Dünya savaşlarının lanetidir sanki Filistin meselesi dünya için. İlk savaş sırasında bölünüp pay edilen Ortadoğu’da fatura en kabarık haliyle Filistinlilere kesilmiştir.
İkinci savaş biter bitmez de faturanın tahsilatı yapılmaya başlanmıştır.
Cetvelle çizilen sınırların 'kayıp payı' olmak düşmüştür Filistinlilere.
Hitler’i doğurup büyüten Alman sermayesinin dünya egemenliği heveslerinin…
Toplama kamplarında Yahudilere, komünistlere, Çingenelere, eşcinsellere karşı işlenen insanlık suçlarının…
İlk savaşta ölen 20, ikincisinde ölen 80 milyon kişinin…
Her iki savaşta yaralanan, sakat kalan, nesillerce devam edecek hastalıklarla yaşamaya mahkum edilen milyonların çektiklerinin karşılığı Filistinlilerin esir bir halk haline getirilmesi ile telafi edilmeye çalışılmıştır sanki.
Galip muktedirlerin vicdanı!
***
Napolyon’un 1799’da ortaya attığı Osmanlı yönetimindeki Filistin’de bir İsrail devleti kurulması fikri, 1914’ten önce yaşanan ‘Siyonist göçü’ ile ete kemiğe bürünmeye başlamıştı. Birinci savaş sırasında planlanan ve Osmanlı topraklarının paylaşımını içeren Sykes-Picot Anlaşması, Filistin’de ‘uluslararası yönetim’ öngörüyordu. 1922’de 750 bin olan Filistin nüfusunun yüzde 10’unu artık Yahudiler oluşturuyordu.
Hitler Almanyası ve ortaklarının 1945’teki yenilgisinden iki yıl sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Filistin’i ikiye bölerek yüzde 56,47’sinde bir Yahudi devleti, geri kalan kısmında ise bir Arap devleti kurulması planını kabul etti.
Ancak 1948’de İsrail devletinin kurulmasından bu yana 1967 ve 1973’te Arap devletleri ile arasında yaşanan savaşlar, Filistin Kurtuluş Örgütü ve Arafat’ın mücadelesi, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi, 1987’de başlayan ve Filistinliler için ‘yaşam şekli’ne dönüşecek olan intifadalar, 1993 Oslo Barışı, 1994’te Filistin Yönetimi’nin kurulması, 2000’de yeniden intifada, 2003’te Batı Şeria’nın işgal edilmesi, 2005'te İsrail’in Gazze’den çekilmesi, El Fetih ve Hamas arasındaki çatışmalar, 2008-09’da yine Gazze’ye düzenlenen ‘Dökme Kurşun’ operasyonu, 2018’de ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması…
Son yüz yıl içinde yaşanan bütün bu olayların sonucunda bugün nüfusu (Gazze ve Batı Şeria’da) 5 milyona ulaşan ve esaret altında yaşamaya mahkum edilen Filistinlilerin aleyhine bir durum ortaya çıktı. Dünyada sosyalizm ve özgürlük rüzgarları güçlü eserken de; Mısır, Lübnan, Suriye, Ürdün, Cezayir, Tunus, Fas bağımsızlıklarını kazanırlarken de; siyasal İslam ortaya çıkıp bölgede iktidarlar kazanmaya başladığında da Filistinliler için durum değişmedi: Bir ‘ordu-devlet’ olarak örgütlenen ve giderek güçlenen İsrail’in hedefi olmaya devam ettiler.
Dünya kamuoyunun desteği bütün bu yıllar boyu her zaman Filistin’den yanaydı. Ancak bu bölgedeki hakim güçlerin umurunda olmadı. Filistin’in esareti sonunda Arap devletlerinin bile ‘unutmasına’ havale edildiğinde ise 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısını yaşadık.
***
Geçen cumartesi gününden bu yana olup bitenleri değerlendirenleri izliyorsunuz. Sivillere yönelik karşılıklı şiddeti kınama sözlerinden sonra; komplo teorileriyle, iç siyasette durulan mevzinin gerektirdiği vurgularla, Irak’ta, Suriye’de kendi sınır ötesi harekatlarının sonuçlarının tartışılmasına bile tahammül edemeyen ama ‘bölgesel güç’ hamasetiyle durumu izah etmeye çalışanları gördükçe şu soru dönüp dolaşıp ortaya çıkıyor: Daha bir ay önce geçmişte sivillere yönelik işlenen suçlara dair mahkeme kararlarını gündeme getirdiği için hedef olan milletvekilini tartışmıyor muyduk?
Ve İsrailli ya da Filistinli sivillerin yaşadığı zalimlikleri görüp, ülkemizden başlayacak bir barış hareketinin ortaya çıkarılabilmesi için yapılabilecek bir şey yok mu? En karanlık görünen şu anlarda buna kalkışmak hayal mi? Yoksa böyle bir çaba zaten insanlığın bu kadar ayağa düşürüldüğü bir zamanda da başlatılamayacaksa ne zaman başlatılabilecek?