İsrail’e Batı Şeria’yı ilhak planını erteleten nedir?
Arap Birliği’nin duruşu mu? Ne duruşu!
İslam dünyasının yaptırım gücü mü? Yok böyle bir irade!
BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinden 14’ünün itirazı mı? İsrail hangi BM kararını dinledi ki itirazı dinlesin!
Avrupalı 1080 parlamenterin mektubu mu? AB’nin kaygıları kulak ardı edilmek için. Filistinlilere karşı suçlar Avrupa’yı ilgilendirmiyor. Plan sadece zamana bırakıldı. Temmuz sonunda yine gündeme gelecek.
İsrail Basbakanı Benyamin Netanyah, “Gelmiş geçmiş en İsrail dostu Amerikan Başkanı” dediği Donald Trump hâlâ koltuktayken bu adımı atmak istiyor. Malum Trump'ın rakibi Joe Biden ilhaka karşı. Golan ve Doğu Kudüs’ün ilhakını tanıyan Trump bu adıma da kalkan olabilir. ABD her koşulda arkayken uluslararası tepkiler kolayca savuşturulabilir.
Koşullar pek müsait.
Filistin ulusal davası gerilemiş, topraklar bölünmüş, örgütler birbirine girmiş durumda.
Arap sokağı felç. Özellikle Körfez kanadı Filistin’i yük olarak görüyor.
Direniş hatlarının tutunduğu Suriye yanıyor; Lübnan ise battı batacak.
O yüzden ilhakçılar “Vakit bu vakittir” diyor.
Filistinliler lehine durumu etkileyen bir tepki varsa o da Yahudilerden geliyor.
***
Planın 1 Temmuz’dan ileri bir tarihe kaydırılmasında bir hikmet aranacaksa bakılacak yer dış baskılar değil İsrail’in kendi iç gerçekliğidir.
Eninde sonunda Batı Şeria yutulacak ama atılacak adımların büyüklüğü ve zamanını İsrail’in Yahudi karakterinin bozulmaması hassasiyeti belirliyor. En önemli fren bu; ilhak İsrail nüfusuna ne kadar Arap katacak? Bu kaygı işgal ve ilhakı zamana yaymayı gerektiriyor. Ama Filistinlileri öğüten bir strateji eşliğinde.
Batı Şeria’yı lime lime eden Apartheid koşulları ya da zeytin ağaçlarını kesen, tarlaları yakan, su depolarını kurşunlayan yerleşimci terörü bunun için var. İsrailli örgüt B'Tselem’e göre İsrail 2006’dan 31 Mayıs 2020’ye kadar Batı Şeria’da Filistinlilere ait 1554 evi yıktı. Yıkım 3 bin 403’ü çocuk 6 bin 780 Filistinliyi evsiz bıraktı. 2012’den beri yıkılan iş yeri sayısı ise 1673. Doğu Kudüs’te ise 2004’ten bu yana 1005 ev ve 424 işyeri yıkıldı. Filistinliler ev yapamıyor, evlenen çiftlere bir oda ilave edemiyor…
Gazze Şeridi ise açık hapishane. Her şey bir soykırımın tekâmülüne ayarlı! Bırakıp gitsinler! Nekbe’nin süreğenliği.
İlhak ertelendiyse nedeni Filistinlilerin haklılığı değil yani.
Koalisyon ortağı Mavi-Beyaz’ın lideri ve Savunma Bakanı Benny Gantz ‘Yüzyılın Anlaşması’nı beklemekten yana. Yasadışı yerleşimlerin finansörü bir aileden gelen Jared Kushner’in hazırladığı bu plan nasıl olsa işgal altındaki bölgeleri İsrail’e katacak. Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi de Gantz ile aynı çizgide.
Eski Mossad Başkanı Tamir Pardo, iç güvenlik servisi Şin Bet’in eski başkanları Ami Ayalon ve Yoram Cohen, eski Genelkurmay Başkanları Gadi Eisenkot ve Dan Halutz dahil 220 emekli komutan ve istihbaratçı açık mektupla planın durdurulmasını istedi. Temel kaygı güvenlik. Amerikalı 149 Yahudi lider de benzer şekilde çıkıştı.
Ami Ayalon, Tamir Pardo ve Gadi Shamni, Foreign Policy’deki ortak makalede kısmi ilhak planının da riskli olacağını vurguladı. Üçlüye göre kısmi ilhakla durum kontrolden çıkar; İsrail milyonlarca Filistinliyle ne yapacağına dair çıkış stratejisi olmadan Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde kontrolü ele almak durumunda kalır.
İsrail siyasetinin cılız bir tarafı barış umudunu bitireceği kaygısıyla ilhaka karşı çıkıyor.
Yerleşimciler tam ilhakı içermediği için olmaz diyor.
Siyonist sağ-sol-liberal kanatların ana meselesi İsrail’in Yahudi karakteri. Bu hassasiyeti eski Dışişleri Bakanı Tzipi Livni güzel özetledi:
"İlhak şimdi Batı Şeria'daki Filistinlileri dışarıda bırakacak şekilde olacak ama (Filistinliler) gelecekte kendi devletlerini kuramayacaklarına göre bir sonraki adım, Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında tek bir devletin olmasıdır. Bu da milyonlarca Filistinliyi de ilhak etmeden imkânsız demektir. İsrail, Yahudi devleti olma özelliğini kaybedecektir.”
Yani temkinli cephe işgal ve ilhakı reddetmiyor. Dertleri barış anlaşmaları ve Oslo düzeninin tehlikeye atılmaması. Gantz bu çerçevede “Ürdün Vadisi her zaman İsrail kontrolünde olmalı. Batı Şeria'daki yerleşim birimleri ayrılmaz bir parçamızdır, egemenliğimize dahil edilmelidir. Fakat soru şu:
Nasıl ve ne zaman? Örneğin Ürdün'le olan barış, İsrail devletinin bir hazinesidir, tehlikeye atılmamalıdır” diyor.
Bu itirazlar Washington’da etkili oldu. Trump daha Yüzyılın Anlaşması’nı yeni ortaya koymuşken ilhaka yeşil ışık yakmadı.
Netanyahu’ya “Önce ortakların rızasını al, buralar zaten senin olacak, azcık sabırlı ol” denildi.
***
Bu süreçte Ürdün Kralı Abdullah, Netanyahu ile görüşmeyi reddetti. Ancak 25 Haziran’da Mossad Şefi Yossi Cohen Kahire’de Mısır İstihbarat Şefi Abbas Kamil ile buluştuktan sonra Amman’a geçip Kral Abdullah’la görüştü. Bir iddiaya göre Kral’a “İlhak sınırlı olacak. Ürdün Vadisi’ne dokunmayacağız, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’tekilere itiraz etme” denildi. Hem Mısır hem Ürdün’e verilen mesaj şu: “Sert açıklamalar yapın ama somut adım atmayın.” Ayrıca Mısır’dan istenen Hamas’a söz geçirmesi. Mısır’ın Hamas’tan istediği de İslami Cihat ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ni dizginlemesi.
Haremü’ş Şerif’in hamisi Amman’ın elindeki tek kart İsrail’le barış anlaşması ama onu da koza dönüştürecek durumda değil.
Filistin Yönetimi’nin elindeki kart da Oslo Anlaşması. Ellerindeki kart kendilerini yutan bir tuzak.
Şöyle ki 1947’de BM’nin taksim planıyla Filistin topraklarının yüzde 43.5’i Araplara veriliyordu. O vakit Arap nüfusunun oranı yüzde 67 idi.
Oslo’nun imzalandığı 1993’e gelinceye dek Filistinliler yüzde 22’ye hapsoldu. Oslo da Batı Şeria’yı A, B ve C bölgelerine böldü. Batı Şeria'nın yüzde 18'ini oluşturan A’da kontrol Filistin’de. Batı Şeria'nın yüzde 21'ini oluşturan B’de sivil idare Filistin, güvenlik İsrail'de. Yüzde 61’i teşkil eden C ise tamamen İsrail’in elinde. C’de 300 bin, A ve B’de 2.8 milyon Filistinli yaşıyor.
Oslo’dan sonra Batı Şeria yerleşimlerle eritildi. Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 140 yerleşimde 600 bin Yahudi yaşıyor. Bunların 430 bini Batı Şeria’da.
Ürdün Vadisi’ndeki topraklar ise Batı Şeria’nın dörtte biri. Netanyahu, Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz’in kuzeyini İsrail’in doğu sınırı olarak tanımlıyor.
Bu sınır neden önemli?
Ürdün Vadisi'ndeki toprakların yüzde 87'si askeri bölge. Yani Filistinlilere kapalı. Bölgede 56 bin Filistinli, 5 bin Bedevi ve 37 yerleşimde 11 bin Yahudi yaşıyor. Ölü Deniz’deki potas ve brom madenleri İsrail ve Ürdün’e yılda 4.2 milyar dolar kazandırıyor. Dünya Bankası’na göre izin verilse Filistinliler de minerallerden yılda 918 milyon dolar gelir elde edebilir.
Deniz seviyesinin altında olan vadi doğal sera ortamıyla tarım için elverişli. Filistinlilere tarımsal alanlar açılsa ilave bir 704 milyon dolar daha gelir.
İsrail sınır taşını nereye koyacağını biliyor. Su kaynağı Golan’a koyduğu gibi.
İlhakın kapsamı meçhul. Düne kadar üç senaryodan söz ediliyordu:
- C bölgesinin ilhakı. Buna yasadışı yerleşimler ve Ürdün Vadisi dahil. Bu yüzde 4-5 ilave Arap nüfus anlamına geliyor.
- İkincisi sadece Ürdün Vadisi’nin ilhakı.
- Üçüncü Maale Adumim, Ariel ve Gush Etzion’un ilhakı. Buralarda 85 bin Yahudi yaşıyor.
Üçüncü senaryo Ürdün’ü razı etmek için düşünülen ilk aşama ilhak olarak da görülüyor. Netanyahu’nun görüşmelerde iki ya da üç aşamalı ilhaktan söz ettiği aktarılıyor.
***
Böylesi bir gidişatta Filistinlilere devlet vaadi kaba bir avutma taktiği. Herkes sözde iki devletli plana bağlı. Pratikte sadece işgal ve ilhakın sindirilmesinde işe yarıyor. Bir noktadan sonra “İki devletli çözümü unutun” denilecektir. Türkiye ve dostları da Filistin’e BM’de “üye olmayan devlet” statüsü kazandırmanın kredisini tüketmeye devam edebilir. İsrail için dert değil.