Çok belli değil miydi? Kimse şaşırmadı. Şenol Güneş'in milli takım ile anlaştığı söylentileri ayyuka çıktığı andan itibaren Abdullah Avcı otomatik olarak Beşiktaş Futbol Takımı'nın teknik direktör adayı haline gelmişti zaten. Şimdi ise imzalar atıldı ve belki de bir peri masalı gerçek oldu. Tabii ki bu birçok soru işaretini beraberinde getirdi.
Başakşehir Futbol Kulübü'yle müthiş bir başarı hikayesi yazan Abdullah Avcı'nın bir gün mutlaka büyük takımın başına getirileceği aşikardı. Galatasaray'ın, üst üste şampiyon olduğu Fatih Terim'i kovup yerine getirecek hali yoktu. Fenerbahçe'de Ersun Yanal dönemi ise yeni başladı zaten. Gerçi bütün bunlara rağmen Abdullah Avcı'nın ismi Fenerbahçe ile fazlasıyla anıldı. Biri kapacaktı yani bu hocayı. Zaman, süreç ve pozisyon Beşiktaş'ın lehine işledi. Bunu kabul etmek lazım.
Abdullah Avcı ve Beşiktaş'ı ne bekliyor? Önce bunu bir masaya yatıralım. Yoksa buradan ortada bir şey yokken Abdullah Avcı güzellemeleri yapmak en kolayı olurdu. Beşiktaş'ta bir başarı hikayesine imza attığında zaten bu güzellemeleri bir bir yazarız. Kimsenin şüphesi olmasın.
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor gibi takımlarda çalışmak çok kolay işler değildir. Her ne kadar planlama yapmak için yola çıksan da, yeri gelir dereyi geçerken atı değiştirmek zorunda kalabilirsin. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'u düşünün; bir değişim vaadiyle geldi, bir planlama ve vizyon vaadiyle. Peki şu an pozisyon itibariyle Fenerbahçe'nin akıbeti nedir? Tribünler homurdanmaya başladı mı rota değiştirmek zorunda bile kalıyorsun. Hele bir de protesto yükselince. Abdullah Avcı, Başakşehir'de böyle bir baskı ile daha önce hiç karşılaşmadı. “Bu kapasite onda var” demek sadece iyimser bir öngörüdür. Belki de gerçekten vardır. Ama bununla ilgili henüz gerçek ve somut bir emareye rastlamadık. Önce bir görelim, öyle değil mi? 40 bin seyircinin önünde oyuncu değişikliği yapmak bile zordur.
Beşiktaş'ın son dört yıldır başında Şenol Güneş vardı. Tabii ki oturup Şenol Güneş ile Abdullah Avcı'yı kıyaslamıyoruz ama konuyu biraz daha açmamız da gerekiyor. Şenol Güneş, yılların tecrübesine sahip bir yaşlı kurt. Ligi çözmüş, futbolu çözmüş, oyuncu psikolojisini çözmüş, say say bitmez. Düşünsenize elinde Ricardo Quaresma gibi arızalı bir figür varken yetmiyor kadroya Pepe ve Medel geliyor. Pepe, zaten global çapta aykırı bir adam. Medel ise tam bir baş belası. Bu saydığımız oyuncuların hiçbiri ile Şenol Güneş problem yaşamamıştır. Hatta üçüyle de mükemmel ilişki kurmuştur. Quaresma'nın bir açıklaması vardır bununla ilgili: “Bu dünyada iki kişi bana katlandı. Bir ilkokul öğretmenim bir de Şenol Güneş.” demiştir.
Abdullah Avcı'nın ise kariyeri boyunca bu kadar problemli oyuncular ile mesai yaptığı pek söylenemez. Bu kadar yüksek profilli ve idare edilmesi zor. Bir de son dört yılını düşünürsek elinde Emre Belözoğlu vardı ki takım içi ilişkileri yönetecek muazzam saha içi lideri. İnanın; Abdullah Avcı'nın son dört sezondaki istikrarında Emre Belözoğlu'nun payı muhakkak vardır.
Bakın şuraya dikkat: Başakşehir, geçtiğimiz sezonun devre arasında Robinho'yu transfer etti ve ilk 11'in değişmez oyuncusu Adebayor bir anda yedek kulübesine çekildi. Dört ay oynamayan Adebayor bir gün arıza çıkarmadı. Neden? Çünkü maaşlar tıkır tıkır yatıyor da ondan. Şimdi Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'de dünyada kadar borç var, maaşlar sürekli gecikmeli olarak yatıyor. Bu süreci de yönetmek başka bir iş. Abdullah Avcı henüz bu tip bir kırmızı alarm krizleri ile yüzleşmedi. Düşünsenize, kendinizi Şenol Güneş'in yerine koyun. Bir sabah antrenmana geliyorsun “aaa Pepe yok!” Peki nerede? Adam valizi toplayıp ülkeyi terk etmiş. Adamların maaşları 3-4 ay geriden gelirse, beş ay ödeme yapılmazsa o oyuncu, zaten profesyonel bir oyuncuysa basar gider. Senin de bu haftaki maçın 11'ini belirmişken yeniden kadroyu gözden geçirmene neden olur. Mümkünse bir stoper bul hemen. O yüzden kolay değildir buralarda bu işler. Sakın Ryan Babel'in nasıl ayrıldığını unutmayın sevgili futbol severler.
Abdullah Avcı ile ilgili şunu belirtmek gerekir: Abdullah Avcı gerçek bir futbol adamı. Teknik-taktik bilgisiyle, sportmen kişiliğiyle, dünya görüşüyle gerçekten “futbolun bilim adamı” sınıfındadır. Türkiye liginin kaliteli bir lig olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama bu zor bir lig olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye liginde başarılı olmak, bir takımı şampiyonluğa taşımak gerçekten çok zor bir iş. Çok fazla dinamiği bir araya getirmek gerekir. Mali sıkıntılar, kriz yönetimi, sağlam bir takım kurmak, çok gol atmak, yönetimsel uyumluluk, federasyonda güçlü olmak, yeri geldiğinde MHK'ye ayar vermek, say say bitmez. Kamuoyunu yönetmek, taraftarı havaya sokmak... Bunlar gerçekten çok somut faktörler.
Geçen sezon Aykut Kocaman'lı Fenerbahçe 72 puanla, şampiyondan üç puan geride ligi ikinci bitirdi. Statlarda protestolara rağmen, eleştirilere rağmen bu puana ulaştı Aykut Kocaman. Demek ki Aziz Yıldırım ile taraftar arasındaki kriz yaşanmasa, seyirci stadı doldursa geçen sezonun şampiyonu belki de Fenerbahçe olacaktı. 72 puanla ikinciliğe rağmen, Beşiktaş daha fazla şampiyonluk havasına girmişti. Yani daha fazla dinamikleri bir araya getirebilmişti. Buna rağmen dördüncü oldu. Fenerbahçe ise tüm dinamikleri aleyhine işlemesi rağmen, taraftar dahil, ligi 72 puanla ikinci bitirdi.
Mesela şöyle bir söylem dolaşıyor şu günlerde; Abdullah Avcı taraftarı bile olmayan Başakşehir'i dört sezondur şampiyonluk yarışında tuttu. Doğrudur. Bence de büyük bir başarı. Ama bu bazen aleyhine de işleyebiliyor. Büyük takımlarda azıcık kötü gidişte taraftar baskısından dolayı teknik direktörlerin resmen ayarları bozuluyor. O yüzden bu süreç, yani Beşiktaş teknik direktörlüğü yeni bir imtihan olacak Abdullah Avcı için.
Abdullah Avcı, Beşiktaş'a imza attıktan sonra Fikret Orman'ın yaptığı açıklamalardan bir iki satırı şuraya bırakalım;
"Abdullah Avcı, Şenol (Güneş) hoca gelmeden önce de düşündüğümüz, takdir ettiğimiz bir spor adamı. Beşiktaş'a uygun olduğunu düşündüğümüz bir spor adamı. Futbol çok değişiyor. Bunun yanı sıra hocalık da değişiyor. Artık 30-35 yaşlarında çok başarılı hocalar var. Futbol sadece kadroyu yazıp, '4-4-2 veya 4-2-3-1 oynayacağız.' demek değil. Bunu biz de yaparız. Oyuncuları da yazabiliriz. Teknik direktörlük bu değil. Artık motivasyon ağırlıklı değil de sistem ağırlıklı gidiyor. Abdullah Avcı da bu akımın Türkiye'deki en büyük öncüsü. Çok beğendiğimiz bir hocaydı."
Beşiktaş, UEFA ile yaptığı FFP (Financial Fair Play) anlaşmasının tüm maddelerini yerine getirdi ama buna rağmen ekonomik sıkıntılardan dolayı mutlaka cafcaflı bir transfer dönemi geçiremeyecektir. Abdullah Avcı, ne gibi şartlarda ve nasıl bir kadroyla başlayacak sezona? Asıl sorulması gereken soru ve tartışma budur. Neticede Abdullah Avcı'nın Başakşehir'de yakaladığı başarı uzun yıllarda oluşturduğu bir kadroydu, kurguladığı bir oyundu. Ben açık konuşuyorum; Abdullah Avcı'yı Beşiktaş'ın başında gördüğüme çok sevindim. Eğer Galatasaray veya Fenerbahçe'nin başına geçseydi yine sevinecektim. Çünkü Türkiye'deki futbol konjonktürü o kadar tuhaf ki. Sürekli aynı isimler üzerinden dönüyor teknik direktörlük pozisyonları. Hatta artık yetmedi kadrolar bile aynı futbolcular üzerinden dönüyor. Sadece yer değiştiriyorlar. Abdullah Avcı, eğer bu dönemde geçmeseydi yarışmacı bir takımın başına belki de bir daha geçemeyecekti. Hikayenin sonunda da hocamız Yılmaz Vural'ın pozisyonuna girecekti. 66 yaşındaki Yılmaz Vural ile büyük kulüpler neden hâlâ çalışmadı bir türlü anlam veremiyoruz.
Beşiktaş'ta Abdullah Avcı dönemi resmen başladı. Abdullah Avcı'nın kariyerinde yepyeni bir sayfa. Türk futbolu için başarılı olması temennim. Umarım Beşiktaş taraftarı yeteri kadar saygıyı ve sabrı göstermeyi başarır. Beşiktaş yönetiminde Fikret Orman'ın son başkanlık dönemi ve Abdullah Avcı onun muhtemelen “final”i olacaktır. Ya zafer ve başarı anlamında ya da hayal kırıklıkları anlamında. Abdullah Avcı'nın “Futbolu sadece futbol” zannetmeyi bırakıp, özellikle Türkiye'de futbolun asla sadece futbol olmadığını anlaması gerekir. Ona anlatılması gerekiyor. Yoksa Türk Telekom Arena'daki final maçında yaşadıklarını bir kez daha yaşar. Yaşatırlar.
Zaman bizi nereye götürecek bekleyip göreceğiz. Her şeyi konuşmak için fazlasıyla erken. Beşiktaş'da dendiği gibi “Av mevsimi başladı.” Ama av mı olunacak avcı mı? İşte ona Abdullah Avcı karar verecek. Abdullah Avcı'nın demeciyle yazımızı sonlandıralım;
"Başakşehir'den başlayacak olursak, ülkede olmayacak bir hikaye, hem kulübün gelişimi, hem de benim antrenörlük hayatımın gelişimine katkı sağlayan bir aile ortamı... Beşiktaş, her teknik direktörün kolay ulaşabileceği bir yer değil. Bunun dedikodularının çıktığı günden itibaren, buranın teknik direktörü olma ayrılacağını insanlar yolda hissettiriyor."
"Her camia değerlidir. Çocukluğum Mithat Paşa-İnönü Stadı'nda, 'Beleştepe'de maç seyrederek geçmiştir. Lisanslı sporcu olduğumda, serbest giriş kartlarımızı yukarıdan atarak arkadaşlarımızı içeri sokardık. Beşiktaş Kulübünde olmak harika bir duygu."
"Beşiktaş Kulübü'nün duygusu ve ruhu başka, geldiğim günden beri hissediyorum. Vodafone'daki o müthiş taraftarın hissettirdiği duyguyla birlikte umarım güzel şeyler yapacağız. Bugünden itibaren çalışmalara başladık."