Yanından geçip gittiğiniz hayatla yüzleştiren öyküler

Nermin Yıldırım Bavula Sığmayan isimli üç bölümden oluşan öykü kitabında kimi zaman güldürüyor, kimi zaman ağlatıyor ama illa karakterlere yakından bakmanızı istiyor.

Abone ol

DUVAR- Yaşamda her şey ve herkes sanki birbirini kovalıyor. Durup ince şeyleri anlamak isteyenler azaldıkça, durup düşünmek isteyen de yok oluyor. Hayatı ezbere yaşamaktan ziyade sindirmek ve üzerine düşünmek isteyenlere ara ara söylenen ‘Zenginsin, boş vaktin çok galiba’ lafının da bu bakış açısından kaynaklandığı aşikar. Zenginliğin durup düşünmeden çalışmak ve günü kurtarmak olduğunu sananlar, ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ lafını da buluta yükleyenler... Yeni dünya düzenindeyse en rahat olanlar, fazla da düşünmemeyi, sadece hayatı başkalarından ezber etmeyi başaranlar… Ezberi iyi olmayan, hayatın manasını ufak şeylerde arayanlar, yüzyıllık yalnızlığını ancak kendisi gibi insanları arayarak ve bularak söndüreceğini düşünüyor.

YAZAR BURADA NE DEDİ, BEN NE ANLADIM

Nermin Yıldırım’ın Hep Kitap’tan çıkan Bavula Sığmayan isimli öykü kitabında işte bu bahsettiğim yüzyıllık yalnızlığını söndürmek isteyen, kendi derdini anlatmak ve anlattırmanın peşinde olanlar var. Bizlerin bir yerlere ya da bir şeylere yetişme gailesi içindeyken yanından geçip gittiklerimizin hikayeleri... Yıldırım, onların öykülerini öylesine gerçekçi inceliyor ki, anlatılan kişinin belki akrabanız, belki de komşunuz olduğunu düşünüyor, derdini paylaşmak istiyorsunuz.

Kitaptaki derin anlatıma rağmen tembellik yapmanıza izin vermiyor yazar, ‘İlla birlikte keşfedeceğiz hatta sen kafanda onların tipini, karakterini, yaşını, eğitimini kısacası her şeyini canlandıracaksın’ diyor. Siz de yapıyorsunuz ama sizi şaşırtacak o kadar çok şey oluyor ki, bazen kafanızda her ayrıntıyı kendinizin tamamladığını, yazarın aslında bambaşka bir kimlik çizdiğini sonunda fark ediyorsunuz.

GÜLÜYORSUN AMA ÇOK SÜRMEYECEK

Ben kitaba, metroda yolculuk sırasında başladım. En az bir öykü bitirip, ineceğim durakta inmekti niyetim; bol bol güldüğüm ‘Baban Beni Aldatıyor’ isimli  ilk öykü yüzünden neredeyse durağı kaçırıyordum. Ancak ilk öykü bittiğinde bunun üç aşamalı bir yazım olduğunu ve adının ‘Aile Yalanları’ olduğunu fark ettim.

İlk öykü; Belgin isimli kahramanımızı annesi Müzeyyen Hanım, bir gece yarısı babası Kamuran Bey’in kendisini aldattığı gerekçesiyle aramasıyla başlıyor. İşi gücü bırakıp, anne ve babasının evliliğini kurtarmak üzere Gönen’e giden Belgin, orada anne-babasıyla, eski eşyalarıyla kurduğu bağla ve evlilikle komik bir şekilde yüzleşiyor. Belgin’in anlattıklarıyla başlayan öyküde evliliğin tarafları konuşmaya başladığında bir anda neye uğradığınızı anlamıyorsunuz. Nermin Yıldırım, okuyucuyu güldürürken bir anda Müzeyyen Hanım’ın hisleriyle üzmeye başlıyor. Toplum içinde iyi bir eş, çocuklarına iyi bir anne olmak adına ne kadar yalnız hissettiğini anlıyor, evlilik ve mutluluk üzerine beyninizde ne kadar dosya varsa hepsini yeniden karıştırıyorsunuz: ‘İnsan hep bir gün çok mutlu olacağına inanır. Şimdi değildir, henüz değildir ama bir gün muhakkak, hak edilen o mutluluk gelip kendisini bulacaktır. Gelecekte muğlak bir takvim yaprağına mühürlenmiş o günü, ufak tefek engellerin ayak altından çekileceği münasip bir zamana erteler durur insan. Okulu bitirince, evlenince, çocuklar büyüyünce… Sonra genellikle o gün gelemeden de ölür. Hesabi yanlış yaptığını ölmeden kısa zaman önce anlar aslında. Ömrünün, adına yaşlılık denen o buruk zamanında. Hem bekleyerek geçen yıllarına hem de artık gelemeyecek onlara ağladığı, hani etrafındaki gençlerin gözünün neden hep yarı yaşlı durduğunu anlayıp bir tür göz hastalığı sandığı zamanlarında. Çok geç kaldığında. Ben de bekarken, evlenince, hele ki Kamuran’la evlenince. çok mutlu olacağıma inanmıştım ama öyle olmadı. Kamuran evlendikten sonra hızla değişti. Büyüdüğüm evdeki erkeklere benzedi. Düşüncelerimi merak etmekten, hislerime kulak vermekten vazgeçti….’

Aynı evlilikte Kamuran Bey ise karısını suçluyor, onu evin bir köşesinde kenar süsü yapmakla, çocukları kendisine karşı yer yer doldurmakla suçluyor. Bulduğu çözüm ise kendisini evliliğin içinde yok saymak… Yine susan, birbirine açılmaktan, hayatın getirilerinden korkan bir çiftin öyküsü ileriki sayfalarda okuyucuyu karşılıyor.

HAYAT VE İYİ DAVRANMADIKLARI

Kitabın ikinci bölümü ‘Dolunay Kaçıkları’ adından üç başlıkta farklı öyküleri içine alıyor. Güzeller güzeli Mahizer’in önce toplum ve eşi tarafından nasıl sindirildiğine, yeni bir kadının yalnız bırakılışına, tek tesellisi olan torununun gözünden bakıyorsunuz. Ancak işler karışıyor, nostaljik insanlara yolculuğumuz bir kış gecesi bambaşka bir dünyaya evriliyor. ‘Dönmek’ isimle öyküde dönüp de sevdiğini bulamayan bir kadını izlerken, ‘Narin Ben Geldim’de kendine bambaşka bir hayat çizecek gibi duran iki hemcinsin hikayesini okuyorsunuz. Öykülerdeki karakterlerin ortak tarafı ise; hayatın iyi davranmadığı kimlikler olmaları…

ZAMAN TANRISININ YAPTIKLARI

Son bölüme ‘Kronos Aylakları’ adını veren Nermin Yıldırım, bu kez zaman tanrısıyla yüzleşen ya da yüzleşmek isteyenlere tercüman oluyor. Kitaba da ismini veren Bavula Sığmayan'da ablasının yanında gideceğini düşünerek bavula girmeye çalışan bir çocuğun saf ve temiz duygularını anlatıyor mesela… Çocukken yitip giden umutlarımızı, bir küçük yalanla nasıl olgunlaşabildiğimizi ama kalbimizin ne denli kırıldığını da hatırlatıyor. Olayın ne olduğu fark etmez, her çocuğun dünyasında illa bir ayna kırığı vardır demeye getiriyor.

Kitaptaki her öykü bir yerlerinden okuyucuyu yakalarken, ‘Şimal Yıldızı’nda yazar aslında sadece bir savaşta değil, onlarca savaşta kanı dökülen insanlara selam veriyor, onların arkasından hiçbir şey olmamış gibi yaşayan/yaşamak zorunda bırakılanların da hislerini kelimelere döküyor:

"Şimdi 56 sene sonra Seul’de göğü delen bir yağmurun altında, hiç tanımadığım bir dede gelmiş bana teşekkür ediyor. Rica edemem çünkü ben… Evet, öldü dedelerim burada, ne demek, bizim için şerefti, rica ederim, diyemem…. Bana teşekkür etmemesini söylüyorum. Bir ölünün yitmiş hayatı üzerinden edilen teşekkürü çünkü, diri olarak ben kabul edemem. Çünkü hayattayım, çünkü şakır şakır yağmur yağıyor tepeme, çünkü yarın güneş doğacak iyen, çünkü birilerine sarılacağım, şarkı söyleyeceğim, deniz kıyısında yürüyeceğim, çünkü dönmeye devam edecek dünya ve ben içinde olacağım. Velhasıl kimsenin çocuğunu, dedesini, sevdiğini, kimsenin kimsesini, başkasının savaşına yollayamam ben. Gidince ölüyorlar çünkü. Ve kimsenin ölümüne göğsüme şeref nişanı gibi takıp gezemem."

Meraklısı için son söz Nermin Yıldırım Bavula Sığmayan isimli öykü kitabında; kimi zaman ağlatıyor kimi zaman güldürüyor ama illa karakterlere yakından bakmanızı istiyor. Öyküdeki karakter ve olayların gidişatını bir anda tersine çevirip, okuru şaşırtmayı başarıyor. Okuyucu görünenin ötesindeki hayatlara yakından bakıp, ‘Zenginsin herhalde bu kadar düşünmeye vaktin var’ denilerek kast edileni okumaya isteği olanlara vadediyor.