.
Venezuela’nın bugünkü durumu, sosyalist, halkçı politikalarından, mesela oligarşinin elinden petrol paylarını almasından, fabrikaları işçilere vermesinden ya da temel ihtiyaç malzemelerini sübvanse etmesinden değil, bunları az yapmasındandır ve hayat hiç bir zaman siyah ya da beyaz değildir. Bu yüzden, Bolivarcı devrimin çok eskiden beri eleştirdiğim her türlü şeyine rağmen Caracas’ın gecekondu mahallerinden birinde, La Vega’da Chavistlerin kendilerini eleştirenlere gülerek söyledikleri şey geliyor aklıma: Eee siz de ne var ne yok...