Virüs sınıf tanımıyor mu ve aynı gemide miyiz?
Prens Charles’ın bile pozitif çıktığı bir dünyada virüs sınıf tanımıyor demek kolayımıza gelebilir. Ama emin olun bu satırı okuyan hiç kimse eğer o virüsü kaparsa Prens Charles’ın tedavi imkanlarını sahip olamayacak. Velhasıl, korona, yaşamayı hak edenler ve etmeyenler olarak sınıflar arasına derin bir hat çekiyor.
Ceylan Akgün*
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca elimizdeki büyük kozu açıkladı: Yakalanmamak. Peki nasıl olacak bu iş? Neresinden tutsam dökülen, neresine dokunsam dağılmak üzere olan bir ruh hali içinde yapmak zorunda kaldığım işimi devam ettirmeye çalışıyorum. Gönüllü değil, zorunlu bir çalışma benimkisi... O kısma ayrı geleceğim. Şimdi Sayın Sağlık Bakanımızın gönlüme su serpen açıklamasından sonra, Sayın Cumhurbaşkanımızın gönüllü veya zorunlu karantina minvalindeki beyanını da dikkate alarak yarın işe gitmesem ne olur? Bizim patrona bu açıklamaları okusam ve eğer beni işten atarsa TC Cumhurbaşkanı’nın tavsiyelerine karşı gelmekten kendisini en azından Cimer’e bildirme hakkım olur mu?
Ben isterdim ki şunu söyleyeyim bizim patrona: Evden çıkmanın yaşamı tehlikeye attığı bugünlerde, evde kalmanın kendisi temel bir insan hakkıdır. Böyle bir durumda dışarı çıkmaya zorlanmak ise yaşam hakkı ihlalidir! Üstelik ben demiyorum koskoca anayasa profesörü diyor (1). Ancak sonra düşündüm zaten anayasa profesörlerinden, yasalardan ve hukuktan referans vermenin AKP iktidarının KHK’li ve kayyımlı sisteminde pek de bir manası yok. O yüzden en rasyonel yöntemin yine Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sağlık Bakanımızın sözleri olduğunu düşünerek kendi gönüllü karantinamı oluşturmaya çalışacağım. Yaklaşık 100 personelin çalıştığı ve tüm evde kal davetlerine rağmen günde en az 400-500 kişinin giriş çıkış yaptığı, ortak tuvaletleri ve ortak yemekhaneyi çalışma arkadaşlarımla hep birlikte kullandığımız işyerimde çok şükür ki, temizlik ve hijyen biraz artırılmış durumda...
Oysa ben de isterdim “Evde kal Türkiye” bak ben de evimdeyim diyen tuzukuru bir videoyu sosyal medyadan pek sevgili takipçilerimle paylaşmayı... Ya da zevkle döşenmiş odamda kütüphanemin önünde alıp elime gitarı “dışarı çıkmayı özledim, annemi babam özledim” diye bir şarkı okumayı... Ya da ne bileyim hepimizi aynı gemideyiz, virüs sınıf tanımıyor demek isterdim. Elbette Türk örf ve adetlerini göz önüne alarak Madonna kadar cüretkar bir “aynı gemideyiz” videosu çekemezdim, ama ünlülerimizi örnek alıp elimde kitapla “hayat eve sığar” hashtag'lerine katkı verirdim. Fakat bunların hiçbirini yapamıyorum çünkü mesaim eskisi gibi devam ediyor ve geçinmek için para kazanmak zorundayım. O yüzden lütfen sizler de bu virüs karşısında eşitlendiğimizi evinizin konforlu köşelerinden söyleyip durmayın. Çünkü, bazılarımız için evde kalabilmek bir özlem.
Karşınızdaki insanın aptal olduğunu varsayarak hareket etmek pek akıllıca bir davranış değil; hele ki böyle zamanlarda asap bozucu derecede itici... O yüzden virüs sınıf tanımıyor, aynı gemideyiz sloganları biz çalışan/emekçi kesime çok da iyi gelmiyor. Her birimiz dışarıda olmayı özleyecek konuma gelmeden “sokakları özledim” demek, evde kalmaktan oflayıp poflamak, sevgili hocamız Sevilay Çelenk’in söylediği gibi düpedüz şımarıklık... Daha bir karantina yaşadık mı ki de sokakları özleyecek duruma geldik?
En başta da dediğim gibi, halet-i ruhiyem nereden tutsam dağılıyor, yani benim keyfim Hisarcıklıoğlu’nunki gibi pek yerinde değil ve eminim benim gibi pek çok insanın keyfi yerinde değil. Kafam öyle kapitalizm bitti mi, yeni dünya düzeni nasıl olacak, korona sonrası ekonomipolitik gibi konuları da pek almıyor doğrusu. Ama şunu iyi biliyorum: Kapitalizm denen sistemde dünyanın tüm kaynakları üst gelir grubuna aktarılır. Ama o kaynağı dar gelirliler ve çalışanlar yaratır. Ödenecek bir borç varsa onu da yoksullar öder. Şimdi buna yaşam hakkımız da eklendi. Prens Charles’ın bile pozitif çıktığı bir dünyada virüs sınıf tanımıyor demek kolayımıza gelebilir. Ama emin olun bu satırı okuyan hiç kimse eğer o virüsü kaparsa Prens Charles’ın tedavi imkanlarını sahip olamayacak. Velhasıl, korona, yaşamayı hak edenler ve etmeyenler olarak sınıflar arasına derin bir hat çekiyor. Dışarıda olmak zorunda kaldıkça, hükümetlerin dillendirmediği ama “yapıp uygulamadıkları” ile sanki içten içe de desteklediği korkunç sürü bağışıklığı yöntemine maruz kalacak gibi görünüyoruz. Güçlü olanın kazandığı Malthuscu bir ruh öjenik bir temizliğe girişmek üzereyken son dileğim Avrupa’nın üzerinde tekrar bir heyulanın dolaşmasıdır...
*Psikolog