Veysel Çolak: Cinayet çağı şiirleri

Veysel Çolak, aynı zamanda bireysel ve toplumsal açılardan hayatla ve dünyayla kurulan ilişkilerle ilgili bir model önerisi arayışına da girer şiirlerinde. Şiiri hangi sorunu konu ediniyorsa onunla ilgili bir çözüm önerisi de sunduğunun altını çizmek gerekir. Yani durum tespitiyle, betimlemeyle, fotoğraflamayla yetinmez. Bir başka söyleyişle işaret etmekle, yorumla yetinmez.

Abone ol

DUVAR - Modern Türkçe şiirde adını yetmişli yılların başında, yirmi yaşından önce duyuran, sonrasında hep şiir, hep şiire çalışan bir şair Veysel Çolak. İlk şiiri 1973’te Demokrat İzmir gazetesinde Attilâ İlhan’ın yönettiği kültür sanat sayfasında yayımlanır. 1974’te Milliyet Sanat dergisinin düzenlediği “Yılın En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında finale kalan dört şairden biri olur. İlk kitabı “Terin Yaktığı Bir Yaradan”dan başlayarak bugüne kadar yirmiye yakın şiir kitabı yayımlanır. Şimdiye kadar yayımlanan kitaplarının adları ve yayın tarihleri şöyle: “Terin Yaktığı Bir Yaradan” (1978), çocuk şiirlerini bir araya getiren “Sen Balık mısın?” (1979), “Günlerin Yağmurunda” (1980), “Aşk olsun” (1982), “Ötesi Yar” (1985), “Fotoğraf Arkalıkları” (1985), “Ölüler Diyaloğu” (1988), “Umut Aşktadır” (1993), Buz ve Ateş, (1994). “Aşkın La Sesi” (1995), toplu şiirleri “Giz ve Yara” ile “Kalbim Hoşça Kal” (1996), “Güzel Suç” (2000), “İkizim Sevgilimdi” (2000), “Mürekkep Zamanlar” (2005), “Birkaç Kuş Birkaç Anı” (2008), “Amacımız Aşk” (2009), “Hayata Resimaltı” (2011), “O zaman Bitti” (2012), “İki Karanlık Arasında (2014), “Dünyaya Bir Karşılık” (2016).

Veysel Çolak

ŞİİRİN SORUNLARI ÜZERİNE DÜŞÜNEN ŞAİR... 

Çolak’ın kitaplarının çoğunun da ödüllü olduğunu belirtelim. Ödülün bizim açımızdan bir önemi yok. Ancak edebiyat tarihi ve kayıtlar öyle istiyor. Veysel Çolak, bir şair olarak aynı zamanda şiirin sorunları üzerine de düşünmüş, tartışmış, yazmış ve bunları da kitaplaştıran bir isim. Yayımlanmış deneme, inceleme, eleştiri yazılarının yer aldığı kitapları da şiirin için önemli kaynaklar. Çolak son olarak yeni bir şiir kitabıyla buluştu okuruyla. Hayal yayınlarından çıkan kitabı “Kan Kırmızı Hayat” adını taşıyor. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümdeki şiirlerde şair hayatın rengini sorguluyor ve bir tanıma varıyor. Bu bölümdeki şiirlerin altında yer alan mekân ve zaman ibareleri dikkat çekiyor.

Şiirlerin önemli bir kısmının altında “Dünya 2017” diğerlerininse “Yeryüzü 2016” ibaresi yer alıyor. Kitabın ilk bölümünde yer alan şiirler kitaba da adını veren kan, kırmızı ve hayat izlek, konu ve temalarından oluşuyor. Kitabın temel sorunsalı gündelik yaşantı içerisinde maruz kalınan binbir çeşit “hunharlığa” dikkat çekmek, bu konuda duyarlılık oluşturmak, var olan duyarlılığı arttırmak, hayata yönelik canice tutumlara tepki göstermek olarak tanımlanabilir. Kitapta yer alan birçok şiir bu görüşümüzü destekler nitelikte. Kitaba adını veren ve ilk bölümün “Kan! Kırmızı! Hayat!” başlıklı ilk şiiri de onlardan biri. Söylediklerimizin daha açıklayıcı olması için şu iki bölümü aktarmak istiyorum:

Günlük yalanlarınızı akşamdan parlatmışsınız

sofranızda kan, sofranızda şarap, sofranız kan kırmızı

eliniz kadınların bacak arasında

bombalar müzik size, katilsiniz, yüreğinizde put

bu çağda iyi para getiriyor kutsal kitaplarınız.

Pazartesi: Cinayet! Söğütlü kahvede tabutlar!

Salı: Cinayet! Kurtulan çok az bu saldırıdan!

Çarşamba: Cinayet! Gürültülü bir mezarlıktayız!

Perşembe: Cinayet! Tanrıya yalan söylüyor birileri!

Cuma: Cinayet! Salgın hâlinde ölüm haberleri!

Cumartesi: Cinayet! Kimsenin ekmeği yok!

Pazar: Cinayet! Acı süreğen!

'ŞİİR DÜNYANIN AYNASIDIR'

“Dil dünyanın aynasıdır” diyor ünlü Fransız düşünür J. P. Satre. Veysel Çolak’ta da “şiir dünyanın aynasıdır” görüşünün egemen olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yine de onun aynasının çift yüzlü bir ayna olduğunu belirtmek gerekir. Çolak’ın, bir şair olarak çift yüzlü aynasının bir yüzünü dünyaya tutarken diğer yüzünü de kendine tuttuğunu görürüz… “Öfkeydi Sevgilim, Şimdi Yanımda” başlıklı şiirinde de bu çift yönlü aynanın yansıttıkları söz konusudur. Birkaç dize okuyalım:

bir silah öfkesiydin olan bitene karşı, şimdi yanımda

keskin bir bıçak olarak parlıyor dışarıda sesin.

Artık uğramıyor pencereye gelen kumru

çocuklar birbirini oyuna çağırmıyor

artık daha yoğun kimsesizliğin can sıkıntısı

Veysel Çolak da “ter” ve “yara” önemlidir… Bir o kadar önemli olan, daha ilk kitabının adında gördüğümüz “terin yaktığı yara”dır. Çolak’ın şiirinde “ter” bazen emek, bazen aşk içindir. “Yara” da öyle… Bazen aşktan, bazen hayattan, varlıktan, varoluştan kaynaklıdır. Veysel Çolak’ın şiirleri emek, aşk, hayat ve özne arasında kurulan ilişkinin tüm boyutlarıyla açığa çıkarılması, anlaşılması, anlatılması, sorgulanması üzerinedir diyebiliriz. “Sargın” başlıklı şiirde de dile getirildiği gibi:

Sen ve ben, bir de kucakladığımız ateş

rengârenk bir gülüş senin dudaklarında

o anda buluruz sonsuzluğu.

Dostluk ve ihanet, sevgi ve giz, insan ve maske

bu yoğun çelişkiler dikendir uykuma

çığlıktır ölüme sürülen çocuklar

bu yüzden dağılırım yeryüzüne.

Çay demini almamış henüz, her buluşma yarım kalmış

bu yüzden martılar hançer olup gömülüyor denize

her orman çoğaltıyor kendini, bebekler direniyor ölüme

anladım ayağı kırık atları, her şeyi gördüm onların gözlerinden.

Veysel Çolak, aynı zamanda bireysel ve toplumsal açılardan hayatla ve dünyayla kurulan ilişkilerle ilgili bir model önerisi arayışına da girer şiirlerinde. Şiiri hangi sorunu konu ediniyorsa onunla ilgili bir çözüm önerisi de sunduğunun altını çizmek gerekir. Yani durum tespitiyle, betimlemeyle, fotoğraflamayla yetinmez. Bir başka söyleyişle işaret etmekle, yorumla yetinmez. “Yabanıl” başlıklı şiirden alıntılanan şu betiği okuyalım:

Unutma, çıkar gelirim gecikmiş bir akşamdan

yanımda Afrikalı çocuklar, gözlerinde okyanus

ben acının rengiyim onların yanında, kimse tanımasa da

yıkar geçerim kentleri, öcünü alınca bu aşk, gelirim

avludaki serinlikten anlarsın yanında olduğumu.

Veysel Çolak’ta çıkmaz yoktur. Arar bulur, mutlaka bir seçenek sunar. “Aşk örgütlenmektir” tezini yorumlamakla kalmaz. Bunun nasıl gerçekleşeceği üzerine de kafa yorar. Öneriler sunar. İşte, “Bunu Anlasana” başlıklı şiirden birkaç dize:

suçtur diye korkulmaz yaşamaktan

konuşurum gün ortası ve güneşe bakarak

tekmeler kırarım kapınızı, dağılır gösterişli o yalan.

Apansız oluyor her şey, suyu insanlara bölüyorum

çocukları oyunlara bölüyorum, gökyüzünü herkese

böyle olunca örgütleniyor aşk, sen gülüyorsun

içimde bir orman ayaklanıyor, bunu anlasan.

ŞİİRİ 'RUH'UNDAN UZAKLAŞMAZ

Zamana ayak uydurmak bağlamında şiiri, dili, söyleyişi değişse de ilk kitabında okuruyla tanıştırdığı “ruh”undan uzaklaşmadığını söyleyebiliriz… Seksenlerde de, doksanlarda da, ikibinli yıllar ve sonrasında da Veysel Çolak aslında “yetmiş kuşağı”nın sesini korumuş bir şairidir. O nedenle belki de dilinin sık sık oraya, o başlangıç, o ilk çarpılma anının geliştirdiği ruh halinin ait olduğu döneme kaydığını görürüz. Yer yer, o ilk kitabın duygu ve düşüncelerine yöneldiğini söyleyebiliriz. “Özlemek” başlıklı şiirin şu dizelerinde olduğu gibi:

Sığırcıklar siler barları, pavyonları

her geçen gün yorgunluktur daha çok

bir yanda fabrikaların uğultusu, bir yanda kiraz ağaçları

gösterişten uzak ne güzel bir aşktı bizimkisi.

Çolak’ın şiiri iddiacı bir şiirdir. O nedenle de retorik önemli bir söyleyiş biçimidir onun şiirinde. Ancak bu tutumun şiiri, içerdiği tehlikeyi savuşturarak kuru bir savsöz yığınına dönüştürmeksizin güçlendirmesi söz konusudur. O nedenle şiirde retorik tartışmalı olsa da çolak’ın şiirinde bir arıza oluşturmaz genellikle. Öyledir, şiir için tartışmalı bazı öğeler bazı şiirler, bazı şiir anlayışlarıyla birlikte kendini kabul ettirebiliyor. Veysel Çolak dizeyi önemseyen bir şair. Şiirini dize dize kuruyor. “Kan Kırmızı Hayat” kitabında da değişmiyor bu tutumu. Şu betik “Her Şey Yeniden” başlıklı şiirden:

İnsan bir yanlışlıktır kuşların karşısında

aşk ayaklansa hayatın dışına çekilir

bulduğu her beyazlığı kirletir hemen.

En çok buna üzülür bütün zamanlar

bir çocuk kocaman şaşırır.

Sevgiliye yalan olunur her buluşmada

onun gecelerine korkular gönderilir.

“Ter”in ve “yara”nın şairi olarak Veysel Çolak’ın güncel ve tarihsel sorunlarla uğraşmayı sürdürerek yetmişli yıllardan bugüne taşıdığı şiirini, son kitabında daha da büyüttüğünü görüyoruz. “Karanlık ve Duygusal” başlıklı şiirden birkaç dize okuyalım:

Yazılmamış duyguların tarihi

korkunç, kan kırmızı, yabanıl

insan işte, tuhaf bir ikilem

dönerken gitmiş gibi

sanki durakta bekleyen bir yalnızlık.

Girişinde “Bu çağda ve şimdinin içinde, kirli!.” dizesinin yer aldığı kitabın ikinci bölümündeki şiirler, şairler ve şair halleriyle ilgili. Biraz taşlama, biraz alaysı şiirler bunlar. Şu dizeler “Yalandan Şair” başlıklı şiirden:

kışkırtıcı özçekim anlatılar; bir avuç dudak

gözlerindeki buğu, bir de aralanan kapılar

görünüşü ateş ediyor

çağırıp duruyor cehennemine

Söz konusu edilen şair tipini ancak Türkiye’de rastlanır diye düşünüldüğünden olsa gerek şiirlerin altında bu defa mekân olarak Türkiye ibaresi yer alıyor. Bu bölüm çıkarılsa kitap eksik kalır mıydı? Hayatın rengini arayan şairin arayışı sonuç vermeyebilir miydi? Başka sorular da yöneltilebilir. Ancak sözünü ettiğimiz ve şiir okurunun, dikkatine sunduğumuz kitabın, kırk yılı aşan bir süreyi şiirle, şiirin sorunlarıyla uğraşarak geçirmiş bir şairin son iki yılın şiirlerini bir araya getiren son yapıtı olduğunu da belirtelim. Canice, hunharca işlenen cinayetlerin sürdüğü, duygusunu, inceliğini, nezaketini, zarafetini yitirmiş bir çağ yaşıyoruz. Veysel Çolak yaşantımızı yakından ilgilendiren önemli bir soruna değiniyor. Şair sorumluluğunun gereğini yerine getirerek zorbalıkla yok edilene ve oluşan boşluğu dolduranın zalimliğine işaret ederek tepki gösteriyor. 2018 yılının ilk ayını geride bırakmamıza karşın geçen yıllarla kıyaslandığında, yayımlanan şiir kitaplarının sayısında bir hayli gerileme olduğu gözlemleniyor. Bu “kıtlık”ta okura sunulan “Kan Kırmızı Hayat”ın dikkatlerden kaçmayacağını umuyor, kaçmaması gerektiğini de düşünüyoruz.