Vicdanı cüzdana ezdirmeyen hakimlerin adalet arayışları 

Hâkim ve savcıları büyük bir özveri içinde çalıştıkmaktalar. Enflasyon karşısında hâkim, savcı ve yargı çalışanlarının da diğer mesleklerde çalışanlar gibi ekonomik yönden korunması zorunludur.

Abone ol

İzzet DOĞAN*

5 Nisan 2023 günlü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren torba kanunla Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı, Sayıştay Başkanı, Yargıtay C. Başsavcısı, Danıştay C. Başsavcısı, Yargıtay-Danıştay Birinci Başkan Vekilleri, Yargıtay C. Başsavcı Vekili ve Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Daire Başkanlarına verilen yüksek hakimlik tazminatı, kıstas aylık oranı ve ek tazminat oranları yükseltilerek Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri ile eşit hale getirildi. Artık yüksek yargıda görev yapan yargı mensupları arasında maaş farkı kalmadı. Yapılan zamlar emekli maaşına ve ikramiyeye de yansımaktadır.

Bu yeni düzenleme ile yüksek yargıda çalışanlara 15 bin TL’ye varan oranlarda zam yapılırken kürsüde çalışan hâkim ve savcıların düşünülmemesi ve onların da maaşlarında iyileştirme yapılmaması doğru olmamıştır. Özellikle Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile aynı statüde olan ve kadro durumu nedeniyle yüksek yargıda çalışamayan birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcıların bu konuda gösterdikleri tepki ve adalet arayışları çok haklıdır.

Bu rahatsızlıktan ötürü de Yargıda Birlik Derneği'nden binin üzerinde hâkim istifa etmiştir.

SEÇİM RÜŞVETİ

2014 yılında yaklaşan HSYK seçimleri öncesi hükumetin hâkim ve savcılara yaptığı zam tartışma yaratmıştı.

Birgün gazetesi haberi “yargıya rüşvet tartışması” başlığı altında verirken 1155 lira zammın HSYK seçimlerinden 2 gün sonra 14 Ekim'de görüşüleceğine dikkat çekmiş, Sözcü Gazetesi de haberi “vicdan mı, cüzdan mı ağır basacak" başlığı ile vermişti.

O günlerdeki haberlerde ve açıklamalarda “yargı cüzdanla vicdan arasında” sözleri yer alıyordu. Hatta "bu zam değil siyasal rüşvet" diyenler de vardı.

YARSAV Başkanı Murat Arslan da, hâkim ve savcı maaşları konusundaki yeni düzenlemenin HSYK seçimlerinin hemen öncesinde gerçekleşmesine dikkat çekmiş ve:

“Yapılan yeni maaş düzenlemesi hâkim ve savcılar açısından bir haktır, hakkın teslimidir. Ancak yargıyı onurlu kılan bağımsızlık özelliğinin hiçbir seçim rüşvetine feda edilemeyeceğine inanıyoruz.” demişti.

2006 yılında yaşamını yitiren Yargıtay Başkanı Mehmet Uygur, 1998-99 adli yıl açılış töreninde, yargıçların vicdanları ile cüzdanları arasında sıkıştığını ileri sürmüştü. Uygur o konuşmasında her ne kadar, hâkim ve savcıların zor ekonomik ve fiziki koşullarda görevlerini yapmaya çalıştıklarını ifade etmek istemiş olsa da, amacı aşan bir algılamaya yol açmıştı. Ayrıca her meslekte çıkacak ve en azı yargıda olan çürükleri bir yana bırakırsak, her türlü zor koşullarda onurları ile görev yapan binlerce yargıç ve savcıya ağır haksızlık etmişti. 

O konuşmasında: “vicdanıyla cüzdanı arasına sıkışan hâkimin kararının tam ve sağlıklı olacağını düşünmek, insan aklına ters düşer” diyen ve yıllar sonra Gaziantep’te fahri doktora ile ödüllendirilen, cüppe giydirilen Uygun, Türkiye’de her kesimin vicdanı ile cüzdanı arasına sıkıştığını belirtmiş “ekonomik anlamda kendisini rahat hissedemeyen hakimlerin çok sağlıklı olamayacağını vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışıp kalacağı cümlesiyle ifade etmiştim” demiştir.

Cüzdan dediğimiz şey geniş anlamda insanların maddi varlıklarını içerisine koyup, sakladıkları, taşıdıkları, koruyabildikleri bir araçtır. Herkes cüzdanının dolu olmasını ister. Cüzdanı dolu olanlar kendilerini daha güçlü, güvenli ve mutlu kabul edebilirler. Hiç kimse cüzdanının boş olmasını istemez.

Vicdan ise, kişinin kendi davranışlarını doğruya dönük yargılamasıdır ve insanın içindeki gizli bir güçtür. Her insanda olması gerekir fakat kimi kullanır, kimi kullanmaz. Kullanmayanlar, vicdani davrananlar tarafından yargılanırlar.

Cüzdanı ayrı vicdanı ayrı tutamayanlar görev alanlarında ve toplumda “çürük” kişi olarak tanınırlar. Onlardan geriye miras olarak onursuz bir tablo kalır.

Yıllar önce Yargıtay Başkanı Uygun’un açıklaması üzerine Sabah Gazetesi'nde hâkim ve savcıların görüşlerini içeren bir röportaj yayınlanmıştı. Ben orada anımsadığım kadarıyla “Cüzdanı bir yana bırakalım. İş yükü o kadar fazla ki doktora bile gidemiyoruz" demiştim.

Beyoğlu Adliyesinde görevli bir Cumhuriyet Savcısı ise “Aldığım takım elbisenin taksitini ödeyemiyorum“  demişti.

Ne var ki açıklamalar metin içinde ismimizin yanında aynen yukarıda anlattığım gibiydi fakat fotoğraflar karışmış, benim fotoğrafım onun açıklamasına, onunki de benim açıklamama eklenmişti. Yani bir bakıma tehiri takdim denen şey.

Bir süre sonra merak ettim ve C. Savcısını bulup “Takım elbise parasının taksitini" nasıl ödeyemediğini sordum. 

Açıklaması şöyle oldu: “Mesleğimin ilk yıllarıydı. Cumhurbaşkanının bir resepsiyonuna davet alınca eşimle birlikte Ankara’ya geldik. O gece için aldığımız elbiseler pahalıydı ve ödemede zorluk çektik.”

HÂKİM VE SAVCILARIN EKONOMİK SIKINTI İÇİNDE OLMAMALARI ZORUNLUDUR

Hâkim ve savcıların büyük bir özveri içinde çalıştıklarından kuşkum yoktur. Ben de her gece eve dosya götürdüğüm gibi, dinlence günlerimde de adliyeye gider çalışırdım. Adaleti sağlamak için çalışma saatleri yetersizdir. İlçelerde mesai sonrası çalışır ve sonra yürüyerek eve dönebilirsiniz. Ancak büyük kentlerde bu olanak yoktur. Geçip giden zamanları aile yaşamınızdan da çalmak zorunda kalırsınız.

Son yıllarda çok yükselen enflasyon karşısında hâkim, savcı ve yargı çalışanlarının da diğer mesleklerde çalışanlar gibi ekonomik yönden korunması zorunludur. Çünkü geçim koşulları insanları çok zorlamaktadır. Lojman bulamayan bir hâkim-savcı ya da bir başka kamu görevlisinin aylık gelirinin özellikle büyük kentlerde oturacağı konut kirasına ne oranda yeteceğini ya da yetip yetmeyeceğini düşünmek bile insanı kaygılandırıyor.

*E. İstanbul Yargıcı