“Durum felaket!”
“Sezar Yasası ile daha da kötü olacak!”
Suriye için yeni bir felaket sayfası açılıyor. 2011’den bu yana
silahlı isyanla sistemi değiştiremeyenlerin gözlerinin ışıldayarak
baktığı bir sayfa.
“Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’ı 9 yıllık savaş
götüremedi, acaba ekonomik felaket mi götürecek?” Kâhinlerin bile
bir kese altını “Aman istemez kalsın” diyerek geri çevireceği bir
soru.
Malum, Amerikan yönetiminin Suriye’yi halletme stratejisi
2018’den bu yana ‘ekonomik yaptırımlarla dize getirme’ seçeneğine
kaydı. Amaç, baskıları dayanılmaz noktaya taşıyıp Suriye’nin belini
kırmak. “Amacımız artık rejimi devirmek değil tutumunu değiştirmek”
diyorlar. Yani Şam’ın yaslandığı dayanaklardan feragat etmesi,
ilişkiler manzumesini sıfırlaması!
Şimdi Amerikan Özel Temsilcisi James Jeffrey’in ağzı tavana
varmış; “Suriye lirasının değer kaybetmesinde yaptırımların rolü
var” diyor.
Ülkenin güneyinde Süveyde’de birkaç gündür ‘az katılımlı’
gösteriler oluyor. Bunlar yeni bir devrim provası olarak lanse
ediliyor. “2011 isyanının yeniden dirilişi!” Dürzilerin bölgesi
Süveyde hükümet güçlerinin demir yumruğunu çalıştırmaktan imtina
edegeldiği bir yer. Sorunlar yer yer küçük çaplı çatışma boyutuna
varsa da Dürziler de yarın “sapkın mezhep” muamelesi görecekleri
bir isyanın aktörlerine kapılmadı. Süveyde, Suriye kentlerinin
aynası sayılmaz. Orada olan orada kalıyor. Hele İdlib’de olanlarla
aynı düzlemde değerlendirilemez. Henüz diğer kentler sakin. Elbette
bu, insanların öfkeli olmadığı anlamına gelmiyor.
***
Gerçekten alarm vermeye değer bir gidişat mı yoksa yine bir
devrim kakofonisi mi?
Muhalifler Suriye lirasının dolar karşısındaki sefaletini
iştahla paylaşıyor; tüp kuyruğundaki insanları, ilaç alamayan
hastaları, işletmelerine kilit vuran insanların anlatılarını,
Suriye lirasını sigara kâğıdı yapıp tüttürenleri…
Yaptırımlardan devrim umanların beklentileri bir kenara tablo
hakikaten ağırlaşıyor. Hafta sonu 1 dolar 3 bin Suriye lirasını
gördü. (Yazının devamında Suriye lirasını sadece lira diye
yazacağım.) Ocakta 1 dolar 940 liradan işlem görüyordu. Merkez
Bankası’nın resmi kuru ise yılbaşından beri sabit; 704 lira.
Bir doların 48 lira olduğu 2011’de eline 212 dolar geçen bir
memurun bugünkü maaşı hafta sonu kuruyla 27 dolara tekabül ediyor.
Mayısa kadar son bir yılda gıda fiyatları ikiye katlanmıştı.
Haziranda enflasyon iyice tırmanışa geçti. Suriyeli gazeteci Sarkis
Gassarciyan geçen bayramda akraba ziyaretlerine eli boş gittiklerini anlatıyor.
Adettir bir kutu tatlı götürmek. Baklavanın fiyatını 40-50 bini
bulmuş. Bir asgari ücrete bedel.
Birkaç haftadır yeni kurlarla kimse önünü göremiyor. Daha
doğrusu malı olan satmıyor, ihtiyacı olan almıyor. Özellikle ilaç
sektörü ‘S.O.S’ veriyor. Halbuki ilaç ve gıda kendi kendine yeten
ülke olma şiarının iki ana uygulama alanıydı. Fakat sektör
dışarıdan hammadde getiremiyor, teknolojisini yenilemiyor. Pek çok
sektörde maliyetler ikiye, üçe katlanınca yatırım aşamasındaki
projeler iptal ediliyor. Dolar sıkıntısı ve transfer sorunları
yüzünden hammadde temin edemeyen, etse bile kur farkını ürettiği
ürüne yansıttığında alıcı bulamayan, ihracat kanallarını kaybeden
üreticiler iflas ediyor. Tarımsal ilaç ve araç-gereç bulamayan
çiftçiler verim alamıyor. Petrol, doğalgaz ve pamuk alanlarının
büyük bölümü de merkezin kontrolünde değil. Olsa bile
satamıyor.
***
Özetle ülkenin yeniden inşa sürecine şiddetle ihtiyaç duyduğu
bir dönemeçte Suriye savaştan beter bir savaşa giriyor. Esasen
Suriyelilerin yaptırımlarla imtihanı 40 yıllık bir hikaye. ABD,
İsrail’le olan düşmanlığa bağlı olarak 1979’da “terörü finanse eden
devletler” listesine aldığı Suriye’yi bugüne kadar çok sayıda
yaptırım kararıyla cezalandırdı. Yaptırımlar 2004’de değişim
talepleriyle ilişkilenmeye başladı. 2011’den sonra baskı tırmandı.
2018’de ise iş ekonomiyi çökertme siyasetine evrildi. Kargo
gemileri, sigorta şirketleri ve bankalar dahil petrol üretim,
transfer ve satışında yer alan şirketler hedefe konuldu.
Şimdi ABD, 17 Haziran’da devreye sokacağı ‘Sezar Yasası’ (Caesar
Act) çerçevesindeki yaptırımlarla oyunun kurallarını değiştiriyor.
Amerikalı olmayan kişi ve şirketler de Suriye ile iş yaptıklarında
cezalandırılacak.
Daha şimdiden kara listeye girmekten korkan firmalar
Suriyelilerden uzak duruyor. Yani Sezar daha gelmeden kesiyor.
Mali krizin başka nedenleri de var. Savaşın yıkıcı yükü, kötü
yönetim ve yolsuzluklar. Bunlar Suriye’nin kendi tarafındaki
sebepler. Dışarıya dönersek ikinci faktörü hemen kapının önünde
buluyoruz: Lübnan’daki kriz. Lübnan bankaları dar boğaza girerken
Suriye sermayesi nefessiz kaldı.
Lübnan bankaları birkaç nedenle Suriyelilerin paralarını tuttuğu
yerdi: Birincisi yaptırımları atlatmak için Lübnan önemli bir
kanal. Basitçe söylersek ABD ve AB’nin kara listelerine girmekten
çekinen firmalar ürünlerini Lübnan’daki aracılara satıyor, parasını
da Lübnan bankaları üzerinden tahsil ediyor. İhracatta da bu
bankalar kullanılıyor.
İkincisi, savaş yüzünden Suriye bankalarının başına ne geleceği
belli olmadığından Lübnan güvenli, erişilebilir ve en yakın
seçenekti. Lübnan bankalarında Suriyelilere ait mevduatın
Suriye’deki bankalardan daha fazla olduğu öne sürülüyor. Hatta
miktarı 50 milyar dolar olarak tahmin edenler var. Muhtemelen rakam
abartılı.
Artık Lübnan bankalarından para çekmek deveye hendek atlatmaktan
zor. Üstelik ödemeler yerel para cinsinden ve resmi kurdan
yapılıyor. Yarı yarıya kayıp. Bu paralar dolar olarak Suriye’ye
geldiğinde katmerli bir kur darbesi daha yiyor. Yani bu dönemde
parayı yerinden oynatmak çöpe atmakla eşdeğer.
Lübnan’dan parasını çekemeyenler Suriye’de çarkı döndüremiyor.
Suriye’ye dolar akışındaki düşüş kurdaki dalgalanmayı yukarı
itiyor. Bu kur rejimiyle eldeki dolarla dışarıya sipariş vermek de
iş değil.
Ayrıca yurtdışında çalışıp ailelerine her ay 100-200 dolar/euro
gönderenler için Lübnan’daki para transfer kuruluşları yegane
kanaldı. Ancak Corona salgını yüzünden bu akış da azaldı.
Özetle Lübnan kavşağında Suriyeli yatırımcı durmuş, tüccar
kilitlenmiş, üç beş kuruşla ülkeye döviz girdisi sağlayan aile
fertleri çaresiz kalmış durumda.
Suriye yönetiminin mali krizi aşmak için 20’nin üzerinde büyük
şirketi maliye kıskacına alması da derde devam olmadı. Malum bu
çerçevede Esad’ın kuzeni Rami el Mahluf’un mallarına da tedbir
konuldu. Bazı yorumlara göre bu operasyonlar da döviz piyasasını
olumsuz etkiledi.
***
Bu zor dönemeç için sihirli formül yok. Suriye içerde dolarla
ticareti yasakladı. İhlal için yedi yıla kadar hapis cezası
getirildi. Şam’dan bir kaynağın aktardığı bilgilere göre fiilen
kesilen cezalar 6 ay ile 1 yıl arasında fakat tutuksuz yargılanma
seçeneği tanınmadığı için caydırıcı olabiliyor. Döviz çıkışını
önlemek için pek çok ürünün ithalatı yasaklandı. Bu tedbirlerle
durumu tersine çevirmeleri zor gözüküyor. Krize yanıt verecek bir
politika geliştirebilmiş değiller. (Türkiye’nin kontrolündeki
bölgelerde Türk Lirası’na geçiliyormuş, bir çare olarak!)
Şam’ın en önemli iki destekçisi Rusya ve İran elbette bunca
savaştan sonra Suriye’yi akıntıya bırakmak istemez. Suriye için
cephane, silah deyince Rusya’yı, nakit deyince İran’ı anmalı. Fakat
savaş sürecinde müttefiki için en az 30 milyar dolar harcayan
İran’ın şu an elinden gelen 4 milyar dolarlık kredi hattıyla petrol
ve gaz göndermek. Fazlasını yapacak durumda değil. Bir hesaba göre
Suriye iç piyasaya sattığı İran petrolünden yılda 1 milyar doları
kasasına koyuyor. Bizim açımızdan sayılmış bir para değil,
miktarını kasadarları bilir.
Amerikalılar bu ‘sürek avı’nı nereye vardırmak istiyor?
Konuştuğum bir kaynağa göre Amerikalılar, 17 Haziran’dan sonra
Suriye’nin toparlanamayacağı bir sürece gireceğini ve Rusların da
mecburen çıkış yolu arayacağını düşünüyor. Amerikalılar ‘Sezar
Yasası’nın yıkıcı etkisini görünceye kadar pazarlığa girmeyecek.
Çıkacak tabloya göre geçiş senaryolarını konuşmaya başlayacaklar.
Bunlardan birisi de Sudan örneği. Ömer el Beşir sonrası ülkeyi
seçime götürmek üzere ‘askeri geçiş konseyi’ oluşturulmuştu.
Amerikalılar bu örneği tutmuşa benziyor!
Rusya ve İran’ın yanıtı ne olacak, bekleyip göreceğiz. Ayrıca
İran ve Suriye gibi ülkelerin yaptırım atlatmada yeteneklerinin
gelişmiş olduğunu da hatırlatalım. Bu kez dönemeç çok keskin, lakin
Orta Doğu’nun yolları ne zaman olağan rotalara sahip oldu ki! Bu
diyarın rotaları kâh şarampole gidiyor kâh düzlüğe...