Korona salgınının küresel siyasete etkileri üzerine yazmak,
sonuçları öngörmek açısından riskli olmakla birlikte bazı ana
eksenler ve eğilimlerden söz edebiliriz. Tartışmalar çoğunlukla
korona salgını sonrası dünyanın alacağı şekil üzerine
yoğunlaşırken, ABD’nin konumu, Çin’in salgına daha etkili cevabı ve
kıvrak görünen diplomasisi yapılan değerlendirmeleri etkilemeye
başladı. Bu salgından küresel bir altüst oluş, hegemonik bir el
değiştirme, yeni bir ekonomik modele yönelme gibi çıkarımlar
yapıldı. Bu yazıda özellikle küresel sistemin yapısal
özelliklerinin dönüşümüyle ilgili dinamiklere dikkat çekip, bu
krizin hegemonik bir dönüşümü gerçekleştirmeye yetmeyeceğini ileri
sürüp bazı öngörüleri tartışacağım.
AMERİKAN KAPİTALİZMİNİN VİRÜSLE İMTİHANI
Amerika’nın sert ve vahşi bir kapitalist sisteme sahip olduğunu
hepimiz biliyoruz. Zaten ABD sistemi de bu konuda açık ve şeffaf
çalışıyor, kendisinin bir sosyal devlet olduğunu iddia etmiyor.
Örneğin, ABD pekala evsizlere barınak sağlayacak ekonomik imkanlara
sahip ve Afganistan işgaline harcadığı paranın küçük bir kısmı bu
sorunu çözmeye yeterli. Ama bunu yapmaması ideolojik bir tercih,
izlediği kapitalist modelin bir gereği. Aynı durum korona salgını
için de büyük ölçüde geçerli. ABD'nin devasa bir sağlık endüstrisi
var. Dünyadaki en büyük 10 ilaç şirketinden yıllara göre 6-7’si ABD
menşeli. Dolayısıyla, korona salgınıyla baş etmekteki zorluğun
temelde iki nedeni var. İlki tabii, ki Trump yönetiminin inkarcı ve
uyarılara rağmen yeterince önlem almayan yaklaşımı. İkincisi ise
Amerikan sağlık sisteminin aslında çok gelişmiş olmasına rağmen
tamamen özel bu sistemin yaygın, toplumcu bir anlayışla hareket
etmemesi. O yüzden tamamen halk sağlığının söz konusu olduğu bir
krizle baş edememesine şaşırmamak gerek. Bu zaten Amerikan sağlık
sisteminin en zayıf yönünü oluşturuyordu. Dolayısıyla, ABD'nin
yaşadığı sorun bir kapasite sorunundan çok bir tercih sorunu.
Sistemin geleneksel olarak tercihini dar, dikey ve sigortası (iyi
ve düzenli geliri olanlar) olanlar için kullanması, buna göre
kurulmuş olması.
Bir başka nokta ise bazı tıbbi malzemelerin eksikliğinin
yaşanması. Bunun da temel nedeni özellikle maske, önlük ve solunum
cihazı gibi malzeme üretiminin çok uzun süre önce ABD’den
çekilmesi. Bu bir zayıflık işareti değil. Tam tersine ABD
1970’lerden itibaren mesela tekstilden çekilmeye başlayarak daha
yüksek teknolojili sektörlerde yoğunlaşmaya başladı. Sonuçta 2.
Dünya Savaşı yıllarında 300 bin savaş uçağı üretmiş bir ekonomiden
söz ediyoruz. Kısa bir adaptasyon süreciyle birlikte başta otomotiv
devi General Motors olmak üzere çok sayıda firma solunum cihazı
üretmeye başladı.
VİRÜS VE HEGEMONİK DÖNÜŞÜM
ABD salgında hasta sayısı açısından rekor kırarken, Çin’in
salgınla etkili bir şekilde baş etmesi, küresel liderlik konusunu
ve Çin’in ekonomik/siyasal modelinin üstünlüğü tartışmasını
beraberinde getirdi. Bu krizden acele bir hegemonik değişim
çıkarmak şu anki koşullarda gerçekçi görünmüyor. Küresel
siyasetteki konumlanışları belirleyecek olan salgınla nasıl
mücadele edildiğinden çok salgının getirdiği ekonomik, siyasal
sonuçları, derinleşen krizleri hangi ülkenin daha iyi yöneteceği
olacak.
Öncelikle şu belirtmek gerekiyor. ABD, Trump yönetimi altında
küresel liderlik ya da hegemonik pozisyondan geri çekilmiyor. Bir
yandan bunu kendisi için daha az maliyetli hale getirmeye
çalışırken, öte yandan artık açıktan rakip olarak gördüğü Çin’i
baskılamanın yollarını arıyordu. Hegemonik el değiştirme, yani
Çin’in ABD’nin konumuna gelmesi, korona pandemisinden çok daha
derin, küresel ekonomik yapılanmayı, kurumları, siyasal, askeri,
istihbari mekanizmaları ilgilendiren bir dönüşümü gerektiriyor. Bu
noktada çok kısaca belirtmek gerekirse üç kritik husus ve kriter
öne çıkıyor: Çin’in böyle bir rolü yerine getirme talebi, bunu
gerçekleştirme kapasitesi ve buna verilecek rızanın olması.
Bu kriz sürecinde ABD merkezli Batı sistemi iktisadi olarak
yıkılırsa ve derin bir krize girse bile Çin’in buradan hegemon
olarak çıkması mümkün değil. Çin yönetimi uzun süredir ucuz
krediler vs ile iç pazarını güçlendirerek ekonomisini dışarıya yani
ihracata bağımlı olmaktan kurtarmaya çalışıyor ama bütün çabalarına
rağmen bunda başarılı olabilmiş değil. Kaldı ki, ülkeye çok büyük
oranda Batı’dan sermaye girişi var. Bunlar olmadan Çin’in iktisadi
olarak büyümesi çok zor. Kaldı ki, yükselen bir hegemonik gücün
dünya ekonomisini bir şekilde finanse edecek mali kaynak ve
kurumları olması gerek. Bu dönemde özellikle AB ülkeleri için sıkça
gündeme getirilen "Yeni bir Marshall Planı" beklentisine mesela
Çin’in vereceği bir cevap yok. Çin Avrupa coğrafyasına devasa bir
kaynak ayırsa bunu, dolarla, yani yerine geçtiği hegemonik gücün
parasıyla yapması gerekecek. Bu da kendi içinde tuhaf bir çelişkiyi
barındıracak.
SAĞLIK DİPLOMASİSİ YETERLİ Mİ?
Salgını kontrol altına aldıktan sonra Çin hızla bir imaj
toparlama inisiyatifi başlattı ve 82 ülkeye maske, önlük ve test
kiti gönderdi. Ne var ki, bu türden çabalara itiraz edecek bir şey
olmasa da, bunun üzerinden küresel siyasal iddialarda bulunmak son
derece yetersiz. Henüz en çok maske yardımı yapanların hegemon
kabul edildiği bir dünyada yaşamıyoruz. Çin 82 ülkeye yardım
gönderdi ama 100 civarında ülke, ki bunların arasında İran ve
Venezuela da var, IMF’ye başvurarak fonlardan yararlanmak istedi.
IMF halihazırda bir trilyon dolarlık borç verme kapasitesine sahip
olduğunu açıkladı. Çin’in AB ülkelerine gönderdiği yardımlarda
kullandığı "Yeni Sağlık İpek Yolu" gibi ifadeleri ise bazı AB
yetkilileri ve Almanya tarafından tepkiyle karşılandı. Sonuçta,
salgının Çin’de başladığı dönemde hem AB ülkeleri, hem de ABD Çin’e
benzeri yardımlarda bulunmuşlardı. Bu tür, günümüzde yumuşatılmış
şekliyle, kamu diplomasisi girişimleri, daha çok iç kamuoyuna
yönelik faaliyetler olarak kalıyorlar.
YENİ BİR DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU MU?
Küresel pandeminin ağır bir küresel ekonomik küçülme ve krize
yol açacağı, bu konudaki hesaplamalar, öngörüler değişse de, artık
iyice anlaşıldı. Buradan şimdilik bir küresel hegomonik değişimin
çıkmasının objektif koşulları henüz oluşmadı. Diğer bir değişle,
salgının başlarında bunun "Çin’in Çernobil"i olduğunu söyleyenler
gibi, şu anda bunun "ABD’nin Süveyş Krizi" (İngiltere’nin
hegemonyayı ABD’ye tamamen kaptırdığı 1956 krizi) olduğunu
söyleyenler de fazlasıyla aceleci davranıyorlar. Bunun için küresel
ölçekte ya bir savaş ya da geniş, yalnızca devletleri değil,
kapitalist sınıfları da içeren bir konsensus gerekli. Bunun
koşulları şu anda oluşmamış görünüyor. Hatta, tersine ABD ve
müttefikleri şimdiden, salgın sonrasında Çin’i sıkıştırmanın
hazırlığına başladılar ve öyle görünüyor ki bu ülkeyi salgını
gizlemekle suçlayarak baskıyı artıracaklar.
Bundan sonraki süreçte krizle baş edebilmek için devletin
ekonomiye daha fazla müdahale ettiği bir döneme geçeceğiz. Ama
buradan değil sosyalizm, refah devletinin çıkması bile gidişata
bakıldığında zor görünüyor. Amerikan sistemi daha yenilerde Bernie
Sanders’i tasfiye etti. Trump’ın ekonomi baş danışmanı Larry Kudlow
"Amerikan ekonomisini koronavirüsü değil, sosyalizm batırır"
derken, USA Today gazetesinin editörü, sosyalizmin virüsten daha
kötücül olduğunu dile getirerek, Sanders tipi sol fikirlere karşı
direncin ABD’de hâlâ çok güçlü olduğuna işaret ediyordu.
Küresel olarak sosyal devlet anlayışına, Keynezci politikalara
geçilse bile bu doğrudan ABD hegemonyasının konumunu doğrudan
değiştirmez. Hatırlatmak gerekirse, ABD hegemonyasının en güçlü
olduğu iki dönemden biri, aslında 2. Dünya Savaşı sonrası dönemdi
ve ulusal ekonomilerden oluşmuş, sosyal devlet anlayışının hakim
olduğu bir zaman dilimiydi.
Bundan sonrasında sosyal refah devletine geçiş, sermayenin
tercihinden çok toplumların bunun için vereceği mücadeleye bağlı
olacak. 2019’da bütün dünyayı saran gösteri dalgasının, salgın
sonrasında yeniden canlanması beklenebilir. Burada yalnızca kentli
orta sınıflar değil, işsizler ve devlet desteğinin yetmediği
durumlarda, küçük iş sahipleri, yani esnafın da bir araya geleceği
daha farklı ve sisteme tehdit oluşturan bir toplumsal dalgayı da
bekleyebiliriz. Siyasal sistemleri kaygılandıran asıl konu
salgından çok şimdiden ağırlaşmaya başlayan ekonomik sonuçları
olacak.