İlk maçtan itibaren net olarak görülen bir şey vardı; o da Galatasaray’ın bu turu geçmeyi hak etmediğiydi. Elbette dün gece maçın kırılma ânı, Kaan Ayhan’ın kırmızı kartıydı. Fakat 10 kişi kalmadan önce de sarı-kırmızılılar rakibinin temposuna ayak uydurmakta güçlük çekiyordu.
Sparta Prag’ın bilhassa fiziksel kalitesi, sarı-kırmızıların çok üstündeydi. İki takım arasındaki bu fark, Galatasaray’ın savunmada yaşadığı sorunların temelini oluşturdu. Özellikle önde baskının kırıldığı ve geride rakibe alan verildiği her pozisyonda Sparta Prag’ın çok net bir fiziksel üstünlüğü söz konusuydu. Golleri de bu şekilde buldular. Kariyerinin son dört sezonunda yalnızca bir golü olan Ekvadorlu kanat-bek Angelo Preciado’nun Galatasaray’a karşı iki maçta iki gol atabilmesini de bunun üzerinden okumak lâzım.
BU FİLMİ DAHA ÖNCE DE GÖRMÜŞTÜK
Sarı-kırmızılılar, benzer sorunları Molde ve Kopenhag’a karşı da yaşamıştı. İki takımın da fiziksel kalitesi, Galatasaray’ın teknik kalitesine net bir şekilde üstünlük kurmuştu. Play-off turunda eşleşilen Molde, bir oyun üstünlüğü olmadan geçilip gruplara kalınsa da Kopenhag’a karşı iki maçta da ne oyun ne de skor üstünlüğü ele geçirebilmiş, bu yüzden Kopenhag yoluna Şampiyonlar Ligi’nde devam ederken, Galatasaray ise Avrupa Ligi’ne düşmüştü.
Okan Buruk’un Galatasaray’ının güçlü bir oyunu var; o da pres futbolu. Bu oyun tarzı, sarı-kırmızılıları Avrupa’da iyi bir underdog takımı yaptı. Bayern Münih ve Manchester United’a karşı oynanan iyi oyunlar da bunun bir neticesiydi. Fakat Molde, Kopenhag ve son olarak Sparta Prag gibi teknik olarak çok daha düşük seviyedeki rakiplerin fazlasıyla fiziksel oyunlarına karşı Buruk’un elinde bir panzehir yoktu.
Bunun üzerinden bir teknik direktör eleştirisi yapmak ise Okan Buruk’a haksızlık olur. Buruk’un dün geceki tercihleri, örneğin Lucas Torreira’yı orta sahada yalnız bırakması, elbette eleştirilebilir. Ancak Galatasaray’ın birçok yapısal sorununa rağmen Avrupa’da buraya kadar gelebilmesinin de Buruk’un birçok maçtaki taktiksel icatları sayesinde olduğunu unutmamak gerek. Bu yüzden hedefe alınması gereken şey, Galatasaray’ın kadro yapılanması ve genel olarak Türkiye’deki futbol örgütlenmesindeki sorunlar olmalıdır.
TARİHİN EN İYİSİ, ÖYLE Mİ?
Dün gece sahada iki takım vardı: Biri son derece mütevazı bütçelerle kurulmuş genç, dinamik ve örgütlü bir futbol takımı olan Sparta Prag. Diğeri de gereksizce ve bilinçsizce çok para harcayan, ama buna rağmen elinde orijinal bir sağ ve sol beki olmayan, gösterişli ve iddialı olsa da zaafları da apaçık meydanda bir takım olan Galatasaray. Ev sahibi için bu zaafları kullanmak ise çok kolay oldu.
İyi organizasyonları pahalı transferlerle alt etmek, Türkiye’de yıllardır süregelen nafile bir beklenti. Zaha, Ziyech, Ndombele gibi şaşaalı transferlerin cazibesine her seferinde aldanmaya o kadar teşneyiz ki, bu yolun bir sonuç getirmediğini ve getirmeyeceğini bir türlü görmek istemiyoruz.
Bu yüzden daha birkaç gün önce Emre Belözoğlu tarafından “Süper Lig tarihinin en iyisi” olarak övülen Galatasaray’ın standart bir Doğu Avrupa takımına farklı yenilmesi de bize hiçbir şey anlatmayacak.