Virüs salgınında en kötü liderler
Otoriter liderler, korona virüsüyle mücadeleyi istismar ediyor ve siyasetin bir parçası haline getiriyor. Demokratik ve yasal sınırları umursamayan, araştırmacı basın anlayışını reddeden hükümet liderleri düzenli olarak 'görünmez düşmanla savaşmak' gibi modası geçmiş savaş benzetmelerini ve klişelerini kullanıyorlar.
Simon Tisdall
Hatırlayamayacak kadar genç olanlar için, ‘Men Behaving Badly’, ahmakça şeyler yapan aptal adamlarla ilgili, 1990’lı yıllarda yayınlanan İngiliz-Amerikan ortak yapımı bir komedi dizisiydi. Covid-19 salgını, bu filmin temasını yeniden gündeme getirdi. Ama şu anda durum o kadar da komik değil.
Dünya çapındaki otoriter liderler, salgına verilen tepkiyi istismar ediyor, kötüleştiriyor ya da büyük oranda yanlış biçimde ele alıyor ve şahsi menfaatlerini toplum yararının önüne koyuyorlar.
Bu kişilerin büyük kısmı erkek. Davranış biçimleriyse çoğunlukla dehşet verici. Onlar, Zararsız Gary ve Tony’nin aksine, TS Eliot’un bahsettiği ‘içi boş adamların’ günümüze uyarlanmış örnekleri.
Bu noktada cinsiyetin önemi var; zira kadın liderlerin genellikle daha doğru davrandığı düşünülüyor. Almanya’da Angela Merkel, Yeni Zelanda’da Jacinda Ardern ve Tayvan’da Tsai Ing-wen, bu yetkin ve merhametli kadınlar liderler arasında yer alıyor.
KİBİR, YOLSUZLUK, KİŞİSEL MENFAATLER VE TİRANLIK
Bununla birlikte, en kötü performans gösteren liderler, yalnızca erkek olmanın ötesinde bazı işe yaramaz özellikleri paylaşıyor olabilir mi? Savaş takıntısı, bu özelliklerden biri. Hayal gücü yoksunluğu ise başka bir ortak özellik. Düzenli biçimde “Savaş dönemi başkanı”, “Yıldırım savaşı ruhu” ve “Görünmez düşmanla savaşmak” gibi modası geçmiş savaş benzetmelerini ve klişelerini kullanıyorlar.
Empati eksikliği de ortak bir payda gibi görünüyor; hatta kendine has ‘halkın adamı’ popülistler arasında bile böyle. Bu durum, sınıf, kültür veya seçkin bir ortamda yetişmenin bir ürünü olabilir.
Daha belirleyici bir etken ise bir erkeğin siyasi yönelimi. Genel bağlamda konuşursak, otoriter rejimler yöneten, demokratik ve yasal sınırları umursamayan, insan ve kadın haklarını yok sayan, ‘araştırmacı basın’ anlayışını reddeden, yolsuzluğa göz yuman ve bizzat kendilerinin en iyi davranışları sergilediğine inanırken salgın karşısında en etkisiz kalan aktörler, yine bu tür özgürlük karşıtı liderlerden oluşuyor.
Donald Trump bu seçeneklerin hepsine uyuyor. O, Covid-19 meselesinde ahmakların şampiyonu. Geçen hafta insanlara dezenfektan enjekte etme önerisi, onun için bile, etrafını zehirleyen ahmaklığında yeni bir zirve anlamına geliyor. Yine de dünya şampiyonluğu için karşısında birçok rakibi var.
Mesela, Türkiye’nin 'güçlü adamı' Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ele alalım. Gittikçe büyüyen Covid-19 tehlikesine verdiği ilk tepki, insanların hayatının önüne ekonomiyi koymak oldu. Erdoğan, tıpkı Trump gibi, örneğin İstanbul, İzmir ve Ankara’da muhalefetin kontrolünde olan kent konseylerinin (belediyelerin/ç.n.) bağış toplama çabalarını engelleyerek, krizi siyasallaştırmakla suçlanıyor. 2023 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine rakip olması beklenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun etkileyici performansının, Erdoğan’ı hastalıktan daha çok korkuttuğu ifade ediliyor.
Alelacele uygulanmaya başlayan sokağa çıkma yasakları ve bazı koruyucu tedbirler, toplumda karmaşa ve panik yaşanmasına neden oldu. Dahası, Erdoğan, mahkûmların erken tahliye edilmesi yönündeki kararıyla, hapiste tutulan siyasi muhalifleri, gazetecileri ve insan hakları aktivistlerini es geçtiğinde, bir amaç birliği yaratma şansını da yok etmiş oldu. Oysa, dünya Türkiye’den daha iyisini bekliyor.
ZAYIF SİSTEMLER YETKİ GASPINA MÜSAİT HALDELER
Filipinler’de, yargısız cinayetlere övgüler düzmesiyle tanınan bir başkan olan Rodrigo Duterte’nin maçovari maskaralıkları, Erdoğan’a eşdeğer bir ders niteliğinde. Tıpkı diğer sağcılar gibi Duterte de Covid-19 tehdidine önce burun kıvırdı, ardından aşırı bir tepki ortaya koydu.
Alışılmış biçimde, gecikmiş karantina önlemlerini zalimce tedbirler izledi. Duterte, polise ve orduya, sokağa çıkma yasağına uymayanları öldürme emri verdi. “Onları vurun, öldürün” çağrısı yaptı. “Sorun çıkarmanıza izin vermektense, sizi mezara gönderirim” diyordu.
Duterte’nin acil durum yetkilerine dair yaklaşımı, demokratik hesap verebilirlik bağlamında, zayıf sistemlere sahip diğer ülkelerdeki yetki gasplarını da yansıtıyor. Macaristan’ın sağcı popülist lideri Viktor Orbán, yayınladığı bir kararname ile süresiz olarak yönetimde kalmasına olanak sağlayan yeni kavuştuğu gücün ‘herhangi bir zamanda iptal edilebileceğini’ söylüyor. Muhalifler, boyun eğmiş bir parlamentonun bunu asla yapamamasından endişe ediyorlar.
Dünyanın en otoriter liderlerinden bazıları, salgına, kaba bir sorumsuzluk ve aptallığın dehşet verici bir karışımıyla tepki gösterdi. Brezilya Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro, tıpkı Trump gibi, iş bulma şansını yok eden karantinalara karşı yoksulların yaşadığı düşmanlık hissini, kendisi lehine siyasi bir avantaja çevirebileceğini umuyor gibi görünüyor.
Sao Paulolu Profesör Eduardo Mello, “Bolsonaro, korona virüsünü hafif bir gribe benzetti, destekçilerini yerel yönetimler tarafından alınan karantina önlemlerine karşı çıkmaya teşvik etti ve sosyal medyada dile getirilen ve işe yaradığı kanıtlanmamış ilaçları mucize tedaviler diyerek tanıttı” diyor. Brezilya ekonomisi çökerse ve Bolsonaro daha önce görevden azledilmezse, garip bir şekilde kazanan taraf olabilir.
Çin’in lideri Şi Cinping de, geçen hafta Hong Konglu 15 emektar demokrasi yanlısının fırsattan istifade edilerek tutuklamasının kanıtladığı üzere, salgını siyasi amaçları doğrultusunda istismar ediyor. Virüsle bağlantılı güvenlik ve ekonomi hususundaki korkular, geçen yıl Pekin karşıtı protestoları durdurmada yaşanan başarısızlıktan sonra, daha büyük bir baskıyı haklı çıkarmak için istismar ediliyor.
‘GÜÇLÜ ADAMIN’ ZEDELENEN İTİBARI
Buna karşın, sert adamlar da her şeyi kendi başlarına yapamazlar. Şi’nin yarı-tanrısal yanılmazlığına dair özenle beslenen şöhreti, Wuhan felaketinin ardından bir darbe aldı. Hindistan’ın Hindu milliyetçisi başbakanı Narendra Modi’den de benzer bir 'parıltı' yayılıyor.
Modi, özellikle de geçen yıl Keşmir’de uyguladığı baskıların ardından, önündeki tüm engelleri aşmış gibi görünüyordu. Delhi’de yaşanan acımasız bir Müslüman karşıtı saldırı kampanyası, kendisine karşı olan yerel direnişi zar zor alt edebildi. Buna karşın, beceriksiz ve karmaşa yaratan virüs karşıtı önlemlerden kaynaklanan ve kendine zarar veren ekonomik ve toplumsal kararlar, yeteneksiz ve yaşanan durumdan bîhaber bir portre çiziyor.
Aynı şekilde, ölümcül mikropları ihraç etme konusunda uzmanlaşmış Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in güvenilirliği de virüsle mücadeleye geç kalınmasıyla beraber sorgulanıyor.
Kendisini zarar görmekten koruyan ‘He-man’* Putin, Rusya’daki korona virüsü vakalarının sayısı artma eğilimi gösterirken ve Kremlin’in nakit parasının ana kaynağı olan küresel petrol fiyatı aşağı yönde ilerlerken, çaresizlik içindeymiş gibi görünüyor.
Buna karşılık, salgın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu hak ettiği şekilde unutulup gitmekten kurtardı. Üçüncü ve sonuçsuz kalan bir seçimden sonra ve hakkında bir yolsuzluk davası açılmışken, Netanyahu ölmüş ve gömülmüş gibi görünüyordu. Onun dirilişi, büyük ölçüde ulusal bir birleşme nedeni olan virüs tehdidinin vicdansız biçimde kullanılmasından kaynaklanıyor.
Bütün bu kötü davranış biçimlerinin karşısında, umutsuzluk da bir seçenektir. Eliot’ın ‘The Hollow Men’de yazdığı gibi, “Dünya sona erer işte böyle / Bir patlamayla değil, iniltiyle”. Ve kim bilir, belki böyle olmaz.
Otokratlar ve sağcı popülistler Covid-19 mücadelesinde çoğunlukla çuvalladığı için, ilericiler kendilerini rahat hissedebilirler. Belki de dünyanın dört bir yanından insanlar, tüm bu yüksek kademedeki beceriksizler karşısında şok olacak, otoriterliğe yönelik son eğilime karşı direnmeye ve bunu tersine çevirmeye başlayacaklardır.
Böyle düşünmek güven verici olabilirdi. Genele baktığımızda, demokrasiler bu kriz sırasında daha iyi davrandılar. Fakat İngiltere ve ABD’nin verdiği tepkiler iç karartıcı nitelikteydi. Belki de bunun nedeni, her iki ülkede de belirli bir türden sığ, kibirli bir adamın görevde olmasıdır.
*He-Man, ‘Kainatın Hakimleri’ dizisindeki ana karakterdir. 1983 ile 1985 yılları arasında çekilen çizgi film, 130 bölüm olarak yayınlandı. He-Man, Eternia Prensi Adam’ın süper kahraman olan ikinci kişiliğidir. Daha çok alçak gönüllülüğüyle tanınır.
Yazının aslı The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)