Virütik karaktersizleşme: Çomar, Kezban, Karen

Artık gecekondu ötesi bir şey, “varoş” “var. Oradan türeyip türetilen Çomar var, Kezban var. Anlayacağınız, Karen yalnız değil. Uzaklarda falan da değil. İçimizde.

Zeki Coşkun zekicoskun@gmail.com

Koronayla körebe oynuyoruz.

Yeni tip koronayla eski tip, kadim korkularımız, fobilerimiz daha da canlanıyor, virüsle birlikte yayılıyor. Karen gibi yeni karakter kodları doğuyor.

Wikipedia’ya girecek denli yaygınlaşan, ünlenen Karen kimdir?

Bu tip, yakın zamanlarda New York Central Park’ta bir kadının ırkçı ve sahte ihbarcılığıyla ününü yaygınlaştırdı. Köpeğine tasma takmasını söyleyen siyah bir erkeği "Burada bir Afrikalı Amerikalı beni tehdit ediyor" diye polise şikâyet eden beyaz kadında yeniden vücut ve kimlik buldu Karen karakteri.

Yakından bakıldığında tam bir “sosyal mesafe” karakteri. Wikipedia’ya göre, “Batı dünyasında, uygun olmayan veya gereksinimi bile olmayan şeylerin bile ötesindeki taleplerde bulunan kadınlar için kullanılan aşağılayıcı bir tanımdır.”

Başkalarının haklarını ihlal ederek kendi ayrıcalığını öne çıkaran beyaz ırkçı kadınlarla karakter yaygınlık kazanmıştır: “Müdürünü çağır bana” diye konuşur, aşı karşıtı, küt kesim saçlıdır. 2020'den itibaren bu tanım özellikle hiçbir şeyi kabullenemeyen orta yaşlı beyaz kadınlar için kullanılmaktadır.

Karenlik her yana yayılırken Dünya Sağlık Örgütü de sürekli alarm zilleri çalıyor: “Salgında en kötüsünü daha görmedik!”

DSÖ başkanı, küresel dayanışma zorunluyken bölünmüşlüğün, yerel-siyasal hesapların, bencilliğin (yani Karenlerin) virüsün yayılmasını, tehlikesini daha da arttırdığını söylüyor.

Sosyal mesafe: Sınıfsal mesafe derken, ben de bunu anlatmaya çalışıyorum işte. Salgın, DSÖ başkanının da ifade ettiği gibi ortak hareketi, dayanışmayı, paylaşımı gerektiriyor. Elbette ilk koşul virüsten, olası bulaşıcılıktan ve dolayısıyla dış dünyayla fiziksel temastan olabildiğince kaçınmaktır. Ne var ki bunu “sosyal mesafe” olarak adlandırırsanız, tam da Karenlere, Karenliğe çağrı yapmış olursunuz. “Sosyal” olan her şeyi kendine düşman, zararlı virüs olarak gören davranış biçimini, karakteri doğallaştırırsınız.

Devletler için de böyle bu, bireyler için de.

'DOĞULULAR GELDİ, HER ŞEY BOZULDU'

Gençlerin “Cumhur teyze” diye kodladıkları karakter, Karen’in bizdeki temsilcisidir. Bizim teyzeler de karakteristik genlerini Batılı, Amerikalı öncüllerinden almıştır. “Sosyal mesafe” kavramını sosyolojik düzlemde konu edinen ilk makalelerden birini kaleme alan Robert E. Park, kavramın sosyalden öte, ırksal boyut taşıdığına işaret eder. (1)

Amerikan sosyolojisinin kurucularından Park, A kişisiyle B kişisinin diyelim C’ye göre duyusal yakınlık ya da uzaklığının doğrudan ilişkilerden kaynaklandığını belirtir. Aralarında konum, nitelik, kimlik farkı olmayan insanlar arası yakınlık-uzaklığın toplumsal boyut alması, “öteki”nin ortaya çıkışıyla, varlığıyla gerçekleşir.

Amerikan toplumu için bunu şöyle ifade eder Park: “Doğulu’nun sahneye çıkmasıyla durum değişti. Tuhaf görünür Doğulu, garip bir dille konuşur. Çalışma ve tasarruf alışkanlıkları kabul edilir, başa çıkılır gibi değildir. … Doğuluları birey olarak görmek imkânsızdı. Uyum göstermiyorlardı. Yüzlerine bakıp kafalarında neler döndüğünü anlamak mümkün değildi. ‘Yabancı şeytanlar’dı onlar. Bret Harte’ın dile getirdiği gibi, ‘Karanlık, haince hileler söz konusu olduğunda kimse Çinli’nin eline su dökemez’di (2). Daha önce bireyler arası olan rekabet, giderek ırksallaştı; ırklar arası rekabet zamanla ırklar arası çatışmaya dönüştü.”

Çinlilerin yanında siyahların özgürleşmesi, köleliğin son bulmasıyla “sosyal mesafe”nin Amerikan toplumuna yerleştiğini belirten Park, “mesafe”nin toplumsal konumlardan doğduğunu ırksal, devamında sınıfsal olarak kurumsallaştığını vurgular.

YALNIZ KALABALIK 

Park’tan çeyrek yüzyıl sonra bir başka sosyolog, David Riesman Amerikan toplumunun karakterini araştırmaya yönelir. Üç “karakter”, üç toplum biçimi ortaya çıkarır: Gelenek yönelimli, iç yönelimli, dış; öteki yönelimli toplumsal yapılar, yaşayanların karakterini, ilişkilerini de biçimlendirmektedir. 20. yüzyıl ortalarında Amerikan (ve Batı) toplumu, insanı “dış yönelimli” karakteri yaşamaktadır. İnsanlar kendi amaçları, hisleri, seçimleriyle değil, başkalarının ne hissedip neyi seçip onayladıklarına; ötekilere göre hareket etmektedir. Bu da bir toplumdan öte rekabetin getirdiği çatışmacı, rekabetçi “yalnız kalabalık” yığınıdır.

Riesman’ın çalışması, öncülü Park’ın ırksal ve sınıfsal temelde yükseldiğini belirttiği “sosyal mesafe”nin artık herkesi kapsadığını, her kesime yayıldığını ortaya koymaktadır. Başka bir ifadeyle, toplum ve toplumsallık denen şeyler ortadan kalkmaktadır. Riesman, “Amerikan Toplumsal Karakterinin Değişimi Üzerine Bir İnceleme”sine Yalnız Kalabalık adını vermiştir.

'TOPLUM DİYE BİR ŞEY YOKTUR' 

Yalnız Kalabalık halini 1987’de, İngiltere başbakanı Margaret Thatcher gayet açık sözlü biçimde ifade etmiştir: “Toplum diye bir şey yoktur. Birey olarak erkekler ve kadınlar, bir de aileler vardır.”

O her ne kadar anmasa da, tam da iktidarı döneminde zuhur eden holiganlar vardır örneğin… Toplum ortadan kalkınca öyle olur. Bizde de aynı zamanda maganda, zonta, kıro gibi “sosyal mesafe” ürünleri ve karakter kodlarının çıkması rastlantı mı?

Tabii artık gecekondu ötesi bir şey, “varoş” “var. Oradan türeyip türetilen Çomar var, Kezban var. Anlayacağınız, Karen yalnız değil. Uzaklarda falan da değil. İçimizde.

Dipnotlar 

  1. Robert Ezra Park. "The Concept of Social Distance As Applied to the Study of Racial Attitudes and Racial Relations." Journal of Applied Sociology 8 (1924): 339-344. https://brocku.ca/MeadProject/Park/Park_1924.html
  2. Harte’ın 1870’de yayımlanan ırkçılık parodisi The Heathen Chinee (Kafir– Barbar Çinli) adlı yergi şiirinden alıntı, Çinli virüs söyleminin köklerinin tarihini de gösteriyor.
Tüm yazılarını göster