Mahsun Kırmızıgül, şaşırtıcı bir şekilde ‘seks komedisi’ yapmaya girişiyor ‘Vezir Parmağı’nda. Ama ne kadar yerleşik cinsiyetçi kalıp varsa birbiri ardına sıralayarak…
Filmlerini beğenelim ya da beğenmeyelim Mahsun Kırmızıgül,
2007’de “Beyaz Melek” ile başladığı yönetmenlik kariyerinde,
beşinci filmle seyircinin karşısına çıkarken kendisine bir alan
yaratmayı başardı. “Güneşi Gördüm”, “New York’ta Beş Minare” ve
“Mucize”nin ardından bu kez “Vezir Parmağı” ile karşımızda olan
Kırmızıgül’ün sinema maharetleri açısından ileriye gittiği söylemek
zor ama seyirci her filmini taltif etti ve yönetmeni
cesaretlendirdi.
Bu cesaretten hareket etmiş olacak ki, “Vezir Parmağı” gibi
neresinden tutsak elimizde kalacak bir filmle çıktı karşımıza bu
sefer. Kırmızıgül’ün seyirciyle barışık, eleştirmenlerle kavgalı
bir sinema macerası olduğu az çok biliniyor. Filmlerine basın
gösterimi yapmaması, sinemasını seven eleştirmenlere filmi gösterip
diğerlerinden kaçırması gibi ‘ergen’ tutumları da var. Ama bu
uygulamalar filmler hakkında eleştiri yapılmasının önüne geçemiyor
nihayetinde. Basın gösterimi yapmasanız da film gösterime
girdiğinde salonlarda izlenip üzerine birkaç kelam etme hakkımız
baki. Bu, Kırmızıgül sinemasına olan önyargılardan değil, aksine bu
sinemayı takip etme ve kayıt altına alma ısrarından
kaynaklanıyor.
“Vezir Parmağı”, çevre ve kılık kıyafet düzenlemesinden
Osmanlı’nın son dönemleri olduğunu anladığımız bir zamanda geçiyor.
Köyün birinde bütün erkekler savaşta kırıldığı için kadınlar
‘erkeksiz’ kalıyorlar ve hemşerileri vezire bir mektup yazarak bu
derde bir çare istiyorlar. Vezirin görevlendirdiği bir memur, hamal
pazarından seçtiği beş adamla köye doğru yola çıkıyor. Kadınları
duyan iki memur ve iki çapkın da onların arkasından. Tabii bu
esnada köyün kadınların da “erkek, erkek…” diye yanıp
tutuşuyor.
.
YEŞİLÇAM KOLAJI
Öncelikle “Vezir Parmağı”, Kırmızıgül’ün diğer filmlerinde
olduğu gibi ciddi senaryo sıkıntıları yaşıyor. Ortada bir hikaye
var ama senaryo olduğunu söylemek zor. Senaryo matematiğinin en
basit unsurlarına yer verilmediği gibi, hikaye düz bir çizgide her
hangi bir çatışmaya ya da kırılmaya olanak vermeden ilerliyor ve
giderek yavanlaşmaya başlıyor. Öte yandan ilk elden sayabileceğimiz
“Şekerpare”, “Tosun Paşa”, “Süt Kardeşler”, “Değirmen”, gibi
Yeşilçam klasiklerinin, “Neredesin Firuze” gibi yakın dönem
filmlerinin harmanlanmasıyla oluşmuş ve onların çok gerisine düşmüş
bir taklitle karşı karşıyayız. Hem anılan filmlerin hikaye gücünü
yakalama becerisini gösterememiş olmasından hem de benzer bir
komedi anlayışını tekrar etme çabasından kaynaklanıyor bu. 30 yıl
öncesinin komedisi o dönemin estetiğinin bir ürünü nihayetinde ve
seyirci o filmleri tekrar tekrar izlerken dönemin belleğiyle ve
oyuncular hakkında kafalarındaki imajlarla birleştirerek izliyor bu
filmleri. Dolayısıyla kurduğu bağın gücü de buradan geliyor. Ama
“Vezir Parmağı”nı tahammül edilemez kılan şey bunlar değil.
Nihayetinde iyi oyuncularla kurulmuş, kalabalık bir hikaye var
karşımızda ve vasat da olsa derdini anlatmayı deniyor. Asıl sorun
Kırmızıgül’ün hikayesini anlatma biçiminde, anlatırken seçtiği
karakter ve argümanlarda.
CİNSİYETÇİ ERKEK DİLİ
“Vezir Parmağı”, ülke sinemasının son dönemde görüp gördüğü en
‘cinsiyetçi’ film olarak kayıtlara geçecektir hiç kuşku yok ki.
Kadınların “erkek” diye diye ölüp ölüp dirildiği; “erkek olsun
çamurdan olsun” mantığıyla çok eşliliğin komedi malzemesine
dönüştürülüp normalleştirildiği, ucuz seks esprilerinin havada
uçuştuğu bir dille karşı karşıyayız. Tabi film hazır Yeşilçam’a
selam çakarken ‘Tecavüzcü Coşkun’ ve ‘Nuri Alço’ gibi figürleri de
bu cinsiyetçi komedinin malzemesi haline getirmeyi ihmal
etmiyor.
“Vezir Parmağı”nın elle tutulur iki yanı var. İlki, böylesi bir
dönemde Türkiye’de bir seks komedisi yapma cesarete göstermesi.
Ancak, bunu yaparken seks ve cinsellikle ilgili topluma yerleşik
lümpen dili ve cinsiyetçi söylemleri kullanmadaki ısrarıyla bu çaba
‘cahil cesareti’ne dönüşüyor nihayetinde. İkincisi de, dini
kullanarak küpünü dolduran kadı karakteriyle ve ‘paraları
sıfırlama’ göndermesiyle bugünün siyaset dünyasına yaptığı
gönderme. Ama bu da kör gözüm parmağına yapılıyor.
Mahsun Kırmızıgül’ün erkek diliyle, erkek fantezileriyle süslü
bir ‘seks komedisi’ yazıp çekmesinde şaşılacak bir durum yok da; bu
kadar aklı başında oyuncunun hiç itiraz etmeden böylesi bir işin
parçası olmayı kabul etmesini anlamak zor. İşin daha da can sıkıcı
tarafı, seyircinin de bütün bunları ‘normal’ kabul edecek ve katıla
katıla gülecek olması.
ADI: Vezir Parmağı
YÖNETMEN: Mahsun Kırmızıgül
OYUNCULAR: Mahsun Kırmızıgül, Selim
Bayraktar, Ece Uslu, Yasemin Yalçın, Gülben Ergen, Meral Çetinkaya,
Ali Sürmeli, Peker Açıkalın
YAPIM: 2017 Türkiye
SÜRE: 111 dk.
VİZYON TARİHİ: 27 Ocak 2017
SESSİZLİK VE ÖFKE
.
Asghar Farhadi, “Bir Ayrılık” gibi bir başyapıta imza attıktan
sonra her filmi merakla bekleniyor. Bu filmle kazandığı Yabancı
Dilde En İyi Film Oscar Ödülü’nün ardından bir kez daha aynı ödüle
aday gösterildiği filmi “Satıcı” bu hafta sinemalarımızda. İlk kez
gösterildiği Cannes Film Festivali’nde senaryo ve erkek oyuncu
ödüllerini kazanan yapım, “Bir Ayrılık”ta olduğu gibi İran
toplumunun kılcal damarlarında geziniyor.
“Satıcı”, Arthur Miller’ın “Satıcının Ölümü” oyununu sahneye
koyan tiyatrocu bir çifte odaklanıyor. Rana yeni taşındıkları evde
bir saldırıya uğruyor. Saldırının ardından Rana sessizliğe gömülüp
bu travmayı kendi içinde atlatmaya çalışırken, kocası Emad
yaşananları hazmedemeyip intikam alma yoluna gidiyor. Farhadi, “Bir
Ayrılık”ta boşanmak üzere olan bir çiftin izini sürerek İran’da
kadın-erkek rollerine ve hukuk süreçlerine ilişkin güçlü bir hikaye
çıkarmıştı karşımızda.
“Satıcı” da aslında bir anlamda bu süreçlerin özellikle kadınlar
için çok da tercih edilen bir yol olmadığını, devlet kurumlarıyla
ilişki kurmaktansa meseleyi kendi içlerinde halletmeyi tercih
ettiklerini gösteriyor seyirciye. Ama bunun ötesinde ülkedeki
‘kadınlık’ ve ‘erkeklik’ rollerine dair önemli gözlemler içeriyor.
Farhadi’nin hikayelerinde kadınların üstlendiği roller tartışmalı
olsa da – çünkü kadının bir talebi ya da başına gelen bir şey
erkekleri zor durumda bırakıyor- sonrasındaki gelişmelerin İran
toplumunun işleyişi hakkında önemli verilerle dolu olduğunun altını
çizmek gerek. Burada da meselenin gelip düğümlendiği yer ‘suç ve
ceza’ oluyor aslında. Farhadi’nin senaristliğinin yönetmenliğinden
çok daha güçlü olduğu bir gerçek. Filmde suçlunun kurbana dönüşüm
sürecini öylesine ustaca anlatıyor ki, finalde kendinize şaşırıp
kalıyorsunuz.
“Bir Ayrılık” kadar güçlü bir film olmasa da “Satıcı” yalnızca
İranlıların değil, insan doğasının derinliklerinde gezinmeyi
başaran usta işi bir yapım olarak görülmeyi hak ediyor.