Yalı Çapkını şiddeti ya da #kendinegel Yalı Çapkını
SeyFer’in bir araya gelmesini, kavga etmeden yaşamasını isteyen izleyiciler, #kendinegel Yalı Çapkını hashtag'li tweet’lerle dikkat çekerek dizinin son bölümündeki hikayeyi değiştirttiler.
Aylin Dağsalgüler*
‘İzleyici ne bulursa izliyor!’, ‘televizyon ekranının karşındaki izleyici hep pasif!’ Bu cümleler dijital platformlar yerine hâlâ televizyon izleyenler için çokça kullanılıyor. Şimdi size televizyon izleyicisinin nasıl aktif olup, isterse dizilerin senaryosuna müdahale edebildiğini anlatacağım. Geçmiş örnekler de var, ama en yenisi Yalı Çapkını izleyicisi.
Yalı Çapkını Gülseren Budayıcıoğlu’nun roman uyarlamalarından ya da bir başka deyişle “gerçek bir hayat hikayesi” çalışmalarından birisi, OGM yapımı. Yayınlandığı tarihten itibaren hemen her haftanın en çok reyting alan dizisi Yalı Çapkını, TİAK’ın verilerine göre 2022 yılında Total ve ABC1 gruplarında en çok izlenen dizi oldu. Daha somut bir ifadeyle Kantar Medya verilerine göre 3 Şubat Cuma akşamı Türkiye’de televizyonu açık olan her 4 evden biri Yalı Çapkını dizisinin 20. bölümünü izledi. Aynı bölüm 24 saat içinde Youtube’da 6,8 milyon görüntüleme aldı.
Akademik olarak ilgi alanım diziler olunca hemen her dizinin ilk bölümünü izlemeye çalışıyorum. Sonrasında bazen hikayesini merak ettiğim, içine girdiğim dizileri izlemeye devam ediyorum. Yalı Çapkını’nın ilk bölümüne göz atarken hikayenin içine girmekte zorlanmıştım ve sonrasında izlemedim. Ağaların, yalıların, şiddetin kol gezdiği ekranda sahicilik ve sıradanlık arayışımın karşılığı bu dizi değildi. Bir de sanırım sürekli güzel poz yakalama arayışındaki sahneleri izlemek yorucu oluyor. 12. bölümü yayınladıkları hafta reytinglere bakarken o zamana kadar firesiz haftanın birincisi olmalarına kayıtsız kalamayıp Puhu TV’den ilk bölümden itibaren izlemeye başladım. Yaklaşık iki hafta her gün birkaç bölüm derken hikayenin içine öyle bir daldım ki Korhan’lar Köşkü karakterleri kafamda dönüp duruyordu. Yalı Çapkını’yla olan ‘binge watching’ (Beyhan Sunal’ın tabiriyle teflon izleme) deneyimimde iki başrolün uyumları ve ‘ciddi’ kavga etmedikleri sahnelerdeki diyalogları çok gerçekçi gelmişti. İnsan didişirken gerçekten bu cümleleri kurar demiştim. Dizilerde aradığımız önemli unsurlardan biri gerçekçilik ne de olsa. Seyran ve Ferit’in uyumu, Jabbar’ın Cesaretsizce Olmuyor şarkısı eşliğindeki dansları, şımarıkça didişmeleri, birbirlerinin yaralarını görmeye başlayıp merhem olma çabaları -özellikle yeni yıl ağacı sahnesi- hikayenin güzel tarafıydı.
Ancak ilk bölümdeki şiddeti her bölümde bolca görmeye başladık. Bu şiddet ailede baba korkusuyla başlıyor. Sevgisini gösteremeyen baba kızlarına her fırsatta fiziksel veya duygusal şiddet uyguluyor. Anne de bu şiddetten fazlasıyla nasibini alıyor. Fiziksel şiddet sahnelerinde, şiddetin kendisini genellikle göstermeden yani ‘yeniden üretmeden’ anlatıyorlar. Ancak yine de genel izleyici için oldukça travmatize edici sahneler var. Şiddeti uygulayan baba (Kazım Ağa) Gaziantep’te ataerkil, geleneksel bir aile içinde yetişmiş, babasından kalan parayla yaşıyor, çalışmıyor. İstanbul’daki paralel dünyada da Antep’ten zamanında göçmüş, zanaatını değerli taşları işleyerek markaya dönüştürmüş ve yalıda yaşayan bir aile var. Aslında klasik yalı hikayesinin içinde çatışmalar zorla evlendirilen iki gencin üzerinden ilerliyor. Hikaye genellikle erkeklerin kurduğu iktidarın yarattığı şiddet veya bu erkten güç alıp onu taklit ederek güç gösterisini ve otoriteyi şiddete dönüştüren kadınların sahneleriyle ilerliyor. O şiddet ki bazen sağlık sorunundan ötürü çocuk sahibi olmak isteyip de olamayan yalıdaki geline bir küçümseme şeklinde, bazen de evin ‘reisi’ ağanın yemek saatine yetişememiş birine karşı bağırmasıyla uğruyor. Bağırma, aşağılama, küçümseme duygusal şiddet olarak hemen her sahnede karşımız çıkıyor.
Diziler gündeme dair hiçbir şey söylemiyor eleştirisi sıklıkla yapılır. Aslında köşeleri iyice sivriltilmiş bu kurgu dünyasında en çok eleştiri alan dizilerin bile gündeme dair yaptıkları göndermelere tanık oluyoruz. Kazım Ağa’nın yaralanmasından sonra ambulans içinde paramediklere “pandemide uzaktan eğitim görmedin değil mi?” diye sorup ailesine yıllardır uyguladığı şiddetten "aslında sevgisini gösteremeyen ama çok seven baba" imajında canı tatlı bir karakter karşımıza çıktı. Aynı baba kızının çalışmasını desteklemeyen damadına “boğaza karşı yün mü öreceksiniz, birinizin eli ekmek tutsun bari” derken de karakterlerin içinde taşıdıkları iyi-kötü hali gösterip, bir de üstüne bugün siyasetin dilinde ‘ev genci’, OECD tanımıyla ‘ne eğitimde ne istihdamda’ olarak yer alan Türkiye’de yaklaşık 3 milyon gencin durumuna da dikkat çekti. Dizilerde iş hayatı ve ‘ev gençleri’ başka bir yazının konusu olsun. Ancak buradan bir iyileşme, iyi olma hali çıkacağı kesin.
Yalı Çapkını’nda hikayenin kahramanları kavga gürültünün içinde birbirlerinden ayrı düşmek üzereyken izleyici sosyal medyada bu duruma tepki gösterdi. #kendinegel Yalı Çapkını hashtag’iyle attıkları tweet’lerle dikkat çekerek magazin sayfalarındaki haberler doğruysa dizinin son bölümündeki hikayeyi değiştirttiler. #SeyFer’in bir araya gelmesini, kavga etmeden yaşamalarını isteyen izleyici, 20. bölümde amacına ulaştı. Gerçi bu bölümde de şiddet bitmedi ama en azından izleyicinin istediği gibi kavuştular.
Summarify’dan Yunus Emre Gündoğmuş’un katkısıyla derlediğimiz verilere göre 3 Şubat Cuma akşamı dizinin yayınlandığı zaman diliminde (20.00-24.00) 13.771 tweet atılmış. Bu tweetlerin önemli bir kısmının fan hesaplarından atıldığını unutmayalım. Sosyal medyada veri analizi yaparken bot hesapların kolayca ayıklanamaması gibi dizilerle ilgili sosyal medya analizlerinde fan hesaplarının ayıklanması da çok mümkün olmuyor. Buna neden gerek var diye sorabilirsiniz. Çünkü diziyi izleyen ve sosyal medyada paylaşım yapan kullanıcıların, televizyon reyting ölçümlerinde olduğu gibi profillerinin bilinmesi kimin izleyip paylaşım yaptığına, yani kimin beğenip izlediğine dair somut bilgi sağlar. Fan hesaplarının ‘bot’ olmadığını, izleyicinin sesi olarak kimi zaman örgütlü bir davranış yarattıklarını unutmadan, yine de yaş, cinsiyet ve SES’e (sosyo-ekonomik statü) dair bir ipucu vermediği için analiz yaparken zorlayıcı olduğunu söylemeliyim.
Bu hafta Yalı Çapkını’nda hem fiziksel hem de duygusal şiddete maruz kalan Esma anne, kızına, babası ve kocası için öğüt verirken “kötü de olsa bizim kötümüz, elin iyisini ne yapacağız” dedi. Kadınların alttan alan, boyun eğen, ses çıkarmayan, kötülüğü, şiddeti bile kabullenen karakterler olarak çizilmesi bir yana, bir de her şeyi kadınlardan bekleyip ama kadınların güçlendiği, toplumsal olarak yükselişte olduğu hikayeleri sevmeyen bir izleyici var. Belki bu sefer Seyro bu durumu değiştirir.
Şiddet her yerde. Evde, sokakta, iş yerinde, üniversitede, toplu taşımada, ekranda. Her gün bir kadının öldürüldüğü ülkede, ekranda tartışma programlarında birbirlerine bağırarak iletişim kurduğunu düşünen yorumcular da şiddetin normalleştirildiği hikayeleri anlatan yaratıcı ekipler de bu sorumluluk duygusunu, kamu yararını gözetmek zorundalar. Kamu yararı demişken TRT’de yayınlanan Yürek Çıkmazı dizisi bu haftaki tanıtım filminde şiddeti yeniden üretmenin, estetize etmenin ve şiddet pornografisi olarak sunmanın kitabını yeniden yazdı. İzleyicisinin sosyal medyada pek aktif olmadığını varsayarsak, diziyi izlemeyen ama tanıtım filmini sosyal medyada görenler tepkilerini gösterdiler. Aynı hassasiyeti fan gruplarının da göstermesi dileğiyle.
*Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medya Bölümü Öğretim Üyesi