Ver İstanbul’u al Kürdistan’ı. Yersen!

Bu seçimde iktidar, her şeyi İmamoğlu’nu hata yapmaya zorlamak üzere kurmuş anlaşılan. Pontus ırkçılığı, havaalanındaki VİP tuzağı, Kürt-Kürtçe-Kürdistan meselesi aynı amaçlı ortaoyunlarıydı. Dersim bahsi de öyle. Fakat şu açık: İstanbullu Kürtler, CHP ve İmamoğlu’na Dersim’i bilmedikleri için oy vermedi ki siz “Dersim” deyince kararlarını değiştirsinler.

Ali Duran Topuz atopuz@gazeteduvar.com.tr

Binali Yıldırım, önce “Kürdistan” dedi. Sonra tepki filan gelince de izahat ihtiyacı duydu:

"Kürdistan sözü Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyetin kurulmasından önce istiklal mücadelesinde bölgeden gelen temsilciler için kullandığı sözdür. Benim ifadem ondan ibarettir."

Kürdistan dediysek, Mustafa Kemal dediği için dedik. Yoksa biz kendiliğinden öyle şeyler demeyiz. Hatta biz kendi kendimize pek bir şey demeyiz, öyle de derler öyle deriz. Seçim gecesi “Kazandım” dediğimiz gibi…

Sahi, “Kürdistan” lafını duyunca zimmetindeki kızgın demiri önüne gelenin kafasına indirecek Devlet Bahçeli’den hiç ses seda yok. Lafta bile olsa, “Al Kürdistan’ı ver İstanbul’u” formülüne o da mı inanıyor yoksa?

DİYARBAKIR TERCİHİNİN SEBEBİ

Malum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi var. Yerel seçim. Yer İstanbul ise insan niye Diyarbakır’a gider?

Boş boş soruyorum, tabii ki İstanbul’daki Kürt seçmenin gönlünü ve aklını çelmek için, görünüşe göre. CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu da bayram tatilini Karadeniz turuna ayırdı, Karadenizli’nin gönlünde taht kurmak için. İki adayın da seçim yerinin uzağına gitmesine yol açan şey, yerel seçimin yerel seçim olmaması.

İstanbul’daki sorunların çözümleri hiç önemli olmayınca gelsin seçmenin gönlünü ve aklını çelecek tiyatral düzenlemeler, gitsin ortaoyunları, retorik ifadeler, şaşırtmacalı söz oyunları, bir de valilerin, kaymakamların gönüllü kötü çocuk rollerine soyunduğu seyirlikler oldu mu, iş tamam… İSPARK’ın niye zarar ettiğini aklı almayan belediye başkan adayı, Dersim’i anlıyor gibi yapacak mecburen, “Kürdistan” deyip Mustafa Kemal’in heykelinin arkasına saklanacak.

MEBUSU VAR KENDİSİ YOK

Kürdistan neresi? Malum, Başkan Erdoğan’a göre öyle bir yer yok. Meclis resmi görüşüne göre de yok Kürdistan. Osman Baydemir’e sorarsak, sol göğsündeki elinin altında. Binali Yıldırım da işte oraya, Kürtlerin kalbine seslenmek için yollara düştü gibi, eski bir Kürt olarak kıvırır bu işi dedilerse demek...

Kürdistan demekle yetinmedi, Kürtçeden de dem vurdu. Hatta İstanbullu seçmene bir vaatte de bulundu: Gerekirse, Belediye Kürtçe kurs da açabilir. Arz talep meselesi. Şarta bağlı. Resmi dil Türkçedir, o değişmez. Kurs? Ne işe yarar peki? Bitlis’ten, Tatvan’dan geldi cevap: Kürtçe tabelalar kaldırıldı. Önce belediye binasından. Sonra da mezarlıktan. Ölülere bile Kürtçe yasak, fiiliyatta; iktidar mensuplarına serbest.

Kurs bu işe yarar belki de: Kürtçe kelimeleri, cümleleri fark edip tabela kaldırmaya. E İstanbul’da bir tek Kürtçe tabela yok. Anons yok. Belediyenin beş dilli, on dilli tanıtım broşürlerinde turizm metinlerinde Kürtçe yok. Kentin en çok konuşulan ikinci dili, yok.

İstanbul, sadece dünyanın en büyük şehirlerinden değil, Kürtlerin yaşadığı en büyük şehir de. Sadece HDP’nin 1 milyonun üstünde seçmeni var. AK Parti’nin de hatırı sayılır Kürt seçmeni var, CHP’nin Kürt seçmeni de hiç az değil. Yıldırım dahil, hiç kimse “Kürtlere” yönelik bir “belediye” hizmetinden söz etmiyor.

TÜM SEVAPLAR BİZİM, TÜM SUÇLAR CHP’NİN

Şartlı kurs meselesinden, Yıldırım’ın “Dersim” kozuna geçelim:

“Dersim hadisesinden dolayı devlet adına özür dileyen bir iktidar var. Buna rağmen Dersim adını ağzına alamayan ve yaptıkları bu fahiş yanlışı bile ikrar edemeyen, kabullenemeyen bir CHP var.”

Devlet işlerinde iktidarın şöyle bir huyu var: Devleti, daha baştan itibaren hiç kimseyle paylaşmaya yanaşmayacak kadar kendisinin addediyor, fakat devletin “kusuru” olan şeyleri başka birilerinin (çoğu zaman İsmet İnönü’nün ve her zaman CHP’nin) omzuna yıkarak temize çıkmış oluyor. Özür meselesi de öyle. (Sahi, Seyit Rıza’ya, “Terörist Rıza” diyen Devlet Bahçeli, Binali Yıldırım’ın Dersim hamlesine de sessiz kaldı. Aynı lafları Kemal Kılıçdaroğlu etse, idamın getirilmesini isterdi. Neyse.)

Binali Yıldırım, şimdiki cumhurbaşkanının sekiz yıl önce söylediği sözün “özür” olduğuna inanmamızı istiyor gibi. O sözler aynen şöyle: “Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun ya. Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim sen mi özür dileyeceksin. Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim, diliyorum. Ancak CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa güya 'yeni CHP’nin genel başkanıyım' diyorsun sensin."

ŞARTLI ÖZÜR ÖZÜR MÜDÜR?

Sokakta birinin ayağına bassanız, “Kendi ardıma özür dilemek gerekiyorsa, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum” derseniz, en hafifinden kabalıkla suçlanırsınız. “Bastıysak bastık ne var” deseniz daha iyi.

E o Tunç-eli Kanunu yapılırken de tüm güç, yetki Mustafa Kemal’deydi? Harekat planlarında bizzat dahli vardı. Ne olacak o zaman? “Kürdistan” demek için arkasına sığındığınız heykelin tunç eli, Dersim nedeniyle CHP’yi ve o zaman doğmamış olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçladığınızda tepenize inmez mi? Heykel konuşmaz, heykel vurmaz, heykel orada öyle durur. “Şartlı” Kürtçe kurs vaadi, nasıl vaat olmaktan çıkıyorsa, Dersim’deki “şartlı özür” özrü özür olmaktan çıkarıyor. “Devlette devamlılık esas” mıydı şiarınız? O halde arşivleri açsanız, kayıp çocukların akıbetini açıklasanız, Seyit Rıza’ya ve beraberinde darağacına attığınız yoldaşlarının itibarını iade etseniz, katledilen on binlerin acısını paylaşsanız? Olmaz. Niye? “Suç” dediğiniz “Dersim hadisesi”nin cezasını yine bir Dersimliye yıkarak size ait devleti temize çekmek için mi?

TİYATRONUN SEBEBİ

Bu “Kürt tiyatrosu”, İstanbul Kürtlerinin aklını ve gönlünü çelmeye yeter mi? Onlar örneğin 31 Mart’ta oy verirken Dersim’in ne olduğunu bilmiyorlar mıydı? Kimin Kürt meselesine nasıl baktığından habersiz miydiler? Kürtçe için kimin ne dediğini hiç duymamışlar mıydı? Kayyımların belediyelerde ne duşlar aldığından ne tatlılar yediğinden bihaber miydiler? Bu tiyatrolarla, bu laflarla değişecek bir şey yok ortada. Bunu iktidar bilmiyor da olamaz.

Biliyorsa bu ortaoyunu neden? Bu seçimde iktidar, her şeyini Ekrem İmamoğlu’nu hata yapmaya zorlamak üzere kurmuş anlaşılan. Pontus ırkçılığı bu nedenle hortlatıldı. Havaalanındaki VİP tuzağı bu nedenle kuruldu. Cinayet CV’sinde milletvekili katilliği de olan Topal Osman bahsi (bizzat iktidar tarafından, övülerek) bu nedenle açıldı. Kürt-Kürtçe-Kürdistan meselesi aynı sebeple güncelleştirildi. Bir hırslı iktidar apolojistinin bir televizyon kanalında İmamoğlu’nu “ama Dersim fakat Dersim” diye sıkıştırma çabası aynı stratejinin öncü tezahürüydü. Bir hata eder, bir olmadık söz söyler, HDP seçmeni ya da iktidara küskün diğer Kürt seçmen 31 Mart’takinden farklı davranır umuduyla.

İyi de o seçmen kararını sizin yaptıklarınız üzerinden verdi, İmamoğlu’nun söyledikleri ve söylemedikleri üzerinden değil.

NOT: Bahçeli, dört gün sonra "Kürdistan" lafına alerjisini gösterdi. Ama Binali Yıldırım'a değil, İsmail Küçükkaya'ya kükredi.

Tüm yazılarını göster