Viva Göztepe: Tribünde sol görüşlü olmak kolay değil
'Viva Göztepe'den Gökhan’la Süper Lig'e çıkan Göztepe'yi, Passolig'i ve tribünleri konuştuk. Cinsiyetçi sloganların çoğu kez 'bilinçsiz' olarak atıldığını söyleyen Gökhan'a göre ırkçı sloganlarda durum farklı. Gökhan, "Tribünlerde sol görüşlü olmak bu dönemlerde çok kolay bir şey değil" diyor.
İZMİR - İzmir’in en köklü futbol kulüplerinden Göztepe uzun yıllar aradan sonra, yeniden Süper Lig’de. İzmir temsilcisinin taraftarları da en az kulübün tarihi kadar tanınıyor. İstanbul takımlarından sol, sosyalist görüşleri taraftar gruplarına aşinayız. Ancak İzmir’de Göztepe’nin de endüstriyel futbol karşıtı bir taraftar grubu bulunuyor: Viva Göztepe.
Viva Göztepe'den Gökhan’la Göztepe’yi, tribünleri ve endüstriyel futbolu konuştuk
Viva Göztepe olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Viva Göztepe, toplumsal olaylara tepkisiz kalmayan, sol bakışla yorum yapabilen, muhalif, devrimci, endüstriyel futbol karşıtı, tribünlerdeki dayatmalara, yasaklara, polis şiddetine karşı duruş sergilemeye çalışan bir grup. Tam olarak ‘tribün grubu’ demek doğru olmaz. Böyle tanımlayınca işin içine çok farklı şeyler giriyor.
Herhangi bir tribün grubuysa sizi ayıran nedir? Göztepe içindeki diğer gruplardan farklı olarak kendinizi nerede görüyorsunuz?
Biz daha politik bir grubuz. Diğer grupların genelde karma bir yapıları var. Biz tamamen sol değerleri benimsemiş arkadaşlardan oluşan bir grubuz. Çünkü biz olayları tribünü siyasetten, siyaseti tribünden ayırmadan yorumluyoruz. Biz stada gittiğimiz zaman, oradaki herhangi bir olayı siyasi duruşumuzla yorumlayabiliriz. Çünkü bizim hayatı Göztepe’den, siyaseti hayattan ayıran bir yapımız yok. Ama onlar sadece Göztepeli gözüyle bakıyorlar.
'TARAFTARI MÜŞTERİ OLARAK GÖRÜYORLAR'
Biraz da endüstriyel futboldan bahsedelim. Sizin endüstriyel futbola karşı olmanız tribünde nasıl bir konumda olmanızı sağlıyor?
Endüstriyel futbol aslında sert bir tanım. Bunun içine pek çok şey giriyor: bilet fiyatlarına tepki, kulüp ürünlerinin alınmaması, Passolig’e karşı duruş… yani sadece endüstriyel denince bu demek değil ki sadece parayla alakalı konular. Eskiden daha amatör duygularla kulüp yönetilebiliyordu. Ama şimdi öyle değil. Tamamen zenginlerin, parası olanların kulüplerde söz sahibi olduğu, yönetime doğrudan etki edebilecek bir taraftar yapısının olmadığı bir dönem oluştu. Bizim amacımız taraftarların da yönetimlerde, kararlarda söz sahibi olabilmesi. Çünkü birisi geliyor, külünü satın alıyor, başkan oluyor ve sırf parası var diye kulüpteki bütün her şeyde tek yetkili oluyor. Alıyor yanına birkaç tane yöneticiyi, istediğini bilet fiyatını koyuyor, sponsorluk anlaşması imzalıyor. Burada tribün göz ardı edilerek yapılıyor. Eskiden bu denli değildi, taraftarların yönetime etki alanı vardı ancak 20 senedir böyle bir durum yok. Artık kulüpler tamamen sermaye tarafından yönetilmeye başladı. Şirket sahiplerinin reklam amaçlı kulüpleri kullanması, etkilemesi, yönlendirmesi ve bunlar olduğu için taraftarı müşteri olarak görmesi bizim istemediğimiz, mücadele alanımızın içinde olan şeyler.
Passolig’e karşı duruşunuz nedir?
Biz Passolig alma taraftarı değiliz. Çünkü taraftarı müşteri olarak gören ve fişlemeye yönelik yapılan bu sistemi kabul etmiyoruz. Ancak bu bizim statlarda olmamızı engellemeyecek. Statlarda bir şekilde bulunmaya ya da stadın dışında yer alarak tribünü yaşatmaya devam edeceğiz. Anayasa Mahkemesi'nin alacağı Passolig kararını da bir yandan bekliyoruz.
'BUNU SÖYLEMEK DEVLETE KARŞI GELMEK OLUYOR!'
Sizin dilediğiniz bir Göztepe nasıl olmalı?
Bunu sadece Göztepe’den düşünemeyiz. Bu biraz sistemle alakalı. Bize değil, Göztepe’ye değil, devletin bütün kulüplere bu yapıyı oluşturması gerektiğine inanıyoruz. Endüstriyel futbol amatör duyguları sporun dışına atan bir sistem. Biz bu etkinin azalmasını istedikçe karşımıza Passolig gibi sistemlerle daha da vahşileşen bir sistem çıkmaya başladı. Dediğim gibi sadece Göztepe’yi anlatarak değil, tamamen devletin amatör duygularla bunu yapması gerekiyor. Bizim görevimiz devletin bunu yapması için mücadele etmek. Göztepe şu an endüstriyel futbolun dışında yönetilemez. Çünkü sistem buna müsaade etmiyor. Bugün Göztepe başkanı gelip “Ben Passolig’i desteklemiyorum” dese, devlet küme düşmeden tutun da gelir kısmaya yaptırım uygular. Bunu söylemek bir yerde devlete karşı gelmek oluyor ve böyle bir bedeli hiçbir kulüp başkanı ödemez, ödemiyor. Yani bu işler temelden değişmesi gereken şeyler.
Sık sık futbol tribünlerinde cinsiyetçilik ve ırkçılık içeren söylemlere dair tepki gösteriliyor. Sizin bu söylemlere karşı bir duruşunuz var mı? Nasıl yorumluyorsunuz?
Tribünlerde ırkçılıktan önce cinsiyetçilik daha ciddi bir problem. Bunun nedeni şu, tribünlerde bir kültür oluşmuş. Bu küfreden insanlar cinsiyetçi olduğunu bilerek düşünerek küfür etmiyor. Biraz da bilmeden bu kültürü devam ettiriyorlar gibi. Bir küfür ediyor, küfrün içerisindeki tanımı düşünmüyor. Irkçılıksa sadece tribünlerde değil hayatımızın her alanında bir sorun. Cinsiyetçiik bilinmeden yapılsa da ırkçılık böyle değil. Bilinerek ve istenerek yapılıyor. Elimizden geldiğince bu tip olaylarda duruş sergiliyoruz. Ulaşabildiğimiz kadar insanlarla bu diyaloglara giriyoruz. Ama dediğim gibi tribünü hayatta ayıramıyorsunuz. Sizin çevrenizdeki biri, bir etnik ya da inançsal kimliğe ayrımcı bir gözle baktığında siz onu ne kadar değiştirebilirseniz tribünde de insanlar bu kadar değişiyor.
Biraz da Göztepe’ye dönelim. Göztepe’nin diğer branşlarıyla ilişkiniz nasıl?
Kendini kimse sadece futbol taraftarı olarak tanımlamaz. Bizim için hentbol şubesinin ayrı bir anlamı var. Bu kulübün hentbol şubesi başkan ya da yönetici tarafından değil taraftarların emeğiyle yaratıldı. Bu nedenle buraya kadar gelen bir şubenin ayakta kalmasını istedik hep. ‘Göztepe hentbol şube yaşayacak’ diye sloganlar yapıldı hep ve Mehmet Sepil, kulübü satın aldıktan sonra hentbola yatırımlar yaptı. Ardından hentbol şube Süper Lig'e çıktı. Biz de o yıl Passolig almadığımız için daha çok hentbol ve alt yapı maçlarına yöneldik. Deplasmanlar yaptık, Amasya’ya Bursa’ya, Antalya’ya kadar gittik. Biz amatör branşlara da önem veriyoruz. O dönem altyapı maçlarına pankart götürülmezdi. Ama Passolig’den sonra maçlara girmeyince o sevgiyi bir yerde yaşamak istiyorduk, hentbol ve altyapıda bu sevgiyi yaşadık. Başka şube kurulsa o da bizim için futbol kadar değerlidir.
TRİBÜNLERDE DİYALOG
Tribünlerde sadece sol gruplar değil sağ gruplar da var. Sizin aranızda sorunlar oluyor mu yoksa Göztepeli olma çatısı bu sorunların yaşanmasına engel oluyor mu?
Bir çatı altına giriyorsunuz ve burada farklı siyasi düşünceler var. Sizin yaptığınız bir hareketin, düşüncenin mutlaka karşıt bir düşüncesi ve hareketi de çıkıyor. Bunlar o gruplardan konuşulabilecek insanlarla aşılıyor. Aşılamayacak durumlarda da yine tribün içerisinde iki tarafın da saygı duyduğu insanların araya girmesiyle yine diyalog yoluyla halledilmeye çalışıyor. Tribünlerde sol görüşlü olmak bu dönemlerde çok kolay bir şey değil. Söyledikleriniz çok farklı yerlere çekiliyor. Açtığınız bir pankartın anlamını bize sormadan yargılamaya çalışıyor. Oysa herkes bizim önceliğimizin Göztepe olduğunu biliyor. Bu nedenle bunu bilen insanların araya girmesiyle sorunlar çözülüyor.
İzmir dışında da Göztepe’nin sol ve alternatif bir takım olduğuna dair bir imaj var. Siz bu imajı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu imaj doğru bir imaj. Bunun çeşitli nedenleri var: Bestelerin Grup Yorum besteleri olması, İsyan Marşı’nın yapılması gibi. Ancak en önemlisi Göztepe’nin belli bir isyan kültürü olmasını sağlayacak destekçi yapısına sahip olması. Ancak direkt sol ya da sağ bir tribün müdür, hayır. Bu tribün çoğunlukla İzmir’in politik ruhunu yansıtan bir grup. Ama sosyolojik olarak İzmir’in diğer takımlarına göre çok daha karmaşık bir yapısı var. En elitinden fakirine kadar insanlar var. Kendini milliyetçi tanımlayan insanların yaşadığı yerlerden de Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı yerlerden de tribüne gelenler var. Ama sol kültürden esinlenilmiş bir tribün yapısı olduğu da bir gerçek.