Yine dolaşmaya başladık spor yolumuzun ortasındaki kuyunun çevresinde. Malum severiz kalıcı çözüm bulmaktansa anı kurtarmayı. Ortada kuyu varsa yandan geçeriz. O kuyuya bizim ardımızdan kimin düşeceği umurumuzda olmaz. O sebeple zaten bir arpa boyu yolu 20-40 yıl aralığında alıyoruz. Çünkü sorunları çözmeyip halının altında biriktirdikçe kaybolmuyorlar. Adı üstünde birikiyorlar. Halbuki yeni bir keşif yapmaya da gerek yok. Dünyanın birçok yerinde birçok başarılı spor modeli var. Zorlukları görülmüş, sıkışıklıkları yaşanmış ve sonunda düzlüğe çıkmış. En azından bir sisteme oturmuş.
Yanlış anlaşılmasın. Demiyorum ki gidelim Ajax sistemini futbolumuza getirelim, Almanya spor kültürü gelsin hooop otursun bizim ülkeye, Avusturalya’daki spor yönetim sistemini tak alıp getirelim. Sadece diyorum ki endüstriyel spor dünyasında artık bazı gerçekler net bir şekilde ortaya çıkmışken, uluslar birbirlerine bu kadar yakın, ilgi bu kadar kolay paylaşılırken, Türkiye gibi genç nüfus sıkıntısı yaşamayan bir ülke nasıl olur da kendisine bir spor kültürü kuramaz? Nasıl olur da bu topraklardaki her sportif konuşma yabancı kuralına/devşirme sporcuya, her siyasi konuşma da dine bağlanır?
Duvar’da ilk yazım çıktığında tarih yaprakları 14 Ağustos 2016’yı gösteriyormuş. Baştan sonra ironilerden oluştuğunu belirtmek zorunda kaldığım yazıda şunu söylemişim: “Bu devlet, başta tüm siyasilerimiz, tüm büyüklerimiz size koca koca stadyumlar yapmadı mı, vergi borçlarınızı bile silmedi mi… Pardon o futboldaydı değil mi? Olsun, spor futboldur. Diğerleri de kendi yağında kavrulsaydı. Hem bak onlar için de dandirik Akdeniz Oyunları için bile bir madalyaya say say bitmeyecek kadar cumhuriyet altını ödülü vermedik mi? Brezilya’ya giderken sırtınızı sıvazlamadık mı? Ne istediniz de vermedik yahu. Ne bulduk karşılığında? Rakamla 103, yazıyla yüz üç sporcudan bir madalya mı çıkacaktı! REZALET.”
BETONA YATIRIM VAR İNSANA YOK
Maalesef bugünden baktığımda da aynı tabloyu görüyorum. Biz size tesis, stat, atletizm pisti yapmadık mı kardeşim diyen bir yönetim. İnsana değil, rakama, paraya, inşaata yatırım yapan bir yönetim. Dolayısıyla da sporda devamlılığa değil anlık ve tesadüfi başarılara bırakılmış bir spor yönetimi. İş böyle olunca hep çok ama hep de boş konuşmak durumundasınız. Nasıl mı? Örneklerle anlatayım.
“Süper Lig kulüpleri, 2022-2023 sezonunda en fazla 10 yabancı uyruklu futbolcu ile sözleşme yapabilecek, 10 futbolcu ile sözleşme yapılması halinde bu futbolculardan en az 1 tanesi 01.01.2000 ve daha sonraki tarihlerde doğmuş olabilecek ve bu futbolculardan sadece 6 tanesi müsabakaya devam eden kadroda aynı anda sahada yer alabilecektir. 2022-2023 sezonunda ilk 11'de alt yapıdan yetişmiş 01.01.2002 ve daha sonra doğmuş iki futbolcu bulundurulması zorunlu olacaktır.” İşbu cümleler bütünü, Türkiye futbolunun 2022-23 yıllarındaki yabancı oyuncu oynatma sayısını belirliyor.
KURAL YAZDIM OLDU
Efendim ne diyor metinde, bahsi geçen sezonda ilk 11’de 21 yaşında ve/veya daha küçük 2 oyuncu oynatmanız gerekiyor. Bu oyuncuları da öyle alelade seçemezsiniz, altyapınızdan gelecek. Yazıda ne kolay değil mi? Zaten bir kanunu, bir kuralı, bir yönetmeli yazmak işin en kolay kısmı. Mesela bu metni şöyle de yazabilirdiniz: “Süper Lig kulüplerinin, 2022-2023 sezonunda maç kadrosunda en az 8 alt yapı oyuncusu bulundurması zorunlu olacaktır. Bu futbolcuların 01.01.2002 daha sonraki tarihlerde doğmuş olması gerekmektedir. Ve bu futbolculardan en az dört tanesi sahada yer almak zorundadır.”
Nasıl oldu mu? Hiç yabancı oyuncu adı geçirmeden yabancı kuralını koymuş olduk. Alt yapıya önem vereceksiniz de dedik. Alt yapı oyuncularını el üstünde tuttuk. Oldu bitti de gerçekten oldu ve bitti mi? Hadi futboldan biraz daha kurtaralım konuyu.
SORULAR, SORULAR, SORULAR...
Mesela federasyonlarımız ve devletimiz alt yapı sporcularımızı nasıl destekliyor? Mesela yerli ve milli bir spor bilim kurulumuz var ve federasyonlarımız yordamıyla genç sporcularımız için medikal, eğitimsel, psikolojik, ekonomik, sosyolojik ve yeni antrenman metotları anlamında bir destek veriyor mu? Çocukların spora yönelmesi için ne yapıyoruz mesela? Örneğin aileleri eğitiyor muyuz? Çocuğunun eğitimi ve sporu bir arada yürütebilmesi için sağlıklı ortamı sağlayabileceğimizi iddia edebiliyor muyuz? Sporcuları da geçtim, onların yetişmesi için yerel spor kulüpleri yaratıyor, açılmasını destekliyor ve maliyetleri konusunda (kiraladıkları salonlar, statlar, onları giderleri vs.) yardımcı oluyor muyuz? Küçüklere örnek olacak büyüklerin spor yapmasının önünü açıyor muyuz? Her yaştan insanın, bir kulübe üye olarak (yüksek bedelli aidatları olan değil, Almanya’daki gibi hem bir topluluğa dahil olarak sosyalleşmek hem de spor yapmak amacıyla gidilebilen, devlet desteği olduğu için de aylık 15-20 euro aidatı olan kulüplerden bahsediyorum) spor yapmasını teşvik edebiliyor muyuz? Her şeyi geçtim, tesadüfen de olsa yeteneği keşfedilen sporcularımızı psikolojik ve mali açıdan destekleyebiliyor muyuz?
BİR DE BAKMIŞSIN GÜNDEM DEĞİŞMİYOR
Tüm bunları yapamayacaksın ama yabancı kuralı gibi bir garabetin içine “Ama alt yapıdan oyuncu oynatma zorunluluğu da getirdik. Bizim asıl hedefimiz ülkemizin gençleri” diyeceksin. Hayır efendiler hayır. Siz önce üstteki sorulara olumlu yanıt verebildiklerinizin sayısını artıracaksınız, sonra da gündemi değiştirmek için ortaya attığınız konuların o saatten sonra hiçbir işleve hizmet etmediğini göreceksiniz. Çünkü o zaman sizin kural diye yazdıklarınızın karşılığını gerçekten alabileceğiniz bir spor ortamını oluşturmuş olacaksınız.