Yardım ve desteğe muhtaç duymak, utanılacak bir şey midir?
Demek ki öyleymiş. Türkiye’de farklı farklı kesimlerden,
yangınlara karşı ülke dışına yapılan yardım çağrısına itirazlar
geldi. En uç boyutunda, “sözde yardım kampanyası, devletimizi aciz
göstermek için başlatılmıştır” dendi. Öte yandan, şarkıcı Nilüfer
gibi "Benim içime sinmedi paylaşmadım. Türkiye'nin dünyaya karşı
böylesine aciz durumda görünmesi milli duygularımı yaralıyor.”
çizgisinde olanlar vardı. Aktör Nejat İşler’in “ya bir sonraki
için? gene mi “help”?” tutumu da başka bir örnekti. Aslında
birbirlerinden çok farklı kesim ve insanların bu tepkilerinin
toplumda da yansıması var.
Öncelikle şunu vurgulamak lazım:
Evet, bir dahaki sefere “gene help”. Çünkü, bu orman yangınları,
bu tür afet ve felaketler, evrensel bir insanlık meselesi. Ülkeler,
küresel iklim krizi sonucu artan yangınlar gibi felaketlere göğüs
gerebilmek için giderek birbirine daha fazla yardım etmek,
dayanışmak zorundalar. 2020’de Kaliforniya’daki orman yangınlarının
yakıcılığı karşısında Vali Gavin Newsom, uluslararası yardım
çağrısında bulundu. Tek başına dünyanın en büyük beşinci ekonomisi
olan Kaliforniya’nın yardım çağrısı da, gayet doğal karşılandı.
Kaliforniya yangınlarına da, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi
noktalardan yardım desteği geldi.
Avrupa’da yaşanan yangınlarda ve sel felaketi gibi afetlerde,
imkânı olan her ülke birbirine yardım ediyor. Burada sorun ne?
Her koşulda, küresel iklim krizinin can yakıcı sonuçlarının
artacağı bir çağdayız; yardım isteyeceğiz, yardım vereceğiz ve
insanlık olarak hiç olmadığı kadar dayanışmak zorunda kalacağız.
İnsanlık için, canlıları korumak için sınırlar ötesi, ayrımlar
ötesi bir dayanışmayı yaratmak zorundayız.
KÖTÜ YÖNETİM PANDEMİSİ
Tüm bunların ötesindeyse: Elbette ki, Türkiye özelinde hiç
olmaması gereken bir “kötü yönetim pandemisi” yaşanıyor. Türkiye’de
salgın halinde her alanda, her köşede, her yerde yaşanan,
yayıldıkça yayılan kötü yönetimden bahsediyoruz. Van Başkale’deki
selde de kötü yönetim yaşanıyor, insanlar yalnız bırakılıyor;
Bodrum, Marmaris, Antalya ve ötesindeki yangınlarda da...
Türkiye’nin doğusu ve batısı hiç olmadığı kadar eşit:
Yalnızlıkta, bir başına bırakılmışlıkta ve tabii, kötü yönetimde
eşit...
Kötü yönetim, Türk Hava Kurumu’nun berhava edilmesi gibi Türkiye
içindeki “zincirleme kaza” ile sınırlı değil. Türkiye dışına,
Türkiye’nin dış ilişkilerine ve Türkiye’nin dışına yaklaşımda da
krize yol açan, afet boyutunda bir kötü yönetim pandemisi söz
konusu.
Bu yangınların ilk sonuçlarından biri, yüksek ihtimalle
“başkanlık sistemine” bakışın iyice negatifleşmesi olacak. 2021’in
başından beri, başkanlık sistemine destek yüzde 31-35 bandında
seyrediyor. Benzer şekilde, Yöneylem Araştırma’nın Haziran 2021’de
saha araştırması yapılan çalışmasında “Parlamenter sisteme geri
dönülmeli mi?” sorusuna, yüzde 58,9’luk bir kitle, “Evet” yanıtını
veriyordu.
Diğer bir deyişle:
“Başkanlık sistemine geçiş ile beraber Türkiye’nin sorunlarının
katlanarak arttığı”, toplumun artan bir çoğunluğunun, parti
desteğinde de bağımsız olarak katıldığı bir kanaat. Bu kanaatin,
orman yangınları karşısında yaşanan çözümsüzlük ve çaresizlikle
beraber iyice “harlanacağını” öngörebiliriz.
'MİLLİYETÇİLİK KRİZİ'NE DİKKAT
Sadece katlanarak artan iç sorunlarla değil, dış ilişkilerde
kötü yönetimin getirdiği bir “milliyetçilik krizi” ile karşı
karşıyayız her şeyden önce. Türkiye’de giderek artan ve hedefini
arayan bir öfke var: Yangınlar iyice keskinleştirdi ve biledi bu
öfkeyi... Tek bir kesimin değil; farklı kesimlerin, ayrı sebeplerle
kolektifleşen öfkesinden bahsediyorum.
Milliyetçilik krizini besleyen sebepler ve kaynaklar farklı, ama
aynı “öfke havuzunda” birleşiyorlar.
-Suriye Savaşı’na müdahilliğin, çatışmaların büyümesi, uzaması
sonucu “mülteci krizi” yaşanması; Türkiye’deki Suriyelilerin
varlığının bir türlü topluma anlatılmaması, konuya toplumu muhatap
alan bir çözüm getirilmemesi,
-Türkiye’nin önemli aktif ve mal varlıklarının, dış ülkelere
satışının bir tür “haraç mezat yağmalanma” algısı yaratması
(Bakınız, “Katarlılara sattılar” konusu),
-Türkiye vatandaşlığının 250 bin dolar karşılığı yatırımla
“satılıyor” olması,
-Kuruluşundan bu yana (ve hatta öncesinde) temel hedefini
“Batılılaşmak” ve hatta daha doğrusu “Batı ülkeleri düzeyinde
olmak”, onlarla rekabet etmek ve önlerine geçmek olarak kurgulamış
bir ülkenin, makasın kapanmaz ölçüde açıldığı algısına kapılması.
Dahası, “Ortadoğu ülkelerinin yanlışlarının içerisine, onların
içinde bulunduğu sorunlar bataklığına saplanıldığı” kanaatinin
yaygınlaşması.
Bu görüşleri, iktidar partisi de dahil olmak üzere tüm
partilerin seçmenlerinden duymak mümkün: Daha önceki aylar ve
yıllarda olduğu kadar son dönemlerde içinde yer aldığım
araştırmalardan hareketle bu yorumları yapıyorum...
Kötü yönetim ve kötü iletişimin yarattığı sorunlar ve sorun
algıları, Türkiye’de toplum genelinde büyük bir “milliyetçilik
krizi” yaratıyor. Türkiye’nin olması gereken yerde olmadığı
düşüncesi, sürekli yinelenen yanlışlarla ve çözülmeyip de
üzerlerine yenileri eklenen sorunların yarattığı bir buhran
fırtınası ve öfke yangını da yaşıyoruz. Alevleri nerede, nasıl
yansır meçhul bir kolektif öfke yangını...