Vin Diesel, bilindiği gibi 80’li yılların sonundan itibaren ivme
kazanmış aksiyon/bilimkurgu türünün, zamanında Sylvester Stallone
veya Arnold Schwarzenegger’in yaptığı gibi, yer aldığı bir filmi
sırtlayabilecek ve oyunculuk açısından yeteneği kısıtlı görünse de,
karizmatik duruşu, kaslı vücudu ve ‘derinden’ gelen, maço sesiyle
aksiyon/bilimkurgu filmlerinin, son dönemde aranılan yıldız
isimlerinden biri…
Aslında Diesel’i değindiğimiz seleflerinden ayıran nokta, onlar
gibi belli bir kariyerden sonra kendisinden hiç beklenmeyecek,
oyunculuk gücünü öne çıkaracağı ancak ‘Star’ karizmasına da
uymayacak roller seçmemesi ve her ne kadar ‘Saving Private Ryan’
gibi filmlerde ‘deneme’ turları yapsa da genelde özünü kaybetmeyen
aksiyon yapımlarının merkezinde olmayı tercih etmesi oldu.
Özellikle aksiyon tutkunu erkek seyircilerin fetiş ‘At-kadın-silah’
üçlüsünü modernize edip ‘At’ın yerine ‘Spor araba’yı koyan ‘Hızlı
ve Öfkeli’ serisinin unutulmaz karakterlerinden biri de kuşkusuz
Vin Diesel’in hayat verdiği Dominic Toretto’ydu…
Bu hafta sinema salonlarımıza uğrayan ‘Bloodshot’, Vin Diesel’in
bir diğer özdeşleşmiş olduğu seri olan ‘Riddick’i anımsatan yani
bilimkurgu ile aksiyonu harmanlamış, bir Amerikan çizgi romanından
uyarlanmış ve bir kez daha sırtını ‘Star’ oyuncusuna dayamış, bizce
oldukça ortalama bir yapım…
En tehlikeli operasyonlarda kilit bir rol üstlenen Ray Garrison,
hem rehine alma olaylarındaki ikna becerisiyle hem de üstün silah
kullanma becerisiyle çok başarılı bir özel askerdir. Çok tehlikeli
işini ve mutlu ev hayatını hep ayırmaya çalışan Ray’in yaşamı,
evini basıp, eşini öldüren bir çete tarafından kabusa dönüştürülür.
Bu saldırı sonunda kendisi de vurulmuştur ancak gizli çalışan, bir
tıp merkezi (!) tarafından hayata döndürülmüş, özel güçler kazanmış
ama hafızası ‘sıfırlanmıştır!’. Başta arada ‘geri dönen’
hatıralarla kişisel intikamını almak isteyen Ray, daha sonra bu
‘tıp’ merkezinin çok daha derin bir amacı olduğunu ve kendisinin
neden ‘geri döndürüldüğünü’ anlamaya başlar.
KLASİK BİR GİRİŞ…
‘Bloodshot’, biçim ve görsel açıdan tempolu, genelde başarılı
kadrajlarla resmedilmiş, soğuk bir ortamda, çok orijinal olmamakla
beraber yine de dikkati ayakta tutan bir ‘rehine kurtarma’
operasyonu sekansı ile açılıyor. Daha sonra senaryo yine
beklenildiği üzere bu ‘karakterin’ iki hayatı olduğuna, soğukkanlı
ve profesyonel bir asker kadar şefkatli ve dikkatli bir koca
olduğuna da işaret ediyor. Diesel’in bu duygusal sahnelerde biraz
‘otomatik pilot’a bağladığını ve çok çaba sarf etmediğini hesaba
katarsak, hikaye, yerinde bir kararla, fazla zaman kaybetmeden, en
iyi yaptığı şeyi, yani yumruk yumruğa kavga sekanslarını sunmaya
başlıyor. Bu tip ‘yakın dövüş’ kavgalarının artık ‘uzmanı’ olmuş
Diesel her zaman olduğu gibi düşmanlarının tozunu attırıyor ve kötü
sonuçlanan bu olayın devamında senaryo ‘Death Wish’ tarzında klasik
bir ‘intikam’ hikayesine dönüşmekte gecikmiyor.
Filmin bu kısmında şunu da belirtmekte yarar var: Hikaye aksiyon
açısından göz doldursa da inandırıcılık açısından bazı boşluklar ve
tutarsızlıklar barındırıyor: Örneğin bu kadar tehlikeli ve gizli
operasyonlarda yer alan bir özel asker, nasıl sıradan bir işte
çalışıyormuş gibi, elini kolunu sallayarak evine döner? Aynı
şekilde bu kadar kritik pozisyonda olan bir adamın evinde neredeyse
hiçbir ekstra güvenlik önlemi olmaması ve ‘kötü’ bir çetenin
rahatça eve girip saldırması da pek gerçekçi durmuyor. Yine de son
kertede aklımızı bu ‘açıklıklarla’ çok meşgul etmeden, dikkatimizi
olayın ‘macera’ yönüne çeviriyoruz.
BİR TÜR ‘ROBOCOP’ DEĞİL!
Filmin devamında yer alan yani Ray’in tekrar hayata
döndürülmesi, ekstra süper güçler kazanması ve hafızasının
‘sıfırlanması’ gibi sekanslar, pek bir özellik taşımayan, dev bir
laboratuvar izlenimi uyandıran, ufak bir personel ve onların
patronu olan biraz eksantrik bir bilim adamının eşliğinde
gerçekleştiriliyor. Ancak bu sekanslarda hikayeye zenginlik
katabilecek başkarakterin şaşkınlığı ve bu yeni hayata (daha
doğrusu ölümden dönmeye!) alışması, geri kalan yaşamının amacını
sorgulaması ve belki de en ‘eşelenmesi’ gereken konu olan ‘Bilimin
ahlak sınırlarını zorlaması’ gibi temalar burada hiç ele alınmamış,
‘ekspres’ bir şekilde halledilmiş gibi duruyor. Kısacası filmin
başında da olduğu gibi ‘olayı uzatmadan aksiyona geçelim!’ tarzında
bir havası var. Dediğimiz gibi Ray’in bu tıp merkezini biraz ‘tatil
yeri’ gibi karşıladığını, ‘üstün insan’ haline getirilmiş
vücudunun, en azından dışarıdan hiçbir farklılık göstermediğini ve
Ray dışındaki bütün yan karakterlerin sadece ‘saf kötü’, ‘güzel ve
dost olacak kız’ veya ‘iyi görünen ama kötü hale dönüşebilen bilim
adamları’ gibi ‘klişe’ kokan tiplemeler olduğunu göz önüne alırsak
açıkça hikayenin devamında da elimizde pek bir şey kalmıyor.
Uyarı: Yazının buradan sonrası bazı sürprizleri açık
etmektedir!
SENARYONUN KIPIRDANMASI…
Bütün bunların yanında, aslında senaryo filmin yaklaşık yarısı
geçtikten sonra ilginç bir yön yakalıyor: ‘Ölmeme’ ve ‘yaralarının
hemen kapanması’ gibi güçlere kavuşmuş Ray adeta bir tür yapılı
‘Wolverine’ gibi kişisel hesabı olduğu bütün çeteyi temizledikten
sonra kendisinin nasıl ‘kullanıldığına’ dair içinde şüpheler
belirince hikaye bir ‘tık’ da olsa seviye atlıyor. Bahsettiğimiz
tıp merkezinin göründüğü kadar ‘masum’ olmaması, ‘geri
getirdikleri’ insanların eski travmalarını kendi hesapları için
kullanmaları, hikayeye ilginç açılımlar getiriyor. Ancak senaryonun
bu ilginç ‘virajı’, kısa bir süre sonra hız kaybediyor, sanki
hikayenin geri kalanını kurtarmak için ‘nefesi’ yetmiyor. Anlık bir
şaşkınlık yaşadıktan sonra tekrar yumruk yumruğa dövüşmelere,
çarpışmalara ve bazen gerçekçilik sınırları zorlayan ama izlemesi
keyifli aksiyon sekanslarına dalıyoruz.
Sonuç olarak, görsel efekt dalında uzman olan ancak sadece
ikinci defa yönetmenlik yapan David S. F. Wilson’nın bu formasyonu
filminin her karesinde kendini belli ediyor. Aksiyon sekanslarında
Wilson bütün deneyimini konuşturup göz doldururken, senaryosundaki
hakimiyetsizlik, tutarsızlık ve zayıflık zaman zaman
hissediliyor.
Sanki yönetmen de, Vin Diesel de diyor ki: ‘Düşmanlarımı dümdüz
ediyor muyum? Gerisi teferruat!’…
BLOODSHOT / DURDURULAMAZ GÜÇ
Yönetmen: David S. F. Wilson
Oyuncular: Vin Diesel, Eisa Gonzalez, Sam
Heughan, Toby Kebbell, Guy Pearce, Lamome Morris, Talulah Riley,
Alex Fernandez…
Ülke: ABD