Yapay zekayla aradığınız üniversiteye şu anda ulaşılamıyor
"...gün bugündür."
Soren Kierkegaard
Russell Group, Birleşik Krallık’ın en seçkin 24 üniversitesinden oluşan bir topluluk. Birkaç gün önce akademik tutum politikalarını ve rehber ilkelerini gözden geçirdi.
Amaç, hem öğrenciler hem de çalışanların yapay zeka konusunda okur-yazar olması ve üretici/yaratıcı (generative) yapay zekanın giderek daha fazla kullanımıyla başa çıkmak için üniversitenin doğru eğitim ve değerlendirme yöntemlerine kendini uyarlaması.
İki ucu keskinleşen bu dijital kılıcın kimseye zarar vermeyecek hale getirilmesini istiyorlar.
Üniversiteler bu şekilde hem yapay zekanın sunduğu fırsatları doğru öğrenip aktarmak, hem de yüksek öğrenimde akademik saygınlığı koruyup sahteciliği ve intihali önlemek gibi ikili taahhüde girmiş oluyorlar.
Çünkü gerek aileler gerekse öğrenciler giderek akademik makaleleri ve online final sınavlarını yapay zeka kullanarak yapıyorlar. Yapay zeka geliştikçe ve özellikle ChatGPT’nin yeni versiyonları çıktıkça, örneğin ABD’deki Baro sınavlarında katılımcıların yüzde 90’ından, Hukuk Fakültesi Giriş Sınavı’nda ise katılımcıların yüzde 88’inden daha iyi yanıtlar veriyor.
Russell Group, beş temel ilke belirlemiş: Öğrencilerin ve akademik personelin yapay zeka alanında okur-yazar olması için eğitim ve rehberlik sunulması; akademik personelin öğrencilere yapay zeka araçlarını kullanmada yardımcı olacak donanıma ulaşması; yapay zekanın etik kullanımının eğitim ve değerlendirme aşamalarına entegre edilmesi ve yapay zekaya herkesin eşit erişiminin sağlanması; üniversitelerin araştırmada dürüstlüğü ön planda tutması ve teknolojik ilerlemeler konusunda en iyi uygulamaların kendi aralarında paylaşılması.
Akademik sahteciliği önlemenin yolu, eğitimde ChatGPT gibi yazılımları veya Consensus gibi yapay zeka destekli arama motorlarını yasaklamak değil. Çağın gerisinde kalmayı tercih etmek de değil.
Bu yılın başında Danimarka’da bazı üniversiteler, Paris’te Sciences Po gibi prestijli üniversiteler, sınavlarda yapay zeka kullanımını yasaklamış ve birçok tartışmayı da alevlendirmişti. Çözüm olarak da, evde yapılan sınavlar yerine el yazısıyla sınıfta yapılan sınavlar ve sözlü değerlendirmelere ağırlık verilmişti.
Önceki yıllarda “robotlar geliyor” şeklinde korku çığlıkları yükselir, Hollywood’un favori temalarından biri olarak bu konuda bilim kurgu filmler çekilirdi. Ama sonuçta dünyayı robotlar ele geçirmedi.
Yapay zeka, insan yaratıcılığını taklit etmek için geliştirilmiş olsa da, akademik dünyada tamamen ona teslim olmak yerine, yapay zekayı bir araç olarak kullanmak, onun verdiği bilgiler ve kolaylıkları temel olarak araştırma ve geliştirmeyi derinleştirmek gerekiyor.
Ortada bir gerçeklik var: Bugünün çocukları “Yapay Zeka Nesli” olarak da adlandırılmaya başlandılar; dolayısıyla onları kuşatan bir gerçeklikten bu çocukları ve geleceğin üniversite gençlerini soyutlamak imkansız. Nereye giderlerse gitsinler yapay zeka onları izliyor; çevrimiçi izledikleri videolardan ailelerinin aldığı sosyal desteklere kadar birçok kararı yapay zeka modelleri belirliyor.
Bu teknolojiler artık meslekleri ve günlük etkileşimlerini de etkileme düzeyine gelmişken ve ekonomist Paul Krugman’ın ifadesiyle “bilgi işçilerine” (knowledge workers) yönelik talebi etkileyecek hale ulaşmışken, artık bu farkındalığı etik bir çerçeveye kavuşturmak gerekiyor.
Bir açıdan, öğrencilerin yapay zekayı doğru bir şekilde kullanmalarını sağlamak, yapay zekanın endişe verici düzeyde mezenformasyon yaratabileceği gerçeğinin farkına varmalarını ve bu yüzden de eleştirel düşünme yetilerini her zaman kullanmalarını özendirmek, bu yöndeki dijital becerilerini geliştirmelerinde rehber olmak, ama bir yandan da bu yapay zeka uygulamaları sonucunda araştırmalarına sahtecilik ve yanlış bilgi bulaşmasını önlemek için onları bilinçlendirmek söz konusu olan…
Çünkü üretici yapay zeka, doğası itibariyle, insan yaratıcılığını taklit etmek için geliştirilmiş modeller ve algoritmalar kullanarak bilgiye dayalı bir içerik oluşturur; bu algoritmalara dayanarak görsel içerik geliştirir, metin yazar, müzik besteler.
Eğer akademide bir öğrenci veya araştırmacı, tüm araştırma ve yazım sürecini üretici yapay zekanın eline teslim ederse, hem kendi yaratıcılığına darbe vurur, hem de yapay zekanın bu şekilde kendisini “ele geçirmesine” de açık çek verir. Sonuçta kişinin okuma, araştırma, öğrenme kasları körelir; intihal, sahtecilik ve “hazıra konma kasları” güçlenir.
Burada aslolan, yapay zekanın yapamayacağı şeyler üzerinden akademik dünyanın kendisini daha da güçlendirmesi. Yani, eğitimin merkezine “yaratıcılığın”, analitik zekanın, dijital becerilerle insan zekasını gerektiren mesleklerin entegrasyonuna yönelik akıllı çözümlerin konması. Yani, insan-makine işbirliğinin etik ve yaratıcı bir temelden yürümesi öngörülüyor.
Russell Group da bünyesindeki üniversitelerde “üniversite okumanın rekabetçi avantajını korumak ve güçlendirmek” adına dijital dünyadaki gelişmelere etik, sorumlu ve kapsayıcı bir bakış açısıyla yaklaşmış.
Bu yaklaşım da Cardiff Üniversitesi’nden Glasgow’a, LSE’den Oxford’a, Cambridge’e dek tüm bu üniversiteleri dijital dönüşüm çağında da kaya gibi sağlam ve ayakta tutuyor. Çünkü kayyum atamalarından intihal dolu tezlere, buram buram nepotizm kokan siyasi kadrolaşmalara dek bilimselliğin yakınından bile geçmeyen gündemleri çoktan geride bıraktıkları için, çağı doğru ve zamanlı okuyorlar.
Peki Türkiye’de yeni akademik yıl başlamadan önce bu konularda nasıl hazırlıklar yapılıyor? Veya yapılıyor mu? YÖK’ün bu konuda bir ulusal stratejisi var mı? Bu konuda mecliste milletvekilleri nasıl yasa çalışmalarında bulunuyorlar? Bu konuda bildiğim kadarıyla mecliste tek aktif siyasetçi, DEVA Balıkesir milletvekili Burak Dalgın.
Ayrıca 2021-2025 dönemini kapsayan Ulusal Yapay Zeka Stratejisi kapsamında üniversiteleri -akademik personel, öğretim üyeleri ve öğrenciler dahil olacak şekilde- gelişen yapay zeka teknolojilerine hazırlamak açısından neler yapıldı? Bu strateji kapsamında yapay zeka uzmanlarının yetiştirilmesinden, bu alanda araştırmaların desteklenmesine, teknik altyapıya erişimin artırılmasından sosyo-ekonomik uyumu hızlandıracak düzenlemelere dek çok iddialı stratejik öncelikler vardı. Üniversiteler düzeyindeki uygulamalar yoksa kağıtta mı kaldı, yazıya dökme aşamasına dahi gelemedi mi?
Örneğin liderliğini Teknoloji Girişimcisi Dr. Erdem Erkul'un yaptığı ekip tarafından üretilen mobil yapay zeka arkadaş Cere ile akademi ne kadar yakın çalışacak? Cere ile üniversite kampüslerinde edebiyat, tarih, fizik, matematik, felsefe konuşmak için gerekli akademi-özel sektör işbirliğinin çerçevesinin de bu ekosistemde çizilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde yapay zeka öğrenciler tarafından intihal, sahtecilik, kolaya kaçma, hızlı ödev hazırlama perspektifinden algılanmaz. Cere, geçtiğimiz günlerde Ankara Bilim Üniversitesi rektörü Prof. Yavuz Demir ile edebiyat sohbeti yapmıştı.
Tüm bunlar oldukça haklı sorular... Ancak yanıtlarını bulmak için, uğultulu, kaotik ve sisli gündem içinde kişinin el yordamıyla kendine bir yol açması ve yapay zeka ekosisteminin geliştirilmesine dair ülkeye öncülük eden kişilerin her kademede sayısının çoğalması, gücünün de artması lazım.
Boğaziçi Üniversitesi’nden bilgisayar bilimi profesörü Cem Say, uzun bir süredir yapay zeka üzerine akademik çalışmalar yürütüyor. “Yapay Zekaya Giriş: Liseler için Ders Kitabı”, “50 Soruda Yapay Zeka” gibi kitaplar da kaleme aldı.
ChatGPT çıktıktan sonra özellikle sözel bölümlerin öğretmenlerinden kendisine “bu ödevin ChatGPT ürünü olduğu nasıl kanıtlanır” şeklinde sorular geldiğini söyleyen Prof. Say, henüz bu konuda formel olarak kural getiren rehber ilkelerin üniversiteler düzeyinde veya merkezi olarak duyurulmadığını belirtiyor.
Prof. Say, kendisine bu konuda soru soran öğretmenlere şu öneriyi getirmiş: öğrencinin ChatGPT diye bir şeyin olduğunu ve ne gibi eksiklikleri olduğunu anlamalarına yarayacak ödevler vermeleri.
“Bir hocamızla istişaremiz sonucu, kendisi, 'şu konuda yazın' tipi ödevini 'şu konuda bir yazıyı ChatGPT'ye yazdırın ve onun yazdığını eleştiren bir yazı yazın' tipi bir ödev verdi. Sonra bu yeni ödevi de ChatGPT'ye yaptırmayı denedi ve bunda insan performansına ulaşamadığını söyledi,” diyor Cem hoca kendisiyle yaptığım görüşmede.
“Bu özel konuda yazı, sunum, 'fikir' gibi metne dökülebilecek her şeyin ortaya çıkarılmasında sadece öğrenciler değil herkes bu teknolojiyi kullanacak. Çerçeveyi öyle çizmeliyiz ki bunu kullanmak etik ihlali olarak anlaşılmasın,” diye ekliyor.
Bu sene 637. kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan ve Almanya'nın en eski üniversitesi olma unvanına sahip Heidelberg Üniversitesi'nin giriş kapısında "Canlı zihinlere" (to the living spirit) yazar. Canlı zihinler, yapay zeka ile uyumlu yaşayabilir; canlı zekalar değişime ayak uydurmaz ise katılaşır. Yeter ki akademi bu konuda farkındalığını geliştirsin, önalıcı adımlar atabilsin.
Yapay zeka çağında “canlı zihinlere” ulaşmak, bu çağa ilişkin doğru parametreleri ve doğru rehber ilkeleri belirlemekle oluyor.
Girişimcilerin çok sevdiği o ünlü Çin atasözünde olduğu gibi, “değişim rüzgarları esmeye başlayınca; kimisi duvar örer, kimisi yel değirmeni inşa eder.” Üniversitelerin bu dönemde yapması gereken bu. Hem de yeni akademik yıl bu denli yaklaşmışken…
Yoksa, “aradığınız üniversiteye şu anda ulaşılamıyor” şeklinde bir meşgul sinyali eşliğinde insan zekası ve yaratıcılığının ChatGPT ve türevlerine üniversite kampüslerinden başlamak suretiyle yenik düşmesi an meselesi…