Suriye’deki kriz başından beri ne bölgesel düşmanlıklardan azadeydi ne de küresel rekabetten. Bugün de Rakka ve Deyr el Zor’da savaşın son perdesi bölgesel ve küresel aktörlerin kendi aralarındaki hesaplaşmalara göre açılıyor.
ABD dün, Tabka’nın altında/batısında hükümet güçleri, kuzeyinde Amerikan destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve doğusunda IŞİD’in bulunduğu üçgende bir Suriye savaş uçağını düşürdü. ABD’ye göre uçak, rejim güçlerinin Ceydin’de SDG’yi hedef almasından iki saat sonra vuruldu. Öncesinde Suriye ordusu Rusya kanalıyla uyarıldı. ABD’nin SDG’ye kalkan olacağı vurgulandı. Şam’a göre de düşürülen uçak 'teröristlere karşı operasyon yürütüyordu'.
Bu olaya paralel olarak İran IŞİD’in Deyr el Zor’daki hedeflerini Kirmanşah’tan fırlattığı orta menzilli 6 balistik füzeyle vurdu.
Bu iki olay hem birbiriyle hem de bölgedeki yeni dinamiklerle bağlantılı. ABD Başkanı Donald Trump’ın orkestra şefliğinde İran’a karşı Körfez krallarının güç birliğine gitmesi, Amerikan yönetiminin bölgedeki İran bağlantılı unsurlara doğrudan müdahaleyi gündemine alması, bu çerçevede Irak ve Suriye güçlerinin sınırda buluşmasını önlemek için tampon bölge oluşturma hamleleri, yine ABD’nin Fırat’ın güneyinde stratejik mevziler edinme çabası, vekâlet savaşıyla birbirini törpüleyen aktörleri doğrudan savaşın içine çekiyor.
Son restleşmeler, Suriye ordusu ile Amerikan güçleri, Ruslar ile Amerikalılar, hükümet güçleri ile Kürtler, Amerikan cephesi ile İran unsurları arasındaki dehşet dengesinin altındaki barut fıçısına ışık tutuyor.
***
Daha özele inersek; Suriye uçağının düşürülmesinin arkasında, Ruslar ve Amerikalılar arasında operasyon alanlarının sınırlarını tayin eden Fırat hattı üzerindeki zimmi mutabakatın bozulması yatıyor. SDG, Amerikan desteği ve koordinasyonuyla Fırat’ı geçip güneyde Tabka üssünü ele geçirdi. Ardından Amerikan güçlerinin burada üslenmesi gündeme geldi. ABD halihazırda Kobani’de küçük bir üs ile Haseke’de operasyonların koordine edildiği bir merkezi işgal ediyor. Suriye ve Rusya da ABD’nin Tabka üssüne yerleşmesini önlemek için diş gösteriyor.
YPG’li bir komutanın bana verdiği bilgilere göre hafta sonu YPG temsilcileri ile Ruslar Himeymim üssünde bir toplantı yaparak bu meseleyi görüştü. ABD’nin Tabka’ya yerleşmesine şiddetle karşı çıkan Ruslar, SDG’nin Fırat’ın güneyine geçmesini istemediğini ve IŞİD’e karşı operasyona katılacaksa bunu Suriye ordusu ile birlikte yapması gerektiğini belirtti. Kürtler ise Ruslarla ortaklığa hazır oldukları ancak demokratik hakların garanti altına alındığı 'gerçek bir sistem değişikliği olmadan Suriye ordusu ile birlikte hareket edemeyecekleri' yanıtını verdi.
Tabii Suriye’de iki kamp arasında kazaları önlemeye ya da operasyon alanlarını belirlemeye yönelik asıl pazarlıklar Ruslar ile Amerikalılar arasında geçiyor. Ruslar ABD’nin Tabka üssüne yerleşmesinin oyunun kurallarını değiştireceğinin farkında. Bu yüzden SDG’nin Fırat’ın altına inmesine karşı şiddetli bir tepki gelişiyor. Suriye ve müttefiklerinin derdi bir an önce Fırat nehrine paralel ilerleyerek Rakka’nın güneyinde pozisyon almak. Diğer tarafta Palmira’dan kuzeye çıkarak Deyr el Zor’a ulaşmak. ABD’nin hedefi ise Tabka civarında SDG’nin kontrol alanını genişleterek Suriye ordusunun önünü kesmek; Rakka’dan sonra Deyr el Zor’a, oradan da Irak sınırına gitmek.
***
Suriye’nin kendisi açısından yeni bir bataklığa dönüşmesini önlemek, silahlı süreci terörle mücadele konseptine dönüştürmek, güç kullanımını sınırlı tutmak ve siyasi çözümü zorlamak için ABD’ye oyun alanı açan Rus stratejisi yavaş yavaş limitlerinin sonuna geldi. Bu strateji son iki yılda dengelerin Suriye yönetiminden yana değişmesini sağladı. Bu yaklaşım ABD ile de doğrudan çatışma risklerini azalttı. Tabii bu arada ABD, SDG sayesinde Suriye’de ilk kez kendi ayağına yer açma fırsatını buldu. Ruslar finale doğru Kürtleri kazanarak Amerikan planlarını açığa düşürebileceğini düşünüyordu. Epey zaman Ruslar ile Amerikalılar arasında bir denge politikası güden Kürtler, Türkiye’nin askeri tehditleri, artan Amerikan yardımları ve Rakka istikametinde elde edilen başarılara bağlı olarak ABD’yle ortaklıkta yeni fasıllar açtı. Bu saatten sonra Rusların Kürtleri kendilerine çekebilmek için daha somut adımlar atması ve garantör olarak öne çıkması gerekiyor. Rojava’da ortaya konulan özerklik modelini Suriye anayasasına yansıtacak gerçek değişiklikler bu adımların başında geliyor.
Diğer yol yani karşılıklı güç gösterisi sonu gelmez kanlı perdelerin açılması demektir. Bölgenin çatışma potansiyeli çok yüksek. Siyasi, ekonomik, tarihsel, etnik ve dinsel faktörlere bağlı olan bu çatışma potansiyelini harekete geçirecek mekanizmalar da maalesef az değil. Gerilim bölge halklarının çıkarına olmadığı gibi Amerikan varlığının da kalıcı hale gelmesine imkân verebilir.
***
Suriye üzerindeki restleşmenin İran boyutuna gelince; ABD’nin 2003’teki Irak işgali İran’a müdahalenin de bir provasıydı. Bir hesap hatası sonucu İran’ın önüne geniş bir nüfuz alanı serildi. Suriye’ye vekâlet düzeni içinde yapılan müdahalede de hedef İranlıların ‘direniş ekseni’ olarak tanımladığı ittifak ağının çözülmesiydi. Suud eliyle Yemen’e açılan savaş da bu ülkenin direniş eksenine kaymasını önlemek içindi. Körfez’i yeniden İran’a karşı örgütleyen Amerikan yönetimi, Ortadoğu’nun tam kalbinde İran’ın ittifak düzenini paralize edecek jeostratejik bir düzenlemeyi kafasına koymuş gözüküyor. Geçen yıldan beri Ürdün-Irak-Suriye üçgenindeki Tanaf’ta eğitilen muhalifleri, sınır boyunca Deyr el Zor’a kadar çıkartıp bir tampon bölge oluşturma hamlesi bu stratejinin bir parçasıydı. Tanaf’ın hemen üstünde Suriye tarafında ordu ve milis güçlerinin sınıra ulaşıp Irak tarafında ilerleyen Haşd’uş Şaabi güçleriyle buluşması bu senaryoyu boşa çıkarttı. Yine de ABD, Tanaf’a füze savunma sistemleri yerleştirerek Ürdün üzerinden oynadığı oyunu sürdürmekte kararlı olduğunu gösterdi.
Suudi Savunma Bakanı Muhammed bin Selman’ın istikrarsızlığı (yani terörü) İran sokaklarına taşıma tehdidi, Tahran’daki IŞİD saldırıları ve ABD’nin rejim değiştirme planlarından vazgeçmediğini alenen dillendirmesi bu gerilimde resmi tamamlayan diğer parçalardır.
İran, Kirmanşah’tan fırlattığı füzelerle Irak üzerinden Deyr el Zor’da IŞİD’i vurarak bu tehlikeli restleşmede tepki yeteneğini ve kapasitesini sergilemiş oldu. 1988’de biten İran-Irak savaşından beri İran ilk kez düşman bir unsura karşı füze kullanıyor. Füzeler görünürde IŞİD’in 7 Haziran’da Tahran’da gerçekleştirdiği saldırılara misilleme. Ancak sadece IŞİD’e değil Suriye ve Körfez’deki yeni dengelere karşı mesajlar içeriyor. Rusya, 2015’te Suriye’deki savaşa müdahil olurken Hazar Denizi’nden attığı füzelerle IŞİD’i vurarak asıl mesajı ABD ve vekâlet savaşının diğer patronlarına vermişti. İran’ın yaptığı da bundan farklı değil. Mesajın birincil muhatabı ABD ve Suudi Arabistan. Tabii füzenin sarsıntı yarattığı İsrail’i de bu arada anmalı.
***
ABD’nin İdlib’deki kimyasal fecaata binaen IŞİD’e karşı operasyonların yürütüldüğü Şairat üssünü vurması karşısında askeri koordinasyonları geçici olarak askıya alarak krizi büyütmekten kaçınan Rusya bu kez farklı davrandı. Rus Savunma Bakanlığı, Fırat’ın batısına havadan ya da karadan geçen koalisyon unsurlarının hedef olacağı uyarısında bulundu. ABD ile askeri koordinasyon mekanizması da yine askıya alındı. Bunun ne derece caydırıcı olacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Her halükarda yaşananlar oldukça ciddi. Finalin yaklaştığını hissettiren bir tırmanış sözkonusu. Ortak düşman IŞİD’den sonra aktörlerin kendi aralarında tehlikeli bir hesaplaşma içine girme riski artıyor.