Diyarbakır'ın Çınar İlçesi ile Mardin'in Mazıdağı ilçesi arasındaki bölgede çıkan yangın 10 bin dönüm araziyi etkiledi. Yangın gece saatlerinde çıktı ve müdahalenin istenildiği hızda gerçekleşmediği, sabah ortaya çıkan tablo ile anlaşıldı.
Yangında ölen ve yaralanan insan sayısı bile günün sonuna doğru ancak netleşti. Kaç hayvan telef oldu? Ne kadar ekili alan zayi oldu? Henüz belli değil.
Yangın neden çıktı? Yangın elektrik tellerinin kopmasından mı yoksa anız yakma uygulamasından mı çıktı? Bu sorunun cevabı da henüz netlik kazanmış değil.
*
Bölgede anız yakma uygulaması son 15-20 yılın icadı. Çiftçiler ikinci ürünü bir an önce ekmek için tarladaki anızı yakma yolunu tercih ediyorlar. Bunun birçok sakıncası var. Ziraat mühendisleri ile çevre dostları konuyla ilgili yıllardır bilgilendirme yapıyorlar. Anız yakmanın toprağı verimsiz hale getirdiğini, topraktaki birçok canlıyı telef ettiğini sağır sultan gibi çiftçiler de duydu.
Ancak çiftçi, cezai yaptırımı olmasına rağmen, anız yakmaktan vazgeçmiyor. Neden? Çünkü topraktan ikinci ürünü almak istiyor. İkinci ürünü almak telaşını, hayata bir şekilde tutunmak çabası olarak tarif etmek mümkün gibi geliyor bana. Çünkü ikinci ürün, içinde bulunulan ekonomik koşullarda hayat kurtarıyor. Çünkü hükümetin tarım politikaları çiftçileri buna mecbur kılıyor. Eğer bir ürünle geçinmek mümkün olsaydı çiftçi toprağını nadasa bırakırdı. Nadasa bırakılan toprağın verimliliğinin arttığını, en iyi çiftçiler bilir, değil mi?
Bunları anız yakmayı meşrulaştırmak için dile getirmiyorum elbette. Nedeni ne olursa olsun, anız yakılmamalı. Toprak ve topraktaki canlılar katledilmemeli. Tarımsal ve doğal ekosistem tahrip edilmemeli. Köylerini ve kasabaların üstü, insanın nefes almasını imkansız hale getiren simsiyah dumanla kaplanmamalı.
Ancak çiftçi her yıl anız yakıyor ve bunun tek sorumlusu, hükümetin yıllardır izlediği tarım politikası nedeniyle çiftçinin yoksullaşmasıdır.
*
DEDAŞ yetkilileri, Çınar ve Mazıdağı arasında çıkan yangının elektrik tellerinin kopmasından kaynaklanmadığını açıkladı. DEDAŞ tarafından yapılan açıklama, "Hasat mevsiminin başlamasıyla birlikte bölgede anız yakma olarak bilinen uygulama doğal yaşamı tehdit etmeye devam ediyor" cümlesiyle başlıyor.
Yangının nedenini ve müsebbibini bir çırpıda tespit eden DEDAŞ'ın hızı, taktire şayan doğrusu!
Suçu anız yakan çiftçinin üzerine yıkan DEDAŞ, elektrik kesintileriyle çiftçiye ve çiftçi olmayan bölge halkına çektirdiği eziyetin üstünü örtüyor. Bölge illerinde altyapının yetersiz ve eski olduğunu DEDAŞ da hükümet de biliyor. Altyapıyı yenileyip güçlendirmeyen şirket, "kaçak elektrik kullanılıyor" gerekçesine sığınarak, meseleyi çözümsüz bırakmakta ısrarlı görünüyor. Sürdürülebilir ve kontrol altında tutulabilir kriz olduğu sürece, sorunu çözmemek konusundaki ısrarını sürdürecek gibi de görünüyor.
Bunu DEDAŞ'ın akşam saatlerinde yaptığı ve tehdit içeren yeni açıklamasından anlıyoruz. "Bazı iletişim organları ve bölgede kendini bilir kişi olarak konumlandıran çevrelerce manüplatif açıklamalara devam edildiğini gözlemlemekteyiz" denilen açıklamanın devamında, "yasal haklarımızı kullanacağımızı beyan ederiz" ifadesiyle tehdit savurmak aşamasına geldi.
Bölge insanı ile DEDAŞ arasındaki çekişmeyi kısaca hatırlatacak olursak: DEDAŞ, çiftçiler kaçak elektrik kullanıyor gerekçesiyle yıllardır elektrik kesintisi uyguluyor bölge illerinde. Şirketin hakkının peşinde olması anlaşılır bir durum. Anlaşılır olmayan, uyguladığı cezanın bütün bölge halkına kesilmesi. Yani bir dönüm tarlası bile olmayan insanlar, 40 derecenin üstüne çıkan sıcakta elektriksiz bırakılıyor. DEDAŞ'ın başvurduğu, topyekun bir cezalandırma sistemi.
Bölge halkı bu uygulamayı "DEDAŞ zulmü" olarak nitelendiriyor. Mahkeme de bu nedenle DEDAŞ'ın uygulamasını haksız buluyor. (Bakınız: Mardinli çiftçilerin çilesini hukuk bitirdi)
Hükümetin desteğini de arkasına alan DEDAŞ, bayramda bile elektrik kesintisi uygulamaktan geri durmadı. Hava sıcaklığının 40 derecenin üstüne çıktığını, elektrik olmayınca evlerin susuz kaldığını da belirtmek gerekiyor.
Çınar ile Mazıdağı arasındaki bölgede çıkan yangın elektrik tellerinin kopmasındandır demeye çalışmıyorum elbette. Bu ihtimalden yola çıkarak DEDAŞ'ın bir süredir yeniden elektrik kesintisine başladığını ve bölge halkını mağdur ettiğini hatırlatmak istedim.
*
Maraş depremleri birlikte ve hızlıca koordine olmanın ne kadar kıymetli olduğunu göstermişti Diyarbakır'da. Kent Koruma ve Dayanışma Platformu ile Valilik, birçok sorunun çözümünde önemli rol oynadılar.
Gönül isterdi ki 11 kişinin ölümüne ve kimi ağır 100'e yakın insanın yaralanmasına neden olan yangın sırasında da benzer bir koordineli dayanışma sergilensin.
Ancak öyle olmadı. Seçilmiş belediye başkanları vali ve kaymakamlarla görüşemediler. DEM Partili milletvekilleri de öyle. Halbuki kriz zamanlarında problemlerin bir kenara bırakılması gerekiyor. Çünkü deprem, sel ya da yangın gibi felaketlerde öncelik insanların can ve mal güvenliği olmalıdır.
Vali eski kayyım, belediye eşbaşkanları seçileli daha 3 ay bile olmadı ve belediyeye yeniden kayyım atanabilir tehdidiyle karşı karşıya. Hükümetin bu siyaset tarzından insanın can ve mal güvenliğini sağlayacak önlemlerin çıkması çok zor.
Yangın rüzgarın etkisiyle çok geniş bir alana, çok hızlı bir şekilde yayıldı. Helikopterlerin gece görüşü olmadığı için yangına havadan müdahale edilemedi. Bu olumsuzluklara arazi koşullarını, yetersiz kalan ekip ve ekipmanı da ekleyip, yangın bu nedenlerle kısa sürede kontrol altına alınıp söndürülemedi, bu yüzden insanlar hayatını kaybetti diyebiliriz elbette. Ama bu, bahane üretmekten öteye gitmeyen bir savunma biçimi olur.
Valilik, belediye ve sivil toplum örgütleri koordinasyon içinde hareket etse, felaketin neden olduğu kayıp bu denli büyük olmayacaktı belki.
*
Binlerce insanı etkileyen yangının nedeni er ya da geç çıkacaktır ortaya Umalım ki bu yangın ders olur ve bir kez daha bu felakete neden olan hatalar tekrarlanmaz.
Umalım ki benzer felaket zamanlarında mülki amirler ile halkın seçtiği belediye başkanları, şehrin sivil toplum örgütleri birlikte kriz yönetme yeteneğine ve arzusuna kavuşmuş olsunlar. Bu, demokrasinin ve hatta insan olmanın gereğidir, öncelikli görevidir.
Demokrasinin olmadığı memlekette her acı çabuk unutulur çünkü demokrasinin olmadığı memlekette felaketler peş peşe gelir. Demokrasinin olmadığı memlekette felaketlerle imtihan edilen insan hayatının bir kıymeti harbiyesi de kalmıyor.
Ancak biz, Çınar ve Mazıdağı'nda vefat edenlerin birer hikayesi olduğunu unutmayalım. Onların mezarlarına, yine bir yangında yitirdiğimiz Behçet Aysan'ın dizelerini dökelim:
"hoşça kal uzaklarda yanan/anızların parıltısı hoşça kal". (Behçet Aysan, Bu aşk, bu şehir, bu keder).