Londra’da eşi benzeri olmayan bir restoran var. Yemekleri ayrı, ortamı ayrı güzel. Çocukken koşuşturduğunuz bahçeler gibi, sıcacık bir mekân. Özlediğiniz tüm lezzetler, çocukluğunuzdan çıkıp bu restorana gelmiş sanki. Şehrin içinde ama doğanın ortasında. Gizli saklı cennet, büyülü bir dünya. Londra’da çok az kişinin bildiği bir sır mübarek.
Sadece rezervasyonla müşteri kabul ediyor maalesef. Öyle “Geçiyorduk, uğradık.” diyemiyorsunuz buraya. Yer bulmak zor, yemek yemek bir ayrıcalık.
İnternette otel, restoran, turistik yer, her türlü tatil aktivitesi arayanların mutlaka uğradığı (inandığı, güvendiği, sığındığı) web sitesi TripAdvisor’da, bir numara olmuş bizim bu restoran.
Evet, TripAdvisor’a göre, Londra’da 18 bin 190 restoran var ve burası birinci. Daha iyisi yok. Gidenler memnuniyet patlaması yaşadığını yazıyor, gidemeyenler çıldırıyor (116 kez arıyor) filan. Adeta bir muhteşemlik şelalesi.
Bu restoranın tek kusuru var sadece: Gerçek olmaması.
Bu “gerçek olamayacak kadar güzel” yer, serbest yazarlık yapan Oobah Butler’ın yarattığı, uydurma bir yer. Butler, Londra’nın güneyinde, Dulwich’te kulübe gibi bir evde yaşıyor. Bir ara TripAdvisor’a kayıtlı restoranlara sahte yorumlar yazarak para kazanıyormuş. Sahte hesaplar açıp, hiç gitmediği restoranlar ve yemediği yemekler hakkında dizi dizi övgüler sıralıyor ve yazdığı her tatlı yorum için, restoranlardan para alıyormuş.
İnsanların, internette yazan her şeye (“şey” demiyor aslında, Türkçeye “kahrolası” ya da “lanet olası” olarak çevrilen, o çok korkunç kelimeyi kullanıyor), bütün o sahte yorumlara, yalan dolanlara nasıl da hemen inandığını ve inanmaya aç olduğunu göstermek (bence biraz da eğlenmek) için yapmış bunu.
“The Shed at Dulwich” (Dulwich’teki Kulübe) adındaki hayali restoranı için, en ucuzundan bir telefon hattı almış. Sonra web sitesine koymak üzere, çok havalı ve çok tarz yemek fotoğrafları çekmiş.
Kızarmış soğan yerine, tuvalet kokusu gideren tabletlerden koymuş tabağa. Krema yerine, pofuduk pofuduk traş köpüğü sıkmış. Üstüne de biraz karabiber ve yeşillik... Tatlı olarak, kahverengi boyaya batırılmış sünger var. Yanında da vazgeçilmez lezzet, traş köpüğü üzerine serpiştirilmiş kahve tanecikleri. Gerçekten şık ve bir o kadar da lezzet dolu fotoğraflar.
Web sitesi, elbette çok sade. Siteye girince farklılığı anında seziyor, başlı başına bir “felsefe” olduğunu hemen anlıyorsunuz. Mesela, menüsü öyle klasik, sıkıcı menülerden değil. Yemek isimleri yerine, ruh halleri var çünkü menüde: Şehvet, mutluluk, aşk, depresyon, derin düşünceler gibi. Yemek yerine, ruh hali seçeceksiniz, yemeğiniz ona göre gelecek. Vay be! İnanılmaz.
Butler, restoranı için TripAdvisor’a başvurmuş ve (2017’nin tatlı bir Mayıs sabahında) 18 bin 190’ıncı sıradan girmiş. Sonra arkadaşları, restoran hakkında yalan (ama gerçekçi) yorumlar yazmaya başlamışlar buraya.
Yorumlar coştukça, rezervasyon talepleri başlamış. Telefonlar susmak bilmemiş. Butler da her arayana, “Doluyuz. Önümüzdeki haftalarda da hep doluyuz valla.” demiş.
Sadece orada bir tas çorba içmek için yanıp tutuşanlar aramıyormuş. İş başvuruları, iş teklifleri, gazete ve televizyonlardan röportaj istekleri gelmiş. Blogger’lar, halkla ilişkiler şirketleri ve reklam ajansları, av görmüş panter gibi, kükreyerek atlamışlar telefona.
Altı ay sonra, bu hayalet restoran, yukarılara tırmandıkça tırmanmış ve “bir numara” olmuş. (Şimdi hep birlikte tekrar edelim: Altı ayda. Olmayan bir restoran. Sadece sahte hesaplar ve yalan yorumlarla. Londra’da. Bir numara.)
Oobah Butler, amacına ulaşmış.
Bir yandan “Yalan dünya, her şey bomboş...” diye şarkı söylerken, bir yandan da bu işi (restoranına yakışır bir vedayla) bitirmek istemiş.
Arayan üç şanslı kişiye “Tamam, yer var. Buyrun gelin.” demiş. Kulübesinin bahçesine “otantik” masalar koymuş. Restoran gibi görünsün diye eşi dostu çağırıp oturtmuş. Üç masayı da gerçek müşterileri için ayırmış.
Ucuzluk marketinden aldığı hazır çorba, makarna ve mikrodalgada üç dakika içinde pişen lazanyadan oluşan yemeklerini, otlarla süsleyip (sunumlu) ikram etmiş. Aman da bayılmışlar. Bazıları, “Ayy, bardakta çorba! Aynı çocukluğumdaki gibi!” demiş. Bazıları da mutlaka tekrar geleceğini, herkese önereceğini söylemiş.
Baştan sona yalanlarla dolu (ama sistemin gerçeklerini yüzümüze tokat misali çarpan) bu masal da burada bitmiş.
Gökten üç elma düşmüş... Biri, sosyal deney yapacağım diye, hiç üşenmeden bütün bunlarla uğraşan Oobah Butler’ın kafasına. İkincisi, çok popüler, gizemli, konseptli ve bir sürü insanın gittiği bir yerden eksik kalırsa, öleceğini zannedenlerin kafasına...
Üçüncü elmayı ben aldım, güzelce dilimledim.
İnternette her okuduğunu doğru kabul edenler, her gördüğüne inananlar ve kaynak maynak kontrol etmeden, hemen gaza gelenler arasında paylaştırdım. Sahte web sitelerinde gezerken, şarlatan uzmanları, hocaları dinlerken, yalan yorumlara inanıp hayatlarıyla ilgili ciddi kararlar alırken, yalan haberleri okuyup okuyup etrafa nefret fışkırtırken afiyetle yesinler diye.